14. BÖLÜM

1 0 0
                                    

Ertesi gün, 3 Ocak, iş başı yapma vakti geldi. Hava kapalıydı fakat yağmur yağmıyordu. Bunu fırsat bilip Karam'la evden biraz erken çıkıp Maçka parkına uğradık.  Karam ihtiyacını giderdikten sonra kısa bir yürüyüş de yaptık. Sonrasında dükkana geçtik.

Arzu çoktan kahvaltıyı hazırlamış çayı demlemişti. Barış da genel temizlik ile meşguldü.

Gelirken aldığım simitleri sehpanın üzerine bıraktıktan sonra Kasaya yöneldim. Randevu defterinin olduğu çekmeceyi açıp bugünkü randevu listesini bir gözden geçirdim. Sakin görünüyordu. İlk randevuya kadar 1 saat vaktimiz vardı.

Defteri incelerken defterin yanında duran kartvizite kaydı gözüm, "Işıl Canoğlu." Kartviziti aldım ve numarayı tuşladım. Fakat arama tuşuna basmadım. Bu beni biraz korkutuyordu! Numarayı telefonuma kaydedip kahvaltı masasına yöneldim.

"Hadi Arzu, Barış. Kahvaltımızı yapalım. Kurt gibi acıkmışım," dedikten sonra bir lokma simiti peynirle ağzıma attım. Bir lokma da Karam'a verdim. O kahvaltısını yapmıştı fakat öyle bir bakışı vardı ki yüzüme, "Bensiz mi yiyeceksin yani?" diyordu adeta!

Simiti yerken Karam'ın çıkardığı şapırtılar bana öyle tatlı bir ses olarak ulaşıyordu ki gülümsedim. Bir insan ağzını şapırdatsa ağzına tokat atasım gelirdi. Fakat bunu Karam yaptığında tatlı buluyordum. Sevgi bu olmalıydı!

Arzu ve Barış da geldiler ve koltuklara yerleştiler. "E patron, nasıl geçti yılbaşı gecesi?" diye sordu Arzu, bir yandan simitten tırtıklarken.

"Evdeydim işte kızım. Nasıl geçecek. Uyuyarak. Sizin nasıl geçti bakalım?"

"Ben arkadaşlarla bara geçtim burdan çıkınca," dedi Arzu. "sabaha kadar dans..." derken kollarını kaldırıp dans edermiş gibi yaptı. Gülüştük.

"Ben de kız arkadaşımlaydım abi. Yemek yedik. Film falan izledik," dedi Barış.

"Sevindim sizin adınıza. Dinlendiniz mi bari?" dedim.

"Aynen. Vallahi dün bütün gün evdeydim. Hatta yataktaydım diyebilirim," dedi Arzu. "Yemek ve bazı ihtiyaçlar dışında yatağımı hiç terk etmedim desem yeridir."

Gülüştük.

Kahvaltı esnasında da sohbetimiz devam etti. Havadan sudan, işten güçten konuştuk.

Kahvaltı masasını topladıktan sonra birer keyif çayı aldık. Çayımı içerken bir yandan da sosyal medyada vakit öldürüyordum. Sonra yine aklıma Işıl'ın düşmesiyle onun profiline girdim. Hikaye paylaşmıştı. Yanında bir adamla bankada fotoğraf çekip koymuştu. "Yıllar sonra bazı kavuşmalar yaşandı." Diye de not düşmüştü.

Nedense içime huzursuz bir his doluyordu bu fotoğrafa baktıkça! Neden içim içimi yiyordu şimdi?

Yanındaki adam da bana tanıdık gelmeye başladı baktıkça. Daha dikkatli bakınca çıkardım. Bu liseden bir başka arkadaşım Göktuğ idi. Kurbağa derdik ona. Çünkü gözleri kurbağa yeşiliydi.

Kilo almış olsa da siması aynıydı. O ömre bedel sırıtışı da yerli yerindeydi!

Hemen sosyal medyadan çıkıp Işıl'ı aradım. Telefonu bir iki çalışta açtı. "Işıl..." dedim onun konuşmasına fırsat vermeden.

"Evet benim, buyrun? Nasıl yardımcı olabilirim?" dedi gayet kibar bir şekilde. Ses tonundan, telefonun diğer ucunda gülümsediğini anlayabiliyordum.

"Benim, Yiğit!"

"Ah... Yiğit. Selam... Nasılsın?" Ses tonuna gelen hafif heyecan beni gülümsetiyordu şimdi de!

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin