5

701 51 0
                                    

DSH 5

🧼🧼🧼🧼🧼

Huzursuz uykumu bölen alarmın melodisi bu sabah duymak isteyeceğim son sesti.

Dün yaşadığım olayları birine anlatsam kulağa oldukça basit gelebilirdi ancak oldukça tramvatik şeylerdi aynı zamanda.

Şimdi düşününce olabildiğince soğukkanlı atlattığımı farkediyordum. Hele de parmak koparan canlı ile aynı odada yalnız kaldığım düşünülürse...

Yerimden istemeye istemeye kalkıp günlük rutinimi yerine getirmeye başladım.
Hayatımın belli bir rutinde ilerlemesi ( tesisteki aksiyonlar dışında) benim konfor alanımdı. Kendi hayatımda önceden planlamadığım farklılıklar beni oldukça rahatsız ediyordu.

Bu sabah yarım saat erken işe gitmek gibi mesela..

En son hazırladığım çantamla beraber dışarı çıkıp yan kapıyı tıklarken o rahatsız ruh halindeydim.
Sevim ablanın homurtular eşliğinde açtığı kapı moralimi biraz da olsa yükseltmişti ama.

Elimdeki çantayı kenara bırakıp her sabah olduğu gibi onu selamladım.

"'Günaydın abla, bugün biraz erken kaldırmak zorunda kaldım kusura bakma. Ben gidiyorum hoşça kal."'

Hızla hareket eden ellerime açık tutmaya çalıştığı gözlerle bakarken kafasını sallayıp bedenimi kendine çekerek sarıldı.

"Günaydın ve hoşça kal bal."

Yerdeki çantayı alıp, el sallayarak merdiveni inip beni alacak arabayı beklemeye başladım.

Bugün deney odasında gördüğüm Türk bilim insanı alacaktı beni.  Kutay bey..

İşe neden erken gitmem gerektiği konusunda bilgi verilmediği için (ve günlük rutinimi bozdukları için) huzursuz ve agresiftim.
Tabii bunu kimseye yansıtmadan kendi içimde yaşıyordum sadece...

Önümde duran lüks araba ile dalgınca yere diktiğim gözlerimi arabaya çevirdim.

Kutay bey nezaketen gülümseyip "Günaydın" diyerek selamladı beni.

Kafamı eğip aynı şekilde gülümsedim ve selamını aldım, fazla beklemeden de kapıyı açıp ön koltuğa emanet gibi oturmuştum.

Tesise gitmemiz minibüsten çok daha kısa sürmüştü bu sefer. (minibüs çalışanları toplamak için dolandığından bir buçuk saatte anca gelirdik.)
Yaklaşık kırk - kırk beş dakika içerisinde şehrin dışında ormanın neredeyse kamufle ettiği tesise ulaşmıştık.

Taş duvarlarını kaplayan sarmaşık ve eski görüntüsüyle terk edilmiş bir yer gibi dursa da, üst katta sarmaşıkların ardından görünen pencerelerdeki her daim kapalı olan güneşlik burada insan(lar) olduğunu gösteren küçük bir işaretti.

Fazla oyalanmadan paslı demir kapının kenarındaki yine pasla kaplanmış kapağı yukarı kaydırarak elimizdeki kartı okuttuk.

Kapı iki yana açılıp bizi içeri buyur ederken Kutay bey hızlanmış ve önden giderek asansörü çağırmıştı.

Tesisi ilk defa bu kadar boş görüyordum...

Asansör gelir gelmez Kutay bey içeri girip - 3 bastı, ben girer girmez de kapanma düğmesine basmıştı.
Yanımda gittikçe gerginleşen adama bakmasam da sabırsız kıpırtılarını yan gözle görebiliyordum.

Kata ulaşıp indiğimizde yine önden çıkarak dünkü odanın kapısına kimliğini okuttu.

Endişem gittikçe artıyordu, sanki.. Korkunç bir şeye yaklaşıyor gibi hissetmiştim.
Sesimi çıkaramadığım için üzerimi değiştirmem ve eşyalarımı bırakmam gerektiğini bile söyleyememiştim, şu anki gerginlikle bunu önemsemekten oldukça uzaktım zaten.

Kapı açıldığında bu sefer benim önden geçmemi bekledi.
Odaya bir bakış atıp boş olduğunu görünce yavaşça içeri girdim.
Ne bekliyordum bilmiyorum ama boş olmasını beklemediğim kesindi.
Temizlikte kullandığım içi dolu su kovası ve paspas girişin hemen yanına koyulmuştu.
Daha sonra yerdeki yoğun mavi boyayı gördüm..
Daha önce havuzun kenar fayansında gördüğümün aynısındandı.

Gece burada bir şey olmuştu..

Kutay bey kapının girişinde beni izlerken bir anda konuşunca irkilerek ona döndüm.

"Burayı temizlemeni rica ediyorum bir saat fazlaca yeter sanırım, yeri sildikten sonra şuradaki aletleri de temizlemen iyi olur."
Eliyle ameliyat yatağının yanındaki masayı gösterdi.
'Rica ediyorum' şeklinde konuşsa da bunun emir olduğunu o da ben de biliyorduk.

Kafamı sallayıp onayladığımda son bir kez yerdeki boyaya bakıp arkasından kapıyı kapatarak ayrıldı.

Oyalanmadan elimdeki çantadan temizlik kıyafetlerimi çıkarıp kameranın kör noktasına giderek (her ne kadar çalıştığını belirten ışığı şuan yanmasa da) üzerimi giyindim. Çıkardığım kıyafetleri çantaya atıp kenardaki su kovasının üstündeki malzeme yerine asarak paspası da alıp temizliğe başladım.

İşe kendimi kaptırıp paspası hızlı hızlı sürterken yandaki havuz suyunun dalgalanma sesi hafifçe kulağıma çalınmıştı.
Bakışlarım havuza dönerken yerimde donup kaldım.. Bacaklarım boşalacak gibi uyuşmuş bedenim kaskatı kesilmişti.
Dagalanma gittikçe artarken ve havuzun kenarına yaklaşırken boğukça gelen demirin demire sürtme sesi de ona eşlik ediyor, gittikçe yaklaşıyordu.

Elimdeki paspasın sapından destek alarak anca ayakta durabiliyor ve sessizce olacakları bekliyordum..

Önce başı gözüktü daha sonra geniş omuzları..

Ve ben daha fazla dayanamayıp kendimi yerde buldum..

🧼🧼🧼🧼🧼

Okuduğunuz için teşekkürler 💕

DERİN SULARIN HÜKÜMDARI B×BHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin