eight

109 9 34
                                    

Tekrar yediğim görüldü ile göz devirdim ve telefonumu önlüğümün cebine koydum. Okuldan sonra ek olarak bi kafede çalışırdım ve bugün bulaşık sırası bendeydi. Bulaşık yıkamayı seviyordum çünkü istediğim gibi şarkı söyleyebiliyor ve rahatsız edilmiyordum. Sessiz sakindi.

"Hey! Nasıl gidiyor bakalım aptal böcek?"

Rahatsız edilmiyorum demiştim değil mi? Geri alıyorum.

Hiç bakma gereği bile duymadan işime devam ettim. Ormantik Herifimin sürekli görüldü atması ve hiçbir ilerleme kaydedememiz beni oldukça sinir ediyordu zaten!

"Yardım etmemi ister misin?" diyen çocuğun ağzına sıçacaktım bu sefer ancak dalga geçmiyor da sanki cidden soruyordu. Şaşırmıştım ama bu onun herhangi bir oyunu da olabilirdi.

"Ayağımın altına dolanmaman yeterli geri zekalı!" Seren hanım gibi tatlı bir kadının nasıl bu kadar aptal bir çocuğu olabilir hâlâ aklım almıyor. Her gün başıma ayrı bir iş açıyordu ve ben her gün kovulmanın eşiğine geliyordum.

"Özür dilerim. Bugün gerçekten çok yoruldun bırak yardım edeyim." deyince anlamsızca ona baktım. Ya çok iyi rol yapıyordu ya da gerçekten yardım etmek istiyordu. Kararsızdım.

"Kızım zaten sadece durulamak kaldı. Çekil de kalanını ben yapayım!" deyip beni kenara çekince direnmeyi bıraktım. Zaten bugün canım çıkmıştı diğer iş arkadaşım hasta ve izinli olduğu için.

Zafer kazanmışça sırıtınca gözlerimi kısarak Oğuz'a baktım. O da eldivenlerini takarken bana bakıp göz kırptı. Dilimi çıkarıp kollarımı göğsümde topladım ve onu izlemeye başladım. İlk birkaç dakika bir hayvanlık yapmadan sessizce işini yapmıştı. Ben de tam dalmışken "Mihri! Gelsene bi." diye seslendi.

"Ne oldu?" dedim kaşlarımı çatarak. Elindeki tabağı gösterirken konuşmaya devam etti. "Baksana. Hiç güzel ovalamamışsın şu tabağı. Kocaman leke var." Tabağa yaklaşıp dikkatlice baktım. Leke falan yoktu. Ne yaşıyordu bu?

"Aptal mısın? Leke falan yok bu-" lafımı yüzüme çarpan su bölmüştü. Büyükçe bir leğendeki köpüklü su beni baştan ayağa sırılsıklam etmişti. Öyle ki çığlık bile atamamıştım!

"Ne yapıyorsun Oğuz? Geri zekalı!" Sinirden ağlayabilirdim her an. Yetmişti artık bu çocukça hareketleri!

"Uyukluyordun. Ne yapayım?" deyip karşımda sırıtınca daha fazla dayanamayıp yumruk yaptığım ellerimi serbest bırakıp yanımdaki fırçanın sapından tuttum. Bunu götüne sokacaktım. Hak etmişti.

Elimdeki sopayı gördüğü an küçücük mutfakta koşturmaya başladı. Çıldırmış gibi bağırıp peşine verdim. Resmen o kirli suyu kafamdan aşağıya dökmüştü! İğrenç! Şaka gibi!

"Kaçma lan! Götüne sokacağım bunu!" tam yakaladığım sırada tekrar kaçmayı başarmıştı. Harika...

"Ne oluyor burda?" duyduğumuz ses ile ikimiz de hareket etmeyi bıraktık. Benim elimde sopa vardı ve sapı Oğuz 'un götüne hizalıydı.

Kapının dibinde de şaşkınlıkla ve sinirle bize bakan sesin sahibi, yani bir adet Seren Abla vardı. Aynı zamanda Oğuz 'un annesi ve kafenin sahibiydi. Sanırım bu sefer gerçekten sıçmıştım!

...

Minik yıldıza basmayı unutmayalım ⭐

Ormantik Herif'im ■Yarı Texting■Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin