XV - Meyus

19 3 0
                                    




yazar notu;

Gecikme için kusura bakmayın. Yoğun bir haftaydı ama nihayet buradayım. Bölümler Temmuz sonuna kadar her gün saat 20.00'da.





15

meyus








İçimde kaldırılmayı bekleyen bir cenaze var. Kıyası ve ahvali olmayan büyük bir cenaze bu. Bu H'nin gidişinin ardından yarattığım kadından arta kalanların cenazesi. Gepetto, pembe saplı gözlük, pembe kutular ve özgürlük düşleri, büyük parlak yıldızlar. Hepsi aynı mezarın içinde. O mezar öyle geniş ve derin ki sadece beni değil benimle birlikte geçmişimi de alıyor. Adnan'ın yaptıklarını da alıyor.

Kavuşma arzusu ile özgürlüğümü harmanlarken bir mezarı bile olmayan bir umut cesedine sahiptim. Ölü gibiydim. Ölmek gibi. Ölümü de görmüştüm. Öldüreni görmeyi ölüm kadar çok arzulamamıştım ama.

68 ölüm gibi geliyordu kulağa şimdi. Ağır ama mutlak, ürpertici ama gerçek.

Ondan kalan canlı anılar vardı. Onlar öldürülmesi en zor olanlardı. Kaldırıp bir rafa zihninin pembe yanaklarını kızartmadan koyamıyordum. 68 onu hiç koklamadan bir köşe başında tesadüfen karşılaşmadan, en sevdiği filmi bilmeden, kaybettiğim Gepetto'yu hala aradığımı bilmeden aramızdan ayrılmıştı. O gittikten sonra bazı şeyler aynı değildi. Örneğin ellerim artık hiç olmadığı kadar kanlıydı.

Ölçülerin anlamsız olduğu meseleler vardı. Onunla yan yana veya yana yana olmamız aramızdaki bazı durumlara engel olamıyordu. 68 sesini duyduğum ve biz kez kollarında dans ettiğim bir çocukluk masalıydı. Büyüdüğümüz de unuttuğumuz çizgi filmlerden bağımsız bir durumdu bu. Gerçekçiydi. Asla yanılmadan aynadaki aksime şunu söyleyebiliyordum fakat. 68 gerçekti. Hem yarattığı etki hem de o.

Öyle bir hacim ki, varlığın yokluğundan ağırdı ama benim varlığını hiç bilmediğim bir ölçü birimiydi 68. Biraz konuşmaya kalksam biliyorum, söylemek istediklerim düğümlenir kör boğazımda kalırdı. Evdeki televizyonda yeniden bir cinayet haberi vardı fakat bugün dinlemiyordum. Ocağın ve yeni yılın gelişi ile bazı şeyler aydınlanmaya başlamıştı. Onun gidişinin üzerinden 4 hafta geçmişti. Artık yaram eskisinden daha az kanıyordu. Arada Merza şehri kralı Cihan Merza katili nasıl yakaladığına dair büyük ve ummalı hikayesinden bahsediyordu. Son cinayet için ise tepkiler aynıydı. Onun ölümünden sonra onu destekleyen bir takım sempatizandı. Bir sempatizanlık örneğiydi.

Bunun da katilini bulacaklardı ama halk bu kadar emin ilk defa konuşuyordu. Üzerimdeki hırkayı bedenime sardım. Kahvemden büyük bir yudum alıp içeri geçmek adına hareketlenmiştim ki, bir siren sesi sokağın başında yankılandı. Bu bir itfaiyenin sireniydi. Halk merakla camlara koşarken bedenimi sarkıtıp sesin geldiği yöne baktım. Muhtemelen bu aralar sık çıkan sokak yangınlarından biriydi. Bir grup çocuk bu tip yangınlar çıkarıyordu. Yeniden balkona oturdum.,

Çok üzüldüğümde hep bu olurdu. Kimseyle konuşmak istemezdim. Şimdiki gibi. Zaten otuz yıllık yaşamımda hayat amacımı hiç bulmamıştım. İlk kez o varken önemli hissetmiştim. O hep gözden ilk çıkarılan, köşede duran, nasıl olsa yapar ya denen isimdim. Gazeteci bile olup olmayacağımı uzun uzun düşünmüş onu da elime yüzüme bulaştırmıştım. Şimdi belki düzen ve sistem farklı olsaydı. Tarçın kokulu annemin kurabiyelerimden yapacağım ve dükkanımın önünde menekşe yetiştireceğim bir yerim olmasını isterdim. Gazeteci olmak doğruyu aramak içindi ama çocukluğumdan beri sürekli kaçtığım bir şeyi nasıl arardım ki?

Her İnsan KötüdürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin