BÖLÜM 5

9 5 0
                                    



Televizyonu kapadım. Zaten bölümün yarısına gelmeme rağmen hiç izlemedim. Anılar zihnimde uçuşurken, nasıl izleyebilirdim?

Üst kata, yatak odasına çıktım ağır ağır. Odaya girmek gelmiyordu içimden. O evde bulunmak dahi öylesine zordu ki... adımladım. Odaya girdiğimde sokak lambasının titrek ışığı hafiften aydınlatıyordu odayı yine de sol taraftaki düğmeye bastım, sağ taraftaki yatağımıza yürüdüm. Yatağın ucuna rahatsızca oturdum. Yatağın üzerinde serili olan mor çiçekli polar battaniyeye dokundum tereddütle. Sonra ayağa kalkıp sol taraftaki gardroba yöneldim, pijamalarımı alacaktım. Üstteki raftan pijamalarımı alırken yere bir zarf düştü, eğilip aldım. Zarfın üzerinde bir şey yazmıyordu. İçini açtım. İçinden çıkan ultrason görüntüsü beni yerle bir etmeye yetti. Dizlerimin bağı çözülmüştü sanki, yeniden yatağa oturdum. Ultrason görüntüsünün yanında küçük de bir not vardı.

"Sevgilim, baba olacaksınJ"

Baba olacaksın!

Baba olacaktım...

Baba...

Ultrason görüntüsünü avucumun içinde buruşturdum. Yumruk yaptığım elimi gardrobun dolabına vurdum birkaç defa. Sanki mümkünmüş gibi gözyaşlarımı geri göndermek istedim... Hiçbir faydası olmayacağını bildiğim halde, hüngür hüngür ağladım.

İçim dolup taşıyordu, ne yapacağımı bilemez halde odanın içinde volta attım. Sesim aşağıya kadar gitmişti anlaşılan, Karam odanın kapısında belirdi. Elimin tersiyle göz yaşlarımı kuruladım, "Gel," dedim. Geldi.

Yere, Karam'ın yanına oturdum. Kollarımı boynuna sardım. Gözyaşlarım tüylerine akarken, sessizce bekledi.

"Baba alacaktım!" dedim hafifçe geri çekilip, Karam'ın yüzüne bakarak. Anlamış gibi homurdandı...

Orada, sükut içerisinde oturduk epey. Hava neredeyse aydınlanmıştı ki yerimden doğruldum. O odada daha fazla durmak istemedim, pijamalarımı da alıp aşağı, oturma odasına indim. Karam da peşimden geldi.

Üzerimi değişip koltuğa uzandım, pikeyi üzerime çektim, tek kolumu kafamın altına destek ettim. Karam da koltuğun diğer ucuna uzandı.

Uyumak ne mümkündü? Öğrendiklerimden sonra yaşamak ne mümkündü? Sevdiğim kadının yanında henüz doğmamış bebeğimi de yitirmiştim. İkisi birlikteydi şimdi.

***

Karam ve ben, günlerce yas tuttuk. Karam'ın tuvalet ihtiyacı için apartmanın arka bahçesine çıkmak dışında evden çıkmadık. Annem her gün arıyordu. Gelmek istese de buna izin vermiyordum, yalnız kalıp kafamı toparlamam gerek diyerek geçiştiriyordum.

İş yerinden de arıyorlardı. İdare ederlerdi bensiz. Fakat ben idare edemiyordum artık.

***

Bir haftanın sonunda nihayet biraz daha iyi hissediyordum. Artık Özge'nin mezarına gitmeye hazırım diye düşündüm.

Hayatı paylaştığım kadınımın cenazesine dahi gidememiştim çünkü. Ben hastanedeyken cenazeyi kaldırmışlardı. Kimbilir ne düşünmüştü kadınım! Ne kadar üzülmüştü beni orada göremeyince! Sahi ölenler kalanları görürlerdi değil mi?

Üstün körü kahvaltılık bir şeyler atıştırdıktan sonra Karam ile birlikte çıktık. Arabam perte çıktığı için Özge'nin arabasını kullanacaktım. Apartmanın otoparkına indiğimde kadınımın sarı papatyam diye sevdiği Mini Cooper'ına doğru adımladım. Arabanın yanına ulaştığımda bir müddet dikildim. O sırada dördüncü Kattaki Muhittin amca yanımdan geçerken durdu, "Ah Yiğit!" diyerek boynuma sarıldı. Hemen geri çekildi sonra. "Başın sağ olsun evladım, Özge kızımız hakkın rahmetine kavuşmuş."

"Dostlar sağ olsun Muhittin amca," dedim düz bir sesle.

"Eh... ben de hanımımı kaybedince çok zorlandım, Gülnihal Hanım 50 yaşında vefat etti," derken acı ile gülümsedi. "Ama alışıyor insan oğlum, Allah ölümü dağlara taşlara vermiş, onlar bile dayanamamış. Ama insan dayanıyor. Tebamız budur. Allah sabırlar versin."

"Öyle Muhittin amca, çok sağ ol. Ben... gitsem iyi olacak."

"Hadi selametle," derken hafifçe sırtımı sıvazladı. Gülümsedim.

Aslında iyi olmuştu Muhittin amca ile karşılaşmak, kafam dağıldı bir nebze.

Karam'ı arka koltuğa yerleştirdikten sonra arabanın ön kapısını zoraki asıldım, canımın yarısı Özge'min mis kokusunu içime çektim. Yola revan oldum.

Her yerdeydi, Özge, attığım her adımdaydı, baktığım her yerde, aldığım her nefesteydi. Buna alışmak zorundaydım.

Mezarlığa vardım, arabayı dışarıdaki açık otoparka bıraktım, Karam ile birlikte Özge'mizin mezarına vardık. Toprak yığının altındaydı sevdiğim kadın artık, birkaç dakika bakakaldım.

Baş ucundaki tahtada şunlar yazılıydı;

"Özge Akar

15.04.1993

04.02.2023

Ruhuna fatiha"

İşte hayatın özeti buydu. Ne yaparsan yap, bir avuç toprak, bir tahta parçası, bir beyaz kefen...

İşte bu, insanın payına düşen...

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin