twenty five

36 4 0
                                    

İkimize de ters bakışlar atan babaannem "Sizinle görüşeceğim." Diye sessizce tehditlerini savururken arkasına bile bakmadan mutfağa girmişti.

İkimiz de babaannem ortadan kaybolunca bakışlarımızı birbirimize doğrulttuk.

"Ne demeye çenemi tutuyorsun sen?" Dedim kaşlarımı çatarak. Kollarımı göğsümde bağladım ve hesap sorar bakışlarımı yüzüne doğrulttum.

"Kafanı kaldırdım sadece, ağlıyor musun diye kontrol etmek için. Kötü bir amacım yoktu." Dedi ifadesizce. Kendimi kötü hissetmiştim. Ama bu kadar yakınlığa da gerek yoktu. İstifimi bozmadan devam ettim. "Ne zamandan beri beni düşünür oldun sen?" Diye sordum haklı bir şekilde. Ben kovulayım diye uğraşırken hiç düşünmemişti beni sonuçta. Şu an başıma ayrı bir iş açmıştı. Babaanneme nasıl bir açıklama yapacaktım ben şimdi?

İfadesizce bakmaya devam ederken konuşmaya başladı. "Haklısın." Dedi. "Düşünmemem gerekirdi." Sertçe sandalyeyi çekip gitmişti. Bozuk olan moralim iyice bozulunca dayanamayıp kendimi bahçeye attım. Yiğit'i ve o kızı görmeyince bir oh çektim. Bahçedeki masalara göz gezdirirken Doruk'u görmüştüm.

Karşısında upuzun siyah saçlı ince belli bir kız oturuyordu. Şerefsiz iş başındaydı. O da beni görünce kafasını kaldırıp "Bi baksana." Demişti. Yanlarına gidince "Buyur." Dedim soğuk bir şekilde, kız arkadaşıysa eğer yanlış anlaşılmamak için. "Yengenle bize birer limonatayla ıslak kek getir." Diye emredip keyifle sırıttı. "Tabi efendim." Dedim dişlerimi sıkarken. Sinir bozucu bir şerefsizdi. Giderken de 'yenge siksin seni' diye söylenmeyi de unutmadım.

Siparişi hazırlamak için mutfağa girmeye korksam da girdim. Şükür ki babaannem içerde değildi. Siparişi hazırladıktan sonra tam çıkacakken kapıda bir anda beliren Oğuz ile çarpışmamın eşiğine gelmiştik. "Ver, ben götüreceğim." Dedi hâlâ aynı ifadesiz bakışları üzerimdeyken. "Götürüyorum işte." Dedim aynı şekilde bakarken. "Babaannen çağırıyor." Dedi ve bilgilendirircesine ekledi. "Beşinci masada. Bekletme bence daha çok sinirlenmesin." Deyince korkuyla dudaklarımı dişledim. Elimdeki tepsiyi alıp giderken öylece kaldım. Ben şimdi sıçmıştım işte.

Beşinci masaya doğru ilerlerken babaannem ile Seher teyzenin gayet mutlu bir şekilde sohbet ederek çay içtiklerini görmüştüm. Bence rahatsız etmeme hiç gerek yoktu. Belli ki Oğuz yalan söylemişti. Babaannem konuşacaksa bile şu an konuşmazdı.

Peki neden böyle bir yalan söylemişti? Merakıma yenik düşerek bahçeye çıktım. Bir işler dönüyordu, belliydi. Dorukların masasının olduğu yere baktığımda şüphelerimde yanılmamış olduğumu anladım. İki üç tane serseri kılıklı adam gelmiş ve masanın etrafını sarmıştı. Doruk ve serserilerden en kaba yapılı olanı hararetli hararetli tartışıyordu ve yanlarındaki kız korku ve şaşkınlıkla ellerini ağzına kapatmıştı. Oğuz ise bir olay çıkmaması için orda duruyor gibi olsa da sert bakışları bunun tersini söylüyordu. Hemen yanlarına gidip olaya el atmalıydım. Çünkü ben Mihriydim ve her yemeğe salça olmalıydım.

"Noluyor burda?" Diye sorduğumda tüm gözlerin bana dönmesiyle cesaretim anlık direncini kaybetmişti. Doruk ile tartışan kaba saba çocuk sırıtmış ve süzerek resmen röntgenimi çıkarmıştı. Yanındaki iki çocuksa etkisiz eleman gibi öylece duruyordu. "Ne bakıyorsun?" Dedim sataşarak. Kaşlarımı çatmamla beni ciddiye almak yerine koca bir kahkaha atmıştı ve yanındakilere dönüp "Görüyor musunuz, hepsi nasıl da yürek yemiş?" Deyip keyifli kahkahasına devam etmişti. Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken biri ağzımı kapatıp beni hızla arkasına almıştı. Önümdeki arkası dönük cüsse ile bakışırken kim olduğunu anlamıştım. Yiğit...

Ne ara gelmişti ve ne zamandır arkamdaydı benim? Yüzümdeki gülümseme ve karnımdaki kelebek hissi artarken bayılacağım sandım. Ancak sonra bu sabah olanlar aklıma gelince yüzümdeki gülümsemeyi söndürmeye çalıştım.

"Mekân basarak asıl yüreği siz yemişsiniz." Sert  ve tehditkâr sesiyle konuşan Yiğit ile kollarımı göğsümde bağlamış ve taklidini yapmıştım. Birden arkasını döndüğünde kendimi zor kurtarmıştım. Az daha rezil oluyordum...

"Mihri, kızı da al git burdan." dedi sertçe. Göz devirirken "Tamam." dedim ve korkudan titreyen kıza doğru yürüdüm ve ellerinden tutarak önümde yürüttüm.

"Hiçbir yere gitmiyorsunuz!" Diye bağırıp koluma yapışan kaba saba herif ile müşteriler de rahatsız olmuş ve söylenerek kalkmışlardı. Kaşlarımı çatarak serseriye döndüğümde "Bırak kolumu be!" Diye bağırdım. Bunun üzerine kolumu daha çok sıkınca şok olmuş bakıyordum ve ağzımdan çıkan acı dolu inlemeye engel olamamıştım. Keyifle gülüp daha çok sıkınca Yiğit devreye girmiş aynı sertlikle adamın kolunu tutup beni kurtarmıştı. Gözleri öfkeyle ışıldarken adamın kolunu kıracak kadar çok sıkıyordu. "Burda biz varken bir kızın kolunu sıkman adamlığa sığıyor mu?" Dedi dişlerinin arasından. Sonrasında tiksinircesine baktığı serserinin kolunu savururcasına bıraktı. "Şimdi siktir git burdan."

Savrulan kolunun acısıyla yüzünü buruşturan adam aynı sertlikle karşılık verdi. "Kızı almadan hiçbir yere gitmem!"

Doruk öfkeden kıpkırmızı olan suratıyla bağırmaya başladı. "Ne kızı lan! Kız istemiyor seni anlasana!" Doruk'un öfkesine karşın serseri herif herkesi şaşırtan histerik bir gülümsemeyle benden tarafa dönmüştü. "Peki," dedi. Nasıl yani? Bu kadar kolay mıydı ikna etmek? Hepimiz şaşkınlıkla devam etmesini bekledik. "Öyleyse ben de diğer kızı alırım."

Hep bir ağızdan "Ne?" diye şaşkınlık nidaları dudaklarımızdan dökülürken hepimiz şoktaydık. Gerçekten NE?

...

Minik yıldıza basmayı unutmayalım ⭐



Ormantik Herif'im ■Yarı Texting■Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin