16.

27 2 3
                                    


Yüzüme gelen su ile ayılmıştım. Hyunjin ve Yuna gülüyorlardı. Tanrım.. Düştüğüm hallere bak! Ağzımı açmışlar, Allah razı olsun.

"Ne yapıyorsunuz!"

"Eğleniyoruz, onun için burdasın ya hani"

"Tatlım, gel üstümüzü değiştirip çıkalım, akşam çok eğleneceğiz ne de olsa.. Tek kalsın biraz"

"Ne o, önümde mi sevişeceksiniz akşam? Ahh, doğru! Sizi dinledim ya... Evet önümde yapacaksınız. Ama biliyor musun? Ben bunu izlemeyeceğim"

"Nasıl olacakmış o?"

"Kaçacağım"

Bir anda gülmeye başladılar. Bende sırıttım,aklımı yitirecek raddedeydim. Sırılsıklamım, bir yandan soğuk rüzgar esiyor, bağlıyım ve hiçbir bok yapamıyorum. Ama onların da bilmediği, unuttukları birşey var :)

"Ayy, kaçacakmış duydun mu"

"Duydum duydum. Neyse hadi giyinelim, geç kalmak istemeyiz"

"Evet, hadi hayatım"

Odadan çıktıklarında unuttukları için şükrediyordum. Kapıyı da kilitlemişlerdi, bu bana işlemez yalnız!

Tabiki de koruma yoktu ve rahatça kaçabilecektim, koruma ayarlamak için fazla büyük değiller malesef. Koruma varsa da döverek kaçabilirim, yöntemler ve taktiklerde iyiyim. Bu arada, unuttukları şey ise, yerdeki neşter. Sandalyemi yere düşürüp elimle alabileceğim bir yerdeydi, bu yüzden şanslıydım. Üzerinde kanım hala kanım duruyordu, fakat bu umrumda değildi, sadece buradan çıkmak istiyordum. Sandalyemi yere düşürmek için kıvranmıştım, ilk deneyişimde olmasa da ikince deneyişimde başarmıştım, içimden zafer çığlıkları atıyordum. Ellerim ile yeri yokladım. Neşter parmağımı kestiğinde acıyla bir inleme çıkardım. Neşteri çubuk kısmından tutup elime almıştım. Hemen ipleri kesmeye başladım, çok keskindi ve işe yarıyordu.
Ellerimi açrığımda içimden şükrettim. Kapı sesleri gelince çıktıklarını anladım. Daha sonra bacaklarımdaki ve gövdemdeki de çözdükten sonra kurtulmuştum. Ayağı kalktığımda başım dönse de tutundum. Benim girebileceğim bir pencere vardı, kare ama geçebilirdim.

İyi ki zayıfım.. Zor da olsa geçmiştim içinden! Bir balkona ulaştığımda 2. Katta olduğumu anladım. Mesafe fazla yüksek değildi, atlayabilirdim. Balkondan sarkıp aşağıya atladım. Bacaklarım acısa da hemen ayaklanmıştım. Burası full ormanlık alandı. Ormanın içine doğru bir yol bulma çabası ile koştum. Koştukça ağaçlar fazlalaşıyordu. Galiba... kayboldum.

"Sikeyim, telefon da yok, ne yapacağım ben şimdi?!"

Bağırdığımda arkamdan gelen kükremeye benzer bir ses ile arkama döndüm. Bana doğru gelen bir ayı ile karşılaştığımda çığlık atıp koşmaya başladım.  Ayının bağırmalarını, ayak seslerini arkamda duyabiliyordum. İçimde bir korku oluşmuştu, keşke evde kalsaydım dedim içimden. Gözlerim kararmaya başladığında bir ağaca tutundum. Arkama ve diğer yanlarıma baktığımda ayıyı göremedim. Huh... Kurtuldum, yarabbi şükür!

Yine başım dönüyordu, acıkmış ve susamıştım. Yavaş yavaş hafif kararmış bu ormanın içinde yürüyordum. Yürüdükçe ben, ben olmaktan çıkıyordum, ruhumu teslim ediyordum sanki. Yapacağım bir şeyim yoktu, sadece kurtulmak istiyorum buradan.. Sıcacık ecime gidip abimle oyunlar oynamak istiyorum... Annem ve babam ile beraber sohbet etmek istiyorum.. Çok mu şey istiyorum?

Bir süre sonra karnım guruldamaya başladı, başım dönüyordu hala. Biraz karşımda bir yol olduğunu fark ettim, hareket edecek halim yoktu ama ilerledim. Yolun ortasına geldiğimde bir araba bana doğru geldiğini fark ettim, sonra da bam! Felix karanlığın içinde...

......................................................

-Bangchan'ın ağzından-

"Chris.. Sakin ol... Bulacağız Felix'i!"

Minho beni rahatlatmaya çalışsa da ağlamamı durduramıyordum. Bir yandan annem ağlıyordu, babam da annemi sakinleştirmeye çalışıyordu. Benim yanımda da Chaer Minho ve Jisung var, polislerden haber bekliyoruz.. Elimizden hiçbir şey gelmiyor... Jardrşim için elimden hiçbir şey gelmiyor...

"Chris! Telefon çalıyor!"

Hemen gözlerimi silip telefonu açtım. Polisler tarafından bir haber olabilirdi. Heyecan basmıştı.

"Alo, Bangchan bey ile mi konuşuyorum?"

"Evet, kardeşimden bir haber mi var polis bey?"

"Bakın, sakin olun ama-"

"Kardeşime birşey mi oldu!"

"Sakin olun lütfen... Ormandaki bir yolda bulundu, araba çarpmış bir şekilde, hastaneye kaldırılıyor. Haber vermek istedim"

"Hangi hastane!"

"...... Hastanesi"

"Geliyorum"

Telefonu kapattım hemen, herkese haber vermem gerekti,

"Kalkın! Felix bulunmuş!"

"Ne?! Nerde?"

"Bakın, sakin olun ama... Şu anda hastaneye kaldırılıyormuş. Orman yolunda bir araba çarpmış.. Adam da ambulans'ı aramış galiba.. Öyle bulunmuş.. "

Annem bir anda başı dönünce yanına gittik. Babam bizim gitmemizi, hemen geleceklerini söylediler. Ben ise onaylayıp arabaya gittim. Tam ekip beraber söyledikleri hastaneye gidiyorduk. Kardeşim umarım iyidir... Kendimi çok kötü hissediyorum.. Kötü bir abiymişim gibi hissediyorum.. Normal mi?

"Bu! Hastane burası Chris!"

Hemen bakıp arabayı park ettim hastanenin bahçesine. O sırada bir ambulansdan biri çıkarılıyordu. Sarı saçlar... Felix!

"Felix!"

Hemen oldukları yere koştum. Bir yandan mutlu, bir yandan da üzgündüm. Kardeşim bulundu... Ama araba çarpmış halde...
Sedye ile götürdüklerinde göz yaşlarımı tutamadım. Yüzü... Yüzünde çizikler var..

Bir anda kardeşimi ameliyathaneye götürdüler, beynimden vurulmuşa döndüm. Ameliyathanenin önünde bakıyordum kapıya sadece. Diğerleri geldiğinde beni kenara oturttular, onlar da ağlamıştı hepsinin gözüne baktığımda gördüm. Onlara moral vermek için sarıldım, iyi olacağını, Felix'in güçlü olduğunu söyledim. Bir süre sonra annem ile babamın sesini duydum. Onlardan ayrılıp annemleri ameliyathanenin önüne getirdim. Beraberdik, sadece kardeşimin iyi olması için dua ediyorduk sadece... Umarım.. Umarım o iyidir...

...

"Felix beyin yakınları siz misiniz?"

"Evet! Evet biziz, oğlum nasıl?"

"Efendim, bunu nasıl söylerim bilmiyorum ama.. Başınız sağ olsun.."

Kulağım duymuyor değil mi! Yanlış duydum dimi!? Hayır... Hayır kardeşim ölmüş olamaz.. HAYIR!

HURT | Hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin