"Umut asla bitmez"

2.2K 242 61
                                    

Medyada ki, şarkıyı açın ve sesini kısın. Hazalın azimli kızları :)

İnsanlığın, anne, baba, kardeş, dede, amca, hala olunca hiçbir şey değişmiyordu.Ya da beyaz tenli, siyah tenli, zayıf, şişko olunca da değişmiyordu.İnsanlık doğuştan geliyordu.Ne aldığın eğitim ne de okuduğun kitaplar sahip olmadığın bir şeyi dolduramazdı. Bu aynen paranın, cebi doldurmasının yanı sıra kalbi dolduramadığı gibi. Şuan karşımda ki kadın, bana bir şeyler söyleyip açıklamalar yapıyordu. Söylesenize hangi neden hangi açıklama ölümlü bir dünyayı değiştirebilir ki? Ne fark eder ki, bir insan gülünce mi,ağlayınca mı, ya da ne biliyim kurulmuş saat gibi yapması gerekenleri yaptığında mı, İnsan oluyordu? Bunları yıllardır yapmayan birini, hala seviyordum ben. Soğuk ellerini, güçsüz bedenini, solgun yüzüne rağmen her şeyiyle seviyordum. Herkes bunun nedenini sordu yıllarca. Gençsin,güzelsin bunu da atlatırsın, başka birisi gelir evlenir çocukların olur. Sevmek için illaki bir koşul, neden mi gerekliydi? Eli, ayağı, gözü, kulakları işlevini yapmadığın da sevilemez mi insan? İllaki, öpüşmeye, sevişmeye, sarılmaya gerek mi vardı? Ben, yıllardır gözlerini dahi göremediğim bir adamı aşkla seviyor ve bekliyorum. Ne için? Gün gelip doğurduğu evladını sırf, silik yaşıyor diye öldürmeyi düşünen bir anne için mi? Hayır! Ben sevmek için sevdim. Aslında beklemenin en güzel aşk olduğunu yaşamak için. Şimdi ise, umudumu,sevgimi, özlemi mi, aşkımı bitirmek istiyorlar. Hemde fişe bağlı bir kabloyu keserek. Bu kadar basit miydi her şey?

Dünya, lanet olasıca dünya durmuştu. Nefes alıp almadığı bilmiyordum bile. Kalbimin üzerine tonluk bir taş bırakılmış gibiydi. İçimde ağlayan bir ben vardım ama ruhum değildi. Kaybettiğim ruhuma işkence veriyorlardı. Acı çığlıklarını duyuyor ve hissediyordum.

"Siz ne dediğinizin farkında mısınız?" Hiç bir hayret nidaları bu kadar acı olamazdı. Hiç bir kelime bu kadar katil olamazdı. Hiç bir anne bu kadar kalpsiz olamazdı. Ela gözleri kendinden bile uzak duruyordu şuan karşımda.

"Hazal, bak kızım..." Şiddetle ayağa kalktım.Sandalyenin yere sertçe sürtünmesini duyan insanlar, bakışlarını ifadesizce bize çevirmişlerdi. "Bana kızım demeyin! Siz ne diyorsunuz, Şermin hanım?!"

Yeşile aşık ela gözleri, yuvasından uçmak için sabırsızca bekleyen bir ejderha kadar ürkütücüydü. İçinde ki ateş kimseyi değil, bir tek beni hedef almıştı."Hazal,oturur musun lütfen? Herkes bize bakıyor." Etrafımda ki, fakirlik kokan ama zengin boyalarla süslenmiş gözler umurum da değildi.Burada Kuzey değil, ben söz konusuydum. Onun gidişi toprakla süslenecekken ben sonsuz bir aşkın, içinde kaybolacaktım.

"Şermin hanım,lütfen...Lütfen." Kelimeler dikenli bir top olup kalıyordu dilimin ucunda.Ne diyebilirim ki, önümde ki masayı devirsem ne olacaktı ki? Havaya karışan kelimeler akşam olunca yine kulaklarımı doldurmayacaktı mı?

"Hazal, oturur musun lütfen?" Sakin ses tonu beni daha da korkutuyordu. Hareketleri, oturuşu, bakışları her şeyi normaldi. Sanki ölümü değil, başka bir şeyi konuşuyorduk.

"Sen, bunun benim için kolay olduğunu mu sanıyorsun? Ben, tam beş yıldır oğlumun evin kapısından 'anne, ben geldim' diyerek içeriye girmesini bekliyorum. O beş yılda tozlanan odasına kaç defa sildim senin haberin var mı? Ben anneyim bir anneyim Hazal, bu umut iyi gelmiyor artık bana aksine zehirliyor, korkutuyor. Bir elim hep telefonda şimdi arayacaklar ya oğlunuz uyandı ya da öldü diyecekler diye bekliyorum. Hazal... Beş yılda Kuzeyden en küçük bir refleks bile alamadık. Sırtında açılan kapanan yaralı hesaplayamayız bile. O kazada sende vardın Hazal, sende tam dört ay komada kaldın ama bak şimdi karşımdasın. Ama Kuzey değil, Hazal artık o gelmeyecek. Bunu kabullenmeliyiz." Ne diyebilirim ki? Bende bunları yaşamıyor muyum zaten. Koskoca beş yıl ömrümden bir yıl değil, ikişer ikişer koparttı. Dirseklerimi masaya dayadım. Bu olmaz vazgeçemem yapamam bunu. Olmaz asla...

UMUDUN ADI AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin