Eğer tüm renkleri karıştırırsan ortaya çıkan renk beyaz olurmuş. Pembe, mavi, sarı, kırmızı, yeşil... Hepsinin tonları, anlamları farklı olmasına rağmen bir araya geldiklerinde beyaz olurlar. İlginçtir ki bu durum aynı ben gibiydi. Duygularım, bir kavanoz içinde elden ele dolaştırılıyordu sanki. Yazın güneşi, kışın soğu, sonbaharın hazin geceleri... Ne olursa olsun söz konusu umudum olduğunda tüm yollarım Kuzeye çıkıyordu. Ama ben ne yapmıştım? Beş yıl koskoca beş yıl sonra, umudum filizlendirecek şeyi almışken bu pes neden? Kızgınlığım kimseye değildi, bir tek kendimeydi. Pes edemezdim bunu yapamazdım. Daha umudun adı Aşk vardı. Daha biz vardık.
" Hazal, nasılsın kızım?" Bakışlarımı tavandan, anneme çevirdim. Hafif çizgili yüzünün arasına saklanan küçük umutlar, cesurca kendini gösteren büyük acılar vardı. " İyim anne, biraz doğrulmama yardım eder misin?" Belimden kavrayarak yatışımı dikleştirdi. Bileğimi kestiğim de, hatırladığım tek şey; Sonsuza kadar kelimesiydi. Gerisi beyazın kirli acılarıydı.
" Bir şeyler hazırladım hadi bunları ye tatlım." Annemin kucağında ki tepsinin içine baktım. Bir dilim ekmek, bir kase çorba ve bir bardak su. Ne kadar canım istemesede gücümü kazanmam için yemem gerekliydi. " Tamam." Dedikten sonra annem mercimek çorbasını yavaş yavaş içirmeye başlamıştı.
Duygular yorulumuydu? Mutlu olduğumuzda o anın hiç bitmesin isteriz ama mutsuz olduğumuz da geçen bir saniye bile asır gibi uzardı. Bende yorulmuştum. Aşktan, sevmekten, özlemden değil, umut etmekten ve beklemekten yorulmuştum. Eğer yapacak bir şeyiniz yoksa o gün yaşadığınız gününde anlamı yoktu. Günleri değerli kılan yaşadığımız şeylerdi. Heyecan, hız, haz, korku, mutluluk... Ama bunlar olmadığında tüm gün evde oturarak geçirdiğin günün de bir anlamı yoktu.
Doktorlar nederse desin umurumda değildi. Ben gördüğüme inanıyordum. Kuzey elini hareket ettirdi. Gözlerimle gördüm, ellerime değen ellerinde hissettim. Bu bir son değildi asıl şimdi başlayacaktı her şey. Umudun tutunuşu şimdi ortaya çıkıyordu.
" Bitter çikolatam." Odamın kapısında durmuş bana bakan Alçin'nin, sesini duyunca irkilmiştim. Nere ara geldiğini fark etmemiştim. " Ne yapıyorsun orada? Geçsene içeriye." Yatar konumdan oturur pozisyona geçtim. Bileğim, yüreğimde ki derin sızı gibi sızlıyordu.
" Geçmesine geçeyim de sen ne halt etmişsin böyle?" Çantasını yatağın kenarına koyduktan sonra yanıma uzanmıştı. " Ne halt etmişim?" Düzgün kaşlarından birini hafif alay ve hafif ciddiyetle havaya kaldırdı. Şu hareketi nasıl yaptığını hala çözememiştim. " Bilmemezliğe gelme Hazal Hanım, bileğine kesmekte ne demek oluyor?" Ağzımı içini havayla doldurup dışarıya verdim. Bu sorulara gerek yoktu. Bunu yaptıysam neden olduğunu anlaması gerekirdi.
" Alçin, bana bunları sorma lütfen. Eğer bunu yaptıysam gerçekten tükenmiş olmalıydım." İnsanlar, senin derdini öğrenmemek için kırk tane gereksiz soru sorarak kendinden uzaklaştırmayı iyi biliyordu. Nedenlerin önemi olmazdı bazen. Bazı şeyler yapılması gerektiği için yapılırdı.
" Durumu biliyorum geri zekalı neden kestiğini bilecek kadar da seni tanıyorum. Benim tanımadığım Hazal, bunu bulmuşken nasıl kaybetmek ister?" Sesinde ki sertlik ona dönmemi sağlamıştı. Gri gözlerinde anlayış yoktu. " Alçin bunu kelimelerle anlatamam sana. O kadar ümitlenmiştim ki hatta bir iki saat sonra el ele o lanet odadan çıkmayı bile hayal etmiştim."
Umut çok değerli bir şeydi. Ne kadar saçma ve anlamsız hayalleriniz ve umutlarınız olsada sizi ayakta tutan tek şeylerdi. O gün yaşadığım sevinci, heyecanı, umudu ölçecek bir alet yoktu. Rakamlar birbirine girecek kadar umutlanmıştım. Ama hepsi sıfıra çarpmış ve gene başlangıç çizgisine düşmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
UMUDUN ADI AŞK
Romance10.06.2015 tarihinde UMUDUN ADI AŞK adı ile Wattpadde yazılmış ilk ve tek hikayedir. Konusunun ve karekterlerinin çalınması taktirde YASAL İŞLEMLERE BAŞVURULACAKTIR. Genç kadının üzerinde eskimeye yüz tutmuş salaş hırkası, saçında kelebek tokası, el...