BÖLÜM 2

11 5 0
                                    

Karım öldükten sonra ben de öldüm. insan sırf nefes alıyor diye yaşıyor sayılır mı?

"Ölenle ölünmez!" diye acımasız bir laf atmışlar ortaya. Hayatta kalmayı yaşamak sanıyorlar. Zamanla alışıyor insan belki ama yarım yamalak yaşıyor be...

Biri daha var Özge öldükten sonra yaşamayan, köpeğimiz Karam.

O bir golden, altın sarısı tüyleri olmasına karşın adının "Karam" olmasının nedeni, bulunduğunda kapkara olmasıymış. Özge acıklı bir gülümsemeyle anlatmıştı, "Onu çöpün kenarında ağlarken buldum. Küçüktü. 6 aylık ya var ya yoktu. Belli ki birileri şirin bulup satın almış, biraz büyüyüp yavaş yavaş hareketlenmeye, yaramazlık yapmaya başladımı sokağa atıvermiş... Köpek, bebek gibidir Yiğit, ona ne yapması gerektiğini öğretmelisin. Nasıl davranması gerektiğini, sen öğretmelisin." Karam'ın başını sevgiyle sıvazlardı. Karam da bu sevgiye karşılık başını onun dizine yaslar, gözlerini bir an ayırmazdı Özge'den. "Tüyleri çamurla kaplıydı. Onun böylesine parlak sarı türleri olduğunu bilmediğimden Karam diye seslendim. Ürkek bakışlarını bana dikmişti. Gelmek istiyor ama korkuyordu. Yanına yaklaştım ve üzerimdeki beyaz kabana aldırış etmeden onu kucağıma aldım. Mecidiyeköy'ün göbeğinde kimse mi görmemişti bu yavrucağı? Hayret!" Benimle konuşmayı bırakıp Karam'la konuşmaya başladı, "Değil mi benim güzel kızım? İnsanlar kör! Ya da görmek çok zor!" Yeniden bana döndü, "Kirli ve masum başını göğsüme bırakıp anında uyuklamaya başladı. Zaten evin yokuşundaydım. Hızla yokuşu çıkıp apartmana ulaştım. apartmanın merdivenlerinden çıkarken adını bilmediğim komşuya rastladım. İğrenerek baktı Karam'a, aldırış etmedim. Eve girer girmez Karam'ı duşakabine bırakıp üzerimdeki kabanı çıkardım, bluzdan ve kumaş pantolondan da kurtulup duşa girdim. Karam ile birlikte bir güzel yıkandık. Adeta yıllarca aynı evde yaşamıştık onunla, hiç sesi çıkmadı yıkanırken. Duştan çıkıp bornozumu giydim ve Karam'ı da el havlusuna sardım. Birlikte oturma odasına geçip köşe koltuğa oturduk. Önce onun tüylerini taradım, kuruttum. itiraf etmeliyim, biraz pireliydi. Fakat bunu bir sonraki gün halledecektim. Kendi saçlarımı da tarayıp kuruttuktan sonra buzdolabına yöneldim. Dolapta dünden kalma kuru fasulye vardı, Karam için uygun bir şey yoktu. Ardımı dönüp koltukta uzanmış olan Karam'a baktım. Başını koltuğun kenarına yaslamış beni izlemekteydi. Ona baktığımda başını kaldırıp kafasını hafifçe yana eğdi. Bu tatlılık nereden geliyor acaba diye düşünmeden edemedim," dedikten sonra gülümseyerek Karam'a döndü, eğilip başını öptü. "O da yemek bekliyordu anlaşılan. Sokaktaki köpek arkadaşlarım için aldığım mama, yavru köpek için uygun değildi. Ona uygun bir şeyler aramak için buzdolabının kapağını kapatıp mutfak tezgahına göz gezdirdim. Ocağın kenarında duran ton balığı konservesini görünce rahat bir nefes aldım. Kendim için kuru fasulyeyi ısıtırken ton balığını da tabağa koydum. Yeniden oturma odasına geçip koltuğa oturdum. Kendi tabağımı orta sehpaya, Karam'ın tabağını yere bıraktım ve Karam'ı da koltuktan alıp yere koydum. Sonra ben de yemeğimi yemeye koyuldum. Fakat Karam yemiyor, yüzüme bakıyordu. ben de tabağımı alıp yere, Karam'ın yanına oturdum. Halen yemiyordu. Bu defa onun tabağından bir lokma alıp yedim. Böylelikle o da yemeye başladı. Güven duymaya ihtiyacı vardı ve ben bunu ona vermiştim. Aşağı yukarı 10 saniye sürdü tabağı bitirmesi. Yalanarak yüzümü inceliyordu. Gülümsedim. Yemeye devam ettim. Fakat Karam'da bir terslik vardı. Evin içinde bir o yana bir bu yana dolanıyordu. Ne yapmaya çalışıyor diye düşünürken pencerenin önüne gidip parkenin üzerine kakasını yaptı. Onu hayretle izlerken lokmam boğazıma dizildi. Evet Karam bana ilk hediyesini vermişti." Bu kısımda öyle tatlı bir kahkaha atıyordu ki ona yeniden, yeniden aşık oluyordum.

***

Hastanede geçirdiğim 5 günden sonra eve geri dönmek istemiyordum. Fakat Karam'ı da alıp evimize gitmek de istiyordum.

Beni Sen İnandırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin