twenty four

35 5 0
                                    

Tekrar görüldü yedikten sonra sinirle telefonu komodinin üzerine bırakıp yatmaya devam ettim. Cumartesi günleri öğrenciler için tatilken benim için değildi. Bu gerçekle yatmayı bırakıp yatağımı topladım. Banyodaki işlerimi de hallettikten sonra beyaz bir tişört ve mavi bir kot giyerek mis kokuların yükseldiği mutfağa adımladım.

"Prensesim döktürmüş yine." Diyerek babaannemin yanaklarını sıktım ve öptüm. Gözleri dolmuştu. "Aaa noluyor sana ya." Dedim yapay bir kızgınlıkla. Kafasını kaldırıp hüzünlü hüzünlü baktı yüzüme. "Ben de geleyim mi? Yalnız kalmak istemiyorum artık bu evde." Dedi. Ardından göz yaşları akın etti. Afallamış bir şekilde baktım sadece ve sonrasında kendime çekip sıkıca sarıldım. Göz yaşlarını sildim ve yanaklarını sıktım.

"Ay sen beni özledin diye ağlıyorsun. Merak etme Sultanım seni yanlız bırakmayacağım." Dedim dişlerimi göstere göstere sırıtırken. O da  çocuk gibi sevinirken hain planlarım onun geniş gülümsemesiyle aklıma dolmuştu. Oğuz'u bugün çıldırtacaktık. Babaannem ile hiç anlaşamazlardı.

Kahvaltımızı yaptıktan sonra etrafı toplayıp evden çıktık. Oğuz, arabaya yaslanmış bizi beklerken de bir sigara yakmıştı. Bizi görmesiyle elindeki sigarayı ayaklarının altında söndürmüştü. Yanımdaki babaannemi görünce kaşlarını merakla çatarken "Hayrola?" Diye sordu.

Cevabı benden beklerken babaannem müsaade etmemişti. "Siz iki beceriksiz o Cafeyi işletemezsiniz diye yardıma geliyorum." Dedi ve  ikimizi şaşkın bir suratla ardında bırakıp arabanın arka koltuğuna oturdu. "Hadi sen neyse de bana nasıl beceriksiz der?" Dedim çatılı kaşlarımı havalandırarak. Alay dolu sırıtışıyla cevabı gecikmemişti. "Anlaşılan bugünki planların ters tepecek."

Kollarımı göğsümde bağlarken 'sen öyle san' der gibi bir bakış attım ve arabaya doğru adımladım. Tabi ön koltuğun kapısını açmadan önce hâlâ bakışları üzerimde olan çocuğa dönerek dilimi çıkarmıştım. "Tam bir çocuksun Mihri." Deyip sürücü koltuğuna geçerken ağzımı yamultup taklidini yaptım. "Tom bo çocokson Mohro."

"Sabah sabah ne bu gerginlik?" Diye sordu ciddiyetle. İçimden 'sana ne' demek geçse de bunun yerine cevap vermemeye karar verdim. Sebebi elbette ki Yiğit efendiydi. Hiçbir ilerleme kaydedemiyordum ve bu çok sinir bozucuydu. Sonunda yolculuk bitince arabadan inip derin bir nefes aldım. Kendi kendimi sakin olmak için telkinlerken kapının önünde oturan ikiliyi görmemle telkinlerim boşa gitmişti.

Sedef ve Yiğit Cafenin bahçesinde oturmuş sohbet ediyorlardı. Benim için çok zor olsa da hiç bozuntuya vermeden yavaş adımlarla yanlarından geçip içeri gittim. Seher teyze güzel bir gülümsemeyle karşılamıştı. Aynı şekilde karşılık verirken "Günaydın." Dedim ardından içeri giren babaannemi gösterim. "Size bir yardımcı getirdim." Dedim gülümseyerek. Seher teyze ve babaannem sanki birbirlerini ilk kez görmüş gibi sevinip birbirine sarılırken onları es geçip mutfağa, işimin başına döndüm. Sinirliyken daha hızlı çalışıyor ve az da olsa sakinleşiyordum. Birkaç çeşit kurabiye ve kek yaptıktan sonra babaannemle Seher teyze gelip kaçış yolumu benden aldılar. İşimi onlara devretmişken asıl işime, garsonluğa dönmüştüm. Birkaç siparişi aldıktan sonra kendime hayret ettim. İlk kez bu kadar hızlı ve seri çalışıyordum. Müşterilerin hepsine siparişleri verdikten sonra boş bir masaya geçip moral bozukluğuyla iki elimi çenemin altına koyarak masaya yaslanıp müşteri bekledim. Gözlerim kapıdayken önüme oturan Oğuz'u fark etmemiştim.

"Dokunsam ağlayacak gibi duruyorsun Mihri." Dedi. Öylece yüzüne baktım. Boğazıma oturan yumruyla yutkunamadım ve dolan gözlerimi saklamaya çalıştım. Kafamı eğip gözyaşlarımı geri itmeye çalışırken Oğuz çenemden tutup yüzümü kaldırdı. "Neyin var senin?" Demeye kalmadan Oğuz'un eli çenemle olan temasını başka bir el tarafından kesmişti.

Babaannem.

İşte törelere göre bizim ölüm hakkımız gelmiştir...

...

Minik yıldıza basmayı unutmayalım ⭐

Ormantik Herif'im ■Yarı Texting■Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin