II- Günah çıkarmak için papaz olmak gerekmez.

27 10 1
                                    




2

günah çıkarmak için papaz olmak gerekmez.






Hiç sulanmayan tarlaların bereket masalları olmaz. Hiç görülmeyen yüzlerin güzelliği saptanmaz ve hiç sevilmeyen kalplerin sevgisi anlaşılmazdı. Bir ülke de bir şehir de adalet yoksa yaşamanın da bir değeri kalmazdı. Gördüğüm manzara adalet miydi bilmiyordum. Zihnimdeki ölümlere benziyor muydu? Onu da bilmiyordum. Zamanı durdurmak istiyordum.

Yüzbaşının söylediklerini anımsadım hemen sonra. Hemen yanındaki varlığını gördüklerimden sonra unutmuş gibiydim. Elime not almak için tutuşturulan not defteri ve kâğıdı düştü düşecek duruyordu. Boşalan kanları ve o şeyi görebiliyordum. Kıpkırmızı yoğun sıvının içindeki çiçeği. Kameraların odağıydı kırmızı perdeli sahnesinde. Flaşların onu çekmesiyle aydınlanıyordu. "Maral?"

Yüzbaşının elini sırtımda hissettiğimde gözlerim hala güldeydi. Kafamı güçlük ile kaldırıp ona baktım. "Etkilendiysen başka bir gazeteci gelebilir." diye mırıldandı. "Bu yalnızca olayın rehavetini kapsamanız için."

Başımı salladım. "Yok." dedim yutkunarak. "İlk kez mi bir beden görüyorsun?" Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı iki yana hızla salladım. "Hayır." Bu yerde yatan bir bedeni ilk görüşüm değildi ama kesinlikle ilk kez bu kadar sıcağı sıcağına bir olayın içindeydim. Duygularım o denli karmaşık bir hal içindeydi ki ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Burası bir tiyatrocunun rol kestiği bir sahne değildi. Bir katilin şu an soğuk, dengesiz aklının içindeydik. Ona göre Merza'da adalet buydu.

Gözlerimi Yüzbaşının yaşlı yüzünden çekip zemindeki kocaman H harfine baktım. Kanla yazılmıştı. Üzeri de aynı şekilde kanla çapraz biçimde çizilmişti. "Ayakkabıları ile çiziyor olmalı dedim." Tulumum el verdikçe dizlerimin üzerine çöktüm. Keskin kan kokusu burnuma doldu. "Kalın dişli muhtemelen postal, şu Sovyet Rusya zamanlarında üretirlerdi."

"Zannetmiyorum." dedi Yüzbaşı. "Bu tip bir postal Rusya'da üretildi en son doğru. Altındaki dişlerin tutuculuk seviyesi dondan dolayı fazlalaştırıldı. Bu senin bahsettiğin gibi bir postal olamaz." Gözlerimi kısarak yüzlerine de bakmamaya çalışarak etrafa göz gezdirdim. Şaşalı bir salondu. Oldukça göze çarpan varak detaylar ölümün soğukluğu neticesi ile her şeyini kaybetmiş gibiydi. Altın rengi detayların üzerine alaycı kırmızılar sıçramıştı.

"Ne yapmayı düşünüyorsun?" Arkamdan gelen polisin sesine aşinaydım fakat dönmedim. "İşimi." dedi Yüzbaşı polisin sorusuna karşılık. "Bu orospu çocuğunu yenmemiz lazım. Beni duydun mu sahte asker? Bir şekilde bunun kellesini benim önüme atman lazım. Bu burada yatan insanlar var ya hepimizi satın alırdı."

"Önemsiz." dedim omzumun üzerinden ona bakarak. "Görüyorsunuz ki," Elim yerde yatan iki bedeni gösterdi.

Bana bakmayı reddederek sabır diledi ve uzaklaştı.

"Bir anda girmiş. Anahtarı varmış ki kapı hiç zorlanmamış. İç merdivenlerde ve parkelerde ayakkabı izine rastlanmamış. Uçarak gelmediyse bu oldukça garip."

"Sana bazen bir insan olmadığını düşündüğümü söylemiştim." Dikkatlice etrafa bakarken arkamda asker parkası ile duran Yüzbaşının yüzüne bakmadan etrafa bakmaya devam ettim. "Kadın koltuktaymış." Parmağım tam paralelimde duran koltuğu gösterdi. "Adam ise ayakta. Şaşırmamışlar. Rahatlarmış. Tanıdıkları biri olabilir ama eğer değilse onları ölüme hazırlamış."

Her İnsan KötüdürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin