Gözlerimi kasvetli odanın karanlığında yavaşça açarken inzivaya çekilip yerini kalbime bırakan zihnimi olay süzgecinden geçirdim. Söylediğim şarkının notaları beynimde hala parlıyordu. Tüm kelimeler beynime kazınmışçasına benimle sessiz bir biçimde dans ediyorlardı.
Yatağımın yumuşaklığı bedenimi çekerken tüm düşüncelerimi bir kenara atarak tavanı izlemeye başladım. Umutsuzluk galiba benim için bir kelimeden daha fazlasıydı. İçimde yeşermeyen umudun tam olarak eş anlamıydı. İnsanlar "Eğer içiniz de umut yoksa ölmüşsünüz demektir." Diyorlardı. Peki ya ben yaşamıyorsam?
Umudumun bittiği yerde inadım başlar. Zihnimin kenarından hızla geçen bu cümle gülümsememe sebep oldu. Tabi ya dedim içimden. İnatçı karakterim gittikçe sönüyordu. Hissedebiliyordum. Umut zadece dört harf iki heceden oluşan bir kelime peki ya onu tamamlayan şey...
Umut yüklemi olmayan bir cümle gibi, onu istediğin şekilde bağlayabilirsin.
Umudumu neye bağlamıştım acaba? İntikam almaya mı? Yaptığım bu muydu benim? Son anda vazgeçmiş olduğum karar Samet'in afallamasına neden olmuştu. O gün bizi romantik bir şekilde gören herkes alkışlayarak destek vermişti. Ve bende kimseye göstermemeye çalıştığım gözyaşlarım ile sahneden inmiştim.
Samet'in arabasında kendime gelmeye çalışmıştım ve sanki daha fazlasını yapabilirmişim gibi nefesimi düzene sokmaya. Samet rahatlamamı sağlıyordu, bir süre sonra düzelmiştim. Beni eve bıraktığında arkamdan gelmek istemişti ama onu durdurmuştum. Nedenini bilmiyorum, sadece çok fazla yakın olmuştuk ve ben ona bağlanmaktan korkuyordum.
Kimseyi sevememiştim bu güne kadar ve tanıdığım çiftler sayesinde sevmemek için de kendimi zorlamıştım. Üç gün sevdikten sonra ertesi gün sıkıldığı için bırakılan bir sevgili istemiyordum. Eğer her ayrılığın sonu böyle bitiyorsa aşk bana haram olsun.
Eski okulumda ki kız arkadaşlarımın sevgilileri çoğunlukla fazla yakın oldukları zaman onları bırakmışlardı ve birkaçı da fazla uzak olduğu için. Nasıl bir şeydi ki bu elde tutulması zordu? Galiba gerçekten sevenler ayrılmıyorlardı.
Eve geçtiğim de kendimi yatağa atmıştım, sakinleşmek ve Samet'i düşünerek geçireceğim uzun zaman için kısa bir duş alıp yatağıma yerleşmiştim ve daha sonrası uzun bir uyku seli. Samet ile aramızda ki şeyin adını koymakta zorlanıyordum. Ruhum tamamen onu istiyordu bu belli bir şeydi. Sadece yanlış bir şeyler yapmaktan korkuyordum.
Ben ona göre değildim, onun yanında kendimi fazla basit hissediyordum. Onun benim minyon tipli yüzüme ihtiyacı yoktu. Güzel kadınlar onun her zaman yanındaydı. Ben onun yanında çocuk gibi kalıyordum. Fazla güzeldi. Yakışıklı kelimesi Samet için fazla ucuz kalıyordu ve kesinlikle bunu hak etmiyordu.
Bakışlarında ki sertlik her ne kadar korkutsa da aynı bakışlar ruhumda ki derin yaralara kabuk bağlıyordu. Ten rengi her insanı kıskandıracak kadar güzeldi. Ve sarılışı... Kendimi hiç o kadar iyi hissetmemiştim. Sert bedeninin arkasında yumuşacık bir yürek vardı. Sarıldığında sağ tarafımı doldurduğu kalbinde ki tınıları dinleyerek onun benim ruhuma ne kadar iyi geldiğini fark etmiştim.
Belki de bugün bir şeyler değişirdi. Bana karşı tavrı bir nebze olsun hafiflerdi. Yanımda olacağını söylemişti. Ruhumda ki yaraları kapatıp kendisi ile birleştirebilirdi. Kendi kendine alternatif hayaller kuran bu kıza gerçekleri öğretebilirdi. Daha fazla gerçeği...
Alarmımdan erken uyanmak ilk defa beni huzursuz etmemişti. Alarmın delici sesi çalmaya başladığında sertçe telefonu kapatarak yerine koydum. Yerimden gayet sakin bir şekilde kalkıp her zaman ki gibi yüzümü yıkamak için ilerledim. Üzerimde ki tozları yıkayan su sanki yüzüme değil de olayların etkisinden çıkamamış ölü bir bedene sarılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OROPA
ChickLitGüvendiği insanlar tarafından iftiraya uğramış ve hayâllerle dolu bir kızın aşık olduğu şehirden ayrılış hikâyesi bu. Girdiği durumlar onun vicdanını yok edemeyecek, o her defasında daha güçlü bir şekilde ayağa kalkacak. Yeniden doğmanın mümkünâtını...