İçimdeki Yangın (14)

12 3 3
                                    

Hoş geldiniz ballarım!

Görüşlerinizi bildirmeyi bildirimleri açmayı unutmayın.

∆ ∆ ∆ ∆

Paldır küldür toplantı salonuna girdiğim yetmiyormuş gibi bir de lap diye oturma koltuğunu çekip iterek yeterince şamata yapmıştım.

Yaptıklarımın getirisi olarak gerildiğim için sırtımdan soğuk soğuk terler atmaya başlamıştım.

"Çocuklar hazırsanız sunuma başlayabilirsiniz. Zaten Hande Hanım ve Şehmuz Beyi yeterince beklettik." dedi patron.

"Ihım" diyerek genzini temizleyen Onur, "Sunum Gencer'in çalışması." dedi.

Onur'un topu bana pas atması üzerine patron, "Gencer, madem sunumu sen hazırladın neler hazırladın görelim bakalım," dedi.

Patron sürekli bu işi yaptığımdan dolayı benden ve kendinden gayrette emin olarak rahat bir dille konuşmuştu. Onur'un beni öne sürüp işin içinden kolayına sıyrılmaya çalışması gerginliğimi had safhaya taşımıştı.

Ben başımı kaldırıp Hande'nin tarafına dahi bakamazken beyefendi bir de kalkmış meze gibi beni öne sürüyordu. Onur Efendi, yazdım bunu bir kenara. Hani biz sırt sırta vererek birbirimize destek olacaktık.

Yanağımın içini dişleye dişleye oturduğum yerden kalktım ve hazırladığım sunum dosyasını elimden geldiğince profesyonelce davranmaya çalışarak yani aşkla işi birbirine karıştırmamaya dikkat ederek açıklamaya başladım.

İki arada bir derede sıkışmışlığı yaşarken arada bir Onur'a göz devirip dişlerimi gösteriyordum.

Bir kereye mahsus başımı kaldırıp Hande'nin tarafına bakmayı denedim çünkü çekimlerle ilgiliydi. "Hande Hanım, sizce de böylesi daha iyi olmaz mı?"

Hande, dudak bükerek tam olarak fikrini söylemekten çekinmişti sanırım, çünkü cümlesini olabildiğince kısa tutmuştu. "Olabilir aslında."

Ah dostlar ah, işte tam da o sırada olanlar oldu. Tabii benim şalterler de attı. Şehmuz Bey, kesinlikle benim rakibim olamazdı. Olamazdı çünkü ben baştan kaybediyordum. Maşallah adamda yok yoktu. Bir kere patron, para ve güç var. Boy pos ve karizma zaten var. Hele oturduğu koltuğa bir yayılışı vardı görmeniz lazımdı.

Üstüne çekmiş takım elbiseyi, ayağına giydiği rugan ayakkabıyı soracak olursanız eğer, benim iki maaşıma denk gelirdi. Belki de daha fazlası bile diyebilirim. Önünde duran kaliteli kalemi masa üstünde gelişigüzel çevirip dururken küstahça arkasına yaslanmıştı. Mitolojik Yunan heykelini andıran vücudunun mağrur görüntüsünü anlatmaya benim dağarcığımdaki kelime sayısı yetmezdi.

Bir ayrıntıyı daha es geçmek istemiyorum zaten istesem de es geçemem çünkü adamın Zümrüdü Anka'ya benzer kara gözleri tam olarak benim üstümdeydi.

Peki, ama bana neden düşmanıymışım gibi bakıyordu? Yoksa aklıma gelen başıma mı gelecekti? Yoksa her şeyi biliyor muydu?
Hande'nin umursamaz tavrına bakacak olursak adamın pek bir şey bildiği yoktu.

Şehmuz'un tavrına baktığımızda ve bir önceki karşılaşmayla kıyasladığımızda kesinlikle adamın aklından geçen beladan başka bir şey değildi...

Kendi hazırladığım sunumu bitirip sessizce yerime geçip oturdum. Ben tam olarak yerime geçip oturmuştum ki, toplantı salonunu inleten "şak şak şak" diye üç adet el çırpma sesi duyuldu. El çırpanın kim olduğunu öğrenmek için başımı hafif bir açıyla kaldırıp kaşlarımın altından muhatabıma bakmak istedim.

Şehmuz Bey, ego yığını Şehmuz Bey, bu ne afra tafra? Kalıbınızın adamı olun biraz. Arsız çocuk gibi sırıtarak gevşek gevşek el çırpmak da ne demek oluyordu? Sonuçta burada ciddi bir iş görüşmesi yapılıyordu...

Tabi bütün bunları içimden ama yüzüne karşı konuşmuştum...

Hande, ne yapıyorsun der gibi onun gözlerinin içine bakıyor fakat hiç ses etmiyordu. Sanki ipleri Şehmuz'un elinde olan bir kukla gibi; Şehmuz ne derse onu yapmaya hazır bir kukla gibi.

Hande'nin imalı bakışlarına hiç ehemmiyet vermeyerek ukalaca oturduğu koltuğu geriye doğru ittirip ayağa kalktı ve el çırpmaya devam etti.

"Beğendim hem de çok beğendim!" Şehmuz, hem konuşuyor hem de bana doğru ağır ve kararlı adımlar atarak ilerliyordu.

Şehmuz, üstüme gelmeye devam ettikçe ben popomu koltuğun ön tarafına doğru kaydırıp masanın altına girme hazırlığı yapıyordum. Mecburdum bunu yapmaya çünkü adamın yüz ifadesinden ne düşündüğü anlaşılmıyordu. Övmeye mi geliyor yoksa dövmeye mi geliyor belli olmuyordu. Tamam, beğendim demişti ama neden üzerime yürür gibi geliyordu o zaman?

Şehmuz, dorsesi yüklü tır gibi öyle sağlam basıyordu ki zemine; sanırsın küçük dağları kendisi yaratmış.

Ah ulen para ah, bu kadar mı forslusun. İç sesimin dile gelişi beni hiç şaşırtmamıştı.

Sonunda Şehmuz, oturduğum koltuğun karşısına geldiğinde durdu ve sağ elini boyumdan yukarı gelecek şekilde bana doğru uzattı. Bak sen, bir de elini yukarıda tutuyor ki, ayağa kalkayım.

Elini de öpeyim mi paşam?

Üst perdeden hareket ederek ezikliyor beni namussuz. Biz insan değil miyiz, şarkısı çalmaya başladı arka fonda ama aldırmadım. Onun yaptığını aksine oturduğum yerden efendice kalktım ve ceketimin düğmesini iliklerken bana doğru uzattığı elinin arasına zavallı sağ elimi bıraktım...

Kitabı beğendiysen arkadaşlarını etiketleyerek destek verebilirsin.

BAL BELA | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin