twenty nine

51 5 3
                                    

"Ben de geliyorum." dedim kararlılıkla. O da aynı kararlılıkla "Hayır efendim hiçbir yere gelmiyorsun." diyerek beni bozguna uğratmıştı.

"Bir suçunun olmadığını bilmesi gerek Doruk. O yüzden benim de gelmem gerek." dedim.

Bıkkınca oflayarak cevap verdi. "Bir suçumun olmadığını bilecek zaten. Ama seni bilmesine gerek yok bunun için." dedi ama bunu hiçbir şekilde onaylamadım.

"Ne kadar inatçı olduğunu görmedin mi? Sana inanması için benim gelip doğruları söylemem gerek." dedim direterek. Kesinlikle gidip sebep olduğum saçmalığı bitirmem gerekiyordu.

"Hayır Mihri. Seni ateşe atmayacağım." demesiyle tam olarak bozguna uğramıştım. Neden bu kadar inatçıydı bunlar?

Oflayarak suratına kötü bakışlarımı gönderirken o ayağa kalkarak bana elini uzatmıştı. "Hadi, seni eve bırakayım." dedi. İstediğini alamamış bir çocuk inadıyla uzattığı eline vurarak kendim kalkmıştım. Bu halime göz devirirken ikimiz de cafenin bahçesinden çıkmış bizim eve doğru yürüyorduk artık. Yolu yarılamışken birden durup beni tuttuğu gibi kolunun altına almış saçlarımı karıştırmıştı.

"Demek benim öküz kankama aşıksın sen ha!" deyip alayla gülerken ben bu tepkisi için geç bile kaldığını düşünüyordum. Klasik Doruk işte.

"Komik mi şerefsiz." dedim öfkeyle solurken. Keşke Yiğit bi güzel dağıtsaydı bunun yüzünü.

"He, komik." derken kollarının altına hapsettiği kafamı savurmuştu. Eve varmıştık bile. "Hadi, iyi geceler cimcime." deyip binanın aşağısındaki yolda gözden kaybolurken hınzırca kendi kendime sırıtarak peşinden gittim. Beni vazgeçirmesi öyle kolay değildi.

Arkasında saklana saklana ilerlerken bir iki kez arkasını dönse de beni görmemişti. Tenha bir sokağa girdiğinde gerginliğim artmıştı. Neden özellikle öyle bir yer seçmişti Yiğit? Ayaklarım tereddütle ilerlerken kalbim ağzımda atıyordu. O sokağa ben de girdiğimde taşların ardında ayakta dikilen ikiliyi gördüğümde taşların arkasına saklandım. Deli gibi atan kalbimin sesinden zor da olsa onları dinlemeye çalıştım.

"Doruk, senden tek bir şey istiyorum. Bana dürüst ol. Dürüst olursan eğer onca yıllık arkadaşlığımızın hatrına sana gerçekten hiçbir şey demeyeceğim ve konu öylece kapanacak." dedi sakin tutmaya çalıştığı sesi belli olurken. Muhtemelen sinirden dağılmış saçı ve üstüne aceleyle geçirmiş olduğu belli olan eşofman takımı ona ayrı bir hava katmıştı.

Bu halde bile düşündüğüm bu muydu gerçekten?

"Konuşsana artık! O aptal mesajları atan sen miydin?" diyerek yükselttiği sesiyle Doruk kaşlarını çatmış ve ikimizi de şaşırtan o cevabı vermişti.

"Evet bendim." kendinden emin sesiyle söylediklerine karşı Yiğit bu kadar çabuk olacağını düşünmediğinden olsa gerek başta duraksamış sonrasında ise histerik bir kahkahayla kafasını göğe kaldırmıştı.

Ben ise hâlâ Doruk'un bu yaptığına anlam vermeye çalışıyordum. Ama anlamak zordu.

"Çok eğlendin mi lan? Hoş muydu yaptığın? Taşşak geçecek yakın arkadaşın mı vardı sadece?" bağıra bağıra söylediklerine karşın Doruk eli cebinde ifadesizce bakıyordu sadece. Kendi suçu olmadığı için bir pişmanlık duymuyordu doğal olarak.

"Dürüst olursam konuyu kapatacağını söylemiştin. Ama hâlâ burda zırvalıyorsun. Konuyu kapat ve daha fazla uzatma." Doruk'un söyledikleriyle Yiğit de en az benim kadar affalamış gözüküyordu. Hatta belki benden çok.

"Oğlum bu nasıl bir pişkinlik! Pişmanlığın kırıntısı da mı yok? Ben nasıl bir köpekle arkadaşlık etmişim şimdiye kadar?" Köpek kısmını bastırarak söyleyen Yiğit ile, Doruk da sinirlenmeye başlamıştı artık. "Düzgün konuş lan!" diye bağırmış ve cebinden çıkarmış olduğu ellerini yumruk yapıp iki yanında sıkarak meydan okurcasına bakmaya başlamıştı.

Yiğit ise resmen dağılmıştı ve yorgun bir öfkeyle o da yumruklarıyla beraber aynı zamanda çenesini sıkmaya başlamıştı.

"Bana bir daha bağırırsan hiç iyi şeyler olmaz Doruk." demişti. Boynundaki damarlar sinirden şişmiş ve kızarmış adeta patlayacak gibi duruyordu.

Çok tereddüt etsem de derin bir nefes alıp kendimi cesaretlendirerek taşın arkasından çıktım ve usulca onlara doğru yürümeye başladım. Beni fark ettiklerinde Yiğit afallamış Doruk ise öfkelenmişti.

"Sana eve git dememiş miydim ben Mihri?" kaşlarını çatarak bana bakan Doruk'a karşın yalnızca omuz silktim. "Artık korkup kaçmak istemiyorum Doruk." dedim dik durmaya çalışırken. Kalbim öylesine hızlı atıyordu ki geri dönmek için çok mu geç diye düşünmeden edemiyordum. Ancak artık bu korkakça oyuna son vermeliydim.

Şaşkınlıkla kaşlarını çatarak bakışlarını üzerimde gezdiren Yiğit'e döndüm bu sefer. "O mesajları atan Doruk değildi." gözlerinde anlam veremediğim bir şeyler vardı ve bu şekilde konuşmak oldukça zordu. Gözlerimi yumup yumruklarımı sıkarken devam ettim ortamı bıçak gibi kestiğini düşündüğüm sözlerime. "Bendim." dedim.

Gözlerim hâlâ kapalıyken Yiğit'in histerik kahkahası gözlerimi bi anda açmama sebep oldu. Beklediğim bir tepki miydi emin değildim.

"Neden gülüyorsun?" dedim anlamsızca bakarken. Doruk da benden farksız değildi.

"Siz benim aklımla mı oynuyorsunuz lan?" birden ciddileşerek söyledikleriyle bir adım geriledim. O ise zehirli sözcüklerine devam etti. Sözleri banayken mânalı bakışları Doruk'un üzerindeydi. "Mihri, bu olay seni ilgilendirmiyor. Doruk'un seni bu aptal oyununa alet etmesine izin verme."

Sabrım gittikçe taşarken her an sinirden ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Sesimi yükseltmek için geç bile kalmıştım. "Yeter be! Telefonum burda işte. Bak istersen." dedim. Tepkime karşın afallamıştı. Gözleri elimdeki telefona anlık kayarken tekrar gözlerimle buluşmuştu. "Doruk biliyor muydu bunların hepsini?" diye sordu. Muhtemelen anonim eğer Doruk değilse nerden biliyordu olan biteni diye düşünüyordu.

"Yaklaşık bir saat önce öğrendi." dedim gözlerine bakamıyorken. Kaçamak tavırlarım yüzünden inanmıyordu bana yüksek ihtimalle çünkü bakışları fazlasıyla şüphe doluydu. Arkamdaki Doruksa ne alemdeydi hiçbir fikrim yoktu.

"Bak, Yiğit. Yüksek ihtimalle inanmıyorsun ama istersen telefonumu-" sözlerimi hayret dolu sözleri bıçak gibi kesmişti. Aynı zamanda ruhumu da ezip geçmişti. "Kızım sen duygularını böylesine saklayacak kadar korkak biri değilsin ki? Nasıl inanabilirim?" inanmamasının sebebini açıkça söylerken burukça gülümsedim.

"Beni ne kadar tanıyorsun ki Yiğit?" sorum karşısında yalnızca öylece baktı. Kısa bir bakışmadan sonra harekete geçtim. Telefonun kilidini açıp eline tutuşturdum. Boğazımdaki yumruya karşın konuşmaya çalıştım. "İlk günden beri, tüm yazışmalar benim telefonumda. Tarihlere bakabilirsin. Aklında şüphe kaldıysa sorabilirsin de. Sadece inanmanı istiyorum. Düşündüğünün aksine Doruk seninle dalga geçmedi." Kafasını telefondan usulca kaldırıp gözlerimin en derinlerine baktı ve en başından beri duymak istediği şeyi sordu.

"Sen. Ya sen dalga geçtin mi?" sorduğu sorunun cevabını verecekken çok da yabancı olmayan bir ses sözlerimi yarıda kesmiş ve tüm bakışları üzerine çekmişti.

"Oooo, hanımlar beyler... Sizi görmek ne büyük tesadüf."

Bu ses, geçen Cafeyi basan serseriden başkasına ait değildi.

...

Minik yıldıza basmayı unutmayalım ⭐

Ormantik Herif'im ■Yarı Texting■Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin