ten

106 15 14
                                    

"Ben buradan nasıl ineceğim peki amk çocuğu?" Yarım saat boyunca yalvardıktan sonra inmesi için ikna etmiştik. Küfür mü? Aga, çok takmayın, bizim mahalle buna alışmış durumda.

"Nasıl çıktıysanız ,öyle inmesini de bileceksiniz Açi Hanım!" Mahallede herkes başımıza toplanmıştı. Utançtan kızarmama sebep olan Yiğit'in de burada olmasaydı.

"Merdiven kırıldı yavrucuğum. Nasıl ineyim?" dedi biraz mahçup bir ifadeyle. Sanırım utanmıştı. "Son zamanlarda fazla kilo almışım sanırım." dayanamayıp güldüm. Mahalledekiler de komedi filmi çekiliyormuş gibi her şeye gülüyordu zaten. Onlar eksik kalmadı.

"Sen atla Açelya teyze, ben tutarım seni!" Mahallece kafamızı sesin sahibine çevirdik. Bu kişi ormantik herifimden başkası değildi. Adı gibi Yiğit... Maşallah.

"Teyze ne be?! Teyze senin babandır bok suratlı çocuk!" Topluluğun içinden kahkahalar yükselirken Yiğit'in yüzü düşmüştü. Oh olsun be! Babaannemle bir olup ona çektireceğimiz kesindi.

"Tamam Açi! Sen atla, bok suratlın tutar seni!" Yanlış bir şey mi söyledim? Sanırım evet. Yiğit'in ölümcül bakışlarına maruz kaldığıma göre...

"Neyse atla Açi!" Kollarını açıp eve daha da yaklaşınca gerilmiştim. Umarım ikisinin de bir yerleri kırılmazdı. Lan! Zaten bu çocuğun sağ eli full alçıdaydı.

"Hayır!" dedim. "Eline baksanıza, bunun kendine hayrı yok?" mahalledeki herkes beni onaylarken Yiğit göz devirmişti. "Hayır, sorun değil. Kollarımı kullanacağım sonuçta. Elimi değil." soğuk sesiyle ve mahallelinin de onu onaylamasıyla sesimi kesmiştim. Bu mahalleli de her şeyi onaylıyordu anlamadım ki! Haklı olsa da güvenemiyordum işte.

"Yok ya! Zaten ev bir katlı, oldukça da alçakta bir ev. En fazla ne olabilir ki hem?" Kendi kendimi de cevapladığıma göre artık olaya odaklanabilirdim. Evet, Ünlü Muhabir Mihri'ye bağlanıyoruz;

'Evet sayın seyirciler; muhteşem Mihri'nin manyak babaannesi Açi hanım , Atçıl Doruk'un belgeselini çekmek için kuş bokuyla yıkanmış çatılarına çıkar ancak inmenin bir yolunu bulamaz. Şerefsiz ve yakışıklı Ormantik Herif onu , çatıdan atladığı halde tutacağını iddia ediyor. Evet şu an onlara bağlanmış bulunmaktayız...

Ve Açi kendini Yiğit'in kollarına atar. Açi sağ salim kurtulsa da telefonu çöp olur. Bu da demek oluyor ki akşama kadar eşek gibi çalışan Mihri tüm parasını yeni bir telefona harcayacaktır.

Evet Yiğit'e bağlanırsak ;
Dengesini kaybedip yere sümük gibi yapışır. Herkes gülerken Mihri onları kaldırmak için adımlar...

Muhabir Mihri modundan çıkarak Küfürbaz Açi'nin torunu olan Mihri'ye bağlanıyoruz.'

Babaannemin ellerinden tutup kaldırdıktan sonra bu sefer herifimi kaldırmak için elimi uzattım ama o beni görmezden gelerek kendisi kalkmıştı. Bu hareketi üzerine kalbimden gelen çıt sesini duyduğumu hissetsem de o ses kırık telefona aitti.

Arkasından öylece bakakaldım. Üzülmüştüm. Yardım yaramazdı buna zaten!

"Duygusal Mihri modundan çıkıp Küfürbaz Açi'nin torunu moduna girebilir misin kankam?" Merve'nin sıcak sesini duyduğumda tebessüm ettim.

"Sen de olmasan kim adam edebilir beni şaşkın!"

***

"Uyansana, uykucu!" uyku sersemiyken sinek vızıltısı gibi geliyordu sesler. Hâlâ gözlerim kapalıyken yanağıma minik bir el pek de minik olmayan tokatlar atıyordu. Yatağımda huzursuzca kıpırdanırken birdenbire gözlerimi açıp hızlıca doğruldum. Siktir! İşe geç kalmıştım!

"Ah, Kafam!" demek ki o minik ellerin sahibi Seren ablanın küçük oğlu Efekan' a aitti! Yüzümü kızarmıştı yaramaz çocuk. Eh tabi ben aniden doğrulunca da kendini yerde bulmuştu. Ödeşmiştik cüce bacak.

"Özür dilerim ablacım, yanlışlıkla oldu." dedim kafasını sıvazlayan bücüre bakarken. Bana sinirle bakıp "Abii!" diye bağırmıştı.

"Noldu lan!" diye içeri dalan Oğuz ile battaniyemi kafama kadar geçirdim. Ancak ben saklanana kadar beni yarım atletim ile görmüştü. Hem de pembe, ayıcıklı...

"Pardon!" deyip girdiği gibi çıkmıştı odadan. Ah!  Ne kadar da güzel başladım güne yahu!

Çıktığı gibi yataktan çıktım. Efekan'ın kafasını okşayıp "Hadi bücürük çık, hazırlanayım sonra da kafeye gidelim." dedim sırıtarak. "Sensin ayol bücürük!" diye çemkirip kafasını tuta tuta çıkmıştı odadan. Ne tatlı çocuktu yahu! Aptal abisinin aksine.

Hazırlanıp mutfağa girdim. Babaannem, Oğuz ve Efekan mutfak masasının etrafına toplanmıştı ve Açelya hanım yine fıkraları kendi hayatına uyarlayıp onlara anlatıyordu.

"Bizim kıçı baya büyük bir arkadaş vardı. İsmi Enes. Kapılara sığmıyordu bildiğin. Neyse benle enişten eşeklik ettik gel bizimle ormana gidelim   dedik.

Yahu baktık biz baya gitmişiz. Tabi o zamanlar yerliler, kızılderilililer çok vardı etrafta. Biz bunlara denk gelmedik mi? Bunlar bizim peşimize ver. Biz bi koş. Kıçı büyük arkadaşımız Enes arkada kaldı tabi. Koşamıyor herif büyütmüş baya.

Biz ağaca tırmandık eniştenizle, o aşağıda kaldı bayağı dayak yedi. Tabi biz ondan birkaç ay sonra yine gittik yine dayak yedi Enes.

Abi arlanmıyoruz yine gittik bir yıl sonra. Bu sefer çakal Enes bizden önce davrandı ağaca bindi. E kıçı büyük. Biz sığmadık ağaca, aşağıda kaldık bir çare.

Neyse kızıl derililer afalladı. Ulan dediler, biz hep aşağıdakini dövdük bu sefer yukarıdakini dövelim dediler, Enes herifini yine dövdüler. Bizim Enes pert. Ondan sonra hakkın rahmetine kavuştu eşşek."

Diye hikayeyi bitirdikten sonra hepimiz birbirimize baktık. Ortalığı ölüm sessizliği kaplamıştı. Sonra Efekan "Haha eşşek Enes'e bak! ENAYİ!" diye bağırıp gülerken dayanamayıp hepimiz kahkahalarla güldük.

Sabah sabah bayağı enerjik başlamıştık güne. Güne gülerek başlarsan gülerek biter. Haydi bismillah!
...

Oha lan! 758 kelime bölüm. Neyse diğer bölüme geçelim bu çok uzun oldu FJLGMXVÖNXÖV

Yıldıza basmayı unutmayalımmm

Ormantik Herif'im ■Yarı Texting■Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin