Merhaba benim güzel okuyucularım.
Bu bölüm biraz daha erken geldi hemde geçen bölüme göre daha uzun :)
Bende sizden kocaman kocaman umut yorumları istiyorum. Bu gün yorumlarınızla bana umut yağdırır mısınız? ;)
Hepinize keyifli okumalar :)
İçimde açılmış ve her gün derinleşen bir çukur vardı. Onu kapatmak istemiyordum, aksine içine nefret ettiklerimi atmak ve orada acıyla can vermelerini istiyordum. Ne yaşayacaklarımdan ne de yaşatacaklarımdan korkuyordum. Savaşmak, ölümle sonuçlanabileceğiyle gibi en büyük zaferlerde bitebilirdi.
Yatağımdan, sol tarafıma döndüm. Duvarsa asılı duran saatim, sekizi on geçiyordu. Beş yıldır dakikasını dakikasını kovalayan saatler bana ne getirmişti? Herkes zamanın koşuşturmasından bir pay almıyor muydu? Kimi bebeğini, kimi en mutlu anını ya da en mutsuz. Acı, nefret, özlem... ve en önemlisi ölüm!
Herkes bir dilimin içerisine en özel anını yerleştire bilirken, ben beş yılın içine ne yerleştirebildim?Mutluluk? O kadar uzak bir terimdeki hayatımda, hiç yaşamamış gibi hissediyordum bazen.
Birsinin eline hayallerimi versem, okumadan silerdi herhalde. Çünkü o hayallere yazılan tek şey, Kuzeyin uyanmasıydı.
Öyle bir arafın içersindeki bu, ne ilaç ne ameliyat ne de tedavi yöntemleri hiçbiri ama hiçbiri işe yaramıyordu. Beklemek! Neyi, ne kadar bekleyeceksin?
İnsan ömrünün ipi yoktu, yaşlı bir çınar ağacının gövdesine bağlayıp orada durmasını sağlayamazsın. Yazılan işlerken, sen sadece silinmeyi beklerdin. O silgi seni kara deliğin içine hapsederken, sen hala yaşamak isteyipte ya da yapmak isteyipte yapamadıklarının üzüntüsünü, keşkelerini yaşarsın.
Başımın içine sızan şiddetli ağrı canımı yakıyordu. Tabanlarıma, damga vuran nasırlarım etimi, etimle kesiyordu. Elimi başıma yerleştirerek, ayağa kalktım. Ani bir hareket yapsam, kum evi gibi yıkılacağımı hissediyordum. Komodinimin üzerinde duran bardaktan, bir yudum su aldım. Dilim, dilsiz kelimelerin savaşına düşmüşcesine yavandı.
Odamdan çıktığımda, burnuma dolan yumurtalı ekmek kokusu içime farklı bir duygu yaymıştı. Huzur?! Olabilirdi. Mutfağa girdiğimde, gördüğüm manzaraya içten bir şekilde gülümsedim.
Annem ve Alçin mutfakta birbirleriyle yarış içerisindeydiler. Alçin patates kızartmakla meşgulken, annem yumurtalı ekmekleri kızartıyordu.
Alçin'in annesinin ölümünün ardından, annem kızı gibi benimsemişti Alçini. Evin bir kızı gibiydi. Rahatça yiyebilir, içebilir hatta eline toz bezi alarak evi dip kuytu temizleyebilirdi.
" Günaydın." Dedim neşeli tutmaya çalıştığım sesimle. Bunu ne kadar başarabildiğim, tartışlırdı.
" Günaydın kızım." Annemin yanına vardığımda, yanağına kokulu bir öpücük bıraktım. Cennet kokusu gibi geliyordu kokusu, içime çektiğimde yaşama tutunmam için bir nedendi annem.
" Günaydın! Arkadaşların en ama en neyse boş ver ya! Kısaca günaydın işte." Alçin konuşmasını bitirdiğinde, annemle birbirimize bu böyle bakışı attıktan sonra sofraya geçtik.
Her şey, lüks bir lokantanın sabah menüsü gibiydi. Eksiksiz! Tabağıma, annemin kızarttığı yumurtalı ekmekten koydum bir tane. Çocukluğumdan beri en sevdiğim şeylerden biriydi. Kuzeyde severdi. Anneme kaç defa rica ederek yaptırmıştı hatırlamıyorum bile.
" Dün akşam üzerine gelmek istemedim ama neler oluyor Hazal?" Annemin ender olarak çıkardığı sert sesiyle sorduğu sorusu, canımı yakmıştı. O sorunun bana verdiği duygu ağırlığı tonlarca iken verebileceğim gerçek bir cevap yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUDUN ADI AŞK
Roman d'amour10.06.2015 tarihinde UMUDUN ADI AŞK adı ile Wattpadde yazılmış ilk ve tek hikayedir. Konusunun ve karekterlerinin çalınması taktirde YASAL İŞLEMLERE BAŞVURULACAKTIR. Genç kadının üzerinde eskimeye yüz tutmuş salaş hırkası, saçında kelebek tokası, el...