4. Bölüm

735 40 6
                                    

Keyifli okumalar...

Bazen neden her şey için bu kadar çabalıyorum diye düşünüyorum. Hani sonu varmayacak bir yere sürekli bir uğraş halinde olacağız hedeflerimize varmak için hep bişeyleri umut ederek çabalayarak günümüzü heba ediyoruz elde ne var peki gün sonunda kendimizi yiyip bitirdiğimizin sonucu olan  bir tek yorgunluktan başka. Kendimizi bildik bileli bir döngünün içine sıkışıp kalıyoruz her gün bir öncekinin tekrarı diye düşünüyorum. Ama umarım hayatım bana fark ettirmeden iyi bir yere gidiyordur tek temennim bu şu anlık.

"Ne düşünüyorsun Başak masayı sile sile deleceksin şimdi"

Gökçe'nin sesiyle irkilerek kendime geldiğimde sabahtan beri aynı masayı sildiğimi fark ettim. Bu temizliğinde ayrı bir etkisi var insana değişik değişik şeyleri düşündürtüyor.

"Dalmışım öyle kızım ya ne düşüneceğim" diyerek başka masayı silmeye geçmiştim.

"Birini mi düşünüyorsun ya da birileri mi demeliyiz." Dediğinde Selim de yanımıza gelmişti. Okulda tüm gün Duru ve Can'la uğraştığım yetmezmiş gibi şimdi de Gökçe ve Selim'le uğraşıyordum. Okulda tüm dersler yoğun geçmişti. Matematik kimya fizik derken beynim sabuna döndü amk. Okul çıkışında da direkt cafeye gelmiştim okulun yorgunluğu bitmeden.

" Birisi herhalde baksana yine düşünceye daldı aşık bu kesin."

Selim'in cümlesiyle tekrardan kendime geldiğimde  "film mi çekiyoruz amk 'aşık bu' ne alaka mal te allam ya." diyerek onlardan uzaklaşmıştım.

Ben dinlenmeye  zor vakit buluyorum kaldı ki birine aşık olucam. Bu konu da gereksiz sinirleniyorum nedense çünkü birini sevmek sevilmek tabi ki herkes gibi bende istiyorum fakat işimden ve okulumdan ötürü yorgunluktan onlara vakit ayıramıyordum. Ya da bünyede hep bir hayattan bıkma durumu olduğundan kimse ile konuşmayı çekemiyordum. Bunlar yüzünden de ilişkilerimin çoğu ilgisizliğim yüzünden biterdi. Yani aşık olmak gibi ileri bir evreye hiçbir ilişkimde geçmemiştim.

Son masayı da sildiğimde cafeye müşteriler gelmeye başlamıştı çoktan. Selim tek yetişemeyeceğinden bende adisyon kağıdını alıp hızla yeni gelenlerin siparişlerini almaya başladım.

Yaklaşık yarım saat sonra Cafe de hatrı sayılır bir doluluk vardı. Çalıştığım yer diğerlerine kıyasla daha popülerdi. Gerçi böyle popüler olması çalışanlar yani biz için dezavantajdı ama olsun Derin hanım hakediyordu böyle bir durumu. Sahi Derin hanım demişken nerde bizim patron.

Cafeye göz gezdirdiğimde o da 4-5 kişilik kız ve erkekten oluşan bir grup ile köşedeki masalardan  birinde oturuyordu. Muhtemelen arkadaşlarıdır her zaman arkadaşlarının böyle ziyaretleri oluyordu. O tarafa fazla bakmayıp dikkat çekmemek adına kafamı başka yere çevirdim.

Bugün cafe herzamankinden yoğun olduğu için ekstra yorgun olmuştum. Şu anda tek isteğim eve gidip duş alıp yatmaktı. Soyunma odasında üstümü değiştirip çantamı alıp Gökçe ve Selim'le vedalaşıp dışarı çıktım. 

Durağa vardığımda son otobüse ancak yetişebildim. Boş yerlerden birine oturup her zamanki gibi derdo bir şarkı açtım. Otobüs evime yaklaştığında düğmeye basarak indim. Ayaklarım bile beni taşımıyordu artık nasıl yorulduysam.

Anahtar ile kapıyı açtığımda oturma odasından televizyon sesi geliyordu. Muhtemelen ya annem ya da abimdi. Oturma odasına girdiğimde abim olduğumu fark ettim. Maç izliyordu her zamanki gibi. Erken  gelmişti bugün işten.

" oooo erkenciyiz bugün Deniz Bey." Diyerek yanına oturdum.

"Sus lan nazar etme, ilk defa erken geldim zaten." deyip suratıma bakmayarak maç izlemeye devam etmişti.
"Bir sıkıntı yok değil mi erken gelmezdin normalde abi."

NE ALAKA HOCAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin