#otuzsekiz

387 52 46
                                    

İyi okumalar!

***

Ağlayarak daldığım derin uykudan yorgun bir halde uyanmıştım. Gözlerim şiş ve kızarıktı. Burnumun ucu da kızarmıştı. Tüm vücudumda baş gösteren ağrıları saymıyordum bile. Saat akşam üzeri beş civarıydı. Yaklaşık yarım saat önce uyanmıştım ve gözlerimi açar açmaz vücudumda hissettiğim ağrılardan daha kötü olan o şeyle yüzleşmiştim: Emir'in gitmesiyle.

Gitme, demiştim buna rağmen gitmişti.

Aslında en başından beri ona o zamanlar yaşadığım şeyleri anlatmak gibi bir niyetim yoktu çünkü korkmuştum. Onun varlığına rağmen kendi canıma kıymaya çalışmamın onu sinirlendireceğinden ve kıracağından korkmuştum. Beklediğim gibi de olmuştu. Emir'i kırmıştım ve o kırıldığı yerde kalmazdı, kalmamıştı da.

İçim çıkarcasına ağlamalarımın arasından ağzımdan bir hıçkırık kaçtı. Aslında en başından Emir'e haber versem, Mehmetler'in sözüne inanmayacağının farkındalığını yaşıyordum. Öte yandan benimle ilgili bir şeye bana sormadan karar vermesine de öfkeliydim. Fakat, şartları göz önünde bulundurduğumda ona hak vermeden de edemiyordum. Onu, benden ayrılmaya iten en büyük etken belirsizlikti. O aralar ondan tamamen kopmak yerine ona daha da çok tutunsam, belki her şey çok daha farklı olurdu. Mesela benim midem yıkanmaz ve aylarca psikiyatri salonlarında sürünmezdim. Emir, bana iyi gelmediğini düşünmek gibi bir hataya düşmez, benden ayrılmazdı.

Keşke, diye geçirdim içimden. Keşke onlar için kendimi bu kadar üzeceğime bena iyi gelen yegane kişiye biraz daha sıkı tutunsaydım.

O kadar çabalamama rağmen kendimi ağlarken bulmamın yirminci dakikasındaydım. Bir yerde okuduğum yazıya göre bunun sadece ilk beş dakikası uyandığımda Emir'i yanımda bulamadığım içindi. Bana göre ise, tamamı. Gitme dediğimde bana bir cevap vermiş miydi, bilmiyordum fakat gitme dememe rağmen gitmesine kırılmıştım. Eğer kalsaydı, bir şekilde halledebilirdik fakat şu saatten sonra dönüşümüz olur muydu, bilmiyordum.

Cenin pozisyonundayken dizlerimi biraz daha karnıma yaklaştırdım. Akan burnumu sertçe çektiğimde sırtımın dönük olduğu kapıda bir hareketlenme olmuştu. Kendisi gelmeden etrafa yayılan kokusu geldi burnuma. Neden geldiğini köpek gibi merak etsem de, dönüp bakmadım. Onun yerine odaya girmesini, arkasından kapıyı kapatmasını ve odanın içinde yankılanan adım seslerini dinledim. Yatağın öbür ucu çöktüğünde, Emir'in, "Almira, güzelim uyuyor musun?" diye sormasını işitmiştim. Şaşkınlıkla burnumu çektim. Önce beni bırakıp gidiyordu. Sonra da gelip güzelim diyordu. Tam olarak ne yapmaya çalışıyordu? Beni çıldırtmak falan mı istiyordu?

Burnumu çektiğimi duymasıyla beraber, "Siktir." dedi. "Sen ağlıyor musun?" Cevap vermemi beklemeden de sırt üstü uzanmamı sağlayacak şekilde omzuma hafif bir baskı yaptı. Yüzümü görebileceği şekilde sırtımın üstünde uzanırken hemencecik yüzümü kapatmıştım fakat bunun pekte bir faydası olmamıştı. Emir, şefkatli çıkan sesiyle, "Bebeğim, bir yerin mi ağrıyor?" diye sorduğunda sakinleşmeye başlayan ağlamam tekrardan şiddetlendi. Kalbim ağrıyordu.

Üstelik beni bırakıp gittikten sonra geri gelip beni şevkate boğunca tüm dengem şaşıyordu, ne yapacağımı ne hissedeceğimi bilemiyordum.

"Almira, yavrum, korkutuyorsun beni?" Cevap vermeyeceğimi anladığında yinelediği sorusunu tekrardan yanıtsız bıraktım. İçine derin bir nefes çekti. Yatağın üstünden bana biraz saha yaklaştığında kafamı kaldırmış ve dizine koymuştu. Kolumu yüzümden çekmeye çalıştığında buna izin vermedim. Zaten o da çok zorlamadı çünkü benden katbekat güçlüyken ona izin vermeme gibi bir şansım yoktu.

Nefesini bırakıp pes etmeden saçlarımı okşamaya başladı bu sefer. Parmakları saç tellerimin arasında narince dolaşırken kısık çıkan sesiyle, "Ben mi bir şey yaptım bilmeden?" diye sordu. Sesi oldukça güçsüz çıkıyordu. Daha fazla kendimi tutamayarak, "Gittin." dedim. Sesim fısıltı gibi çıkmıştı. Hatta duymuş muydu, ondan bile emin olamamıştım. Fakat net çıkan sesiyle, "Gitmedim." demesi duyduğunu kanıtlar nitelikteydi. Yalan söylemesiyle beraber hırslı çıkan sesimle, "Yalancı." demekten geri koayamadım kendimi. Bu söylemimle beraber çenemden tuttu ve kafamı kaldırdı. Sanırım bunu benimle göz göze gelmek için yapmıştı fakat şöyle bir sorun vardı ki, gözlerim kolum tarafından kapatılmıştı.

"Almira, bana bak, yavrum." diye uyardı beni. Sesi sert çıkmıştı. Sanırım ona yalancı dememe sinirlenmişti fakat ona yalancı diyerek doğruyu söylüyordum. 'Gitmedim' demişti fakat gözlerimi açtığımda burada yoktu. Her yere bakmıştım. Hatta resepsiyonu bile aramıştım fakat aldığım cevap sadece 'gitti' olmuştu.

Ona bakmamamla beraber tekrardan, "Almira," dedi. Daha fazla karşı koyamayarak gözlerimi açtım ve gözlerine baktım. Sinirli bakan kahveleri gözlerimdeyken dudaklarını yaladı. Sinirle, "Gitmedim," dediğinde güçsüzce, "Gidemem." diye eklemişti. "Sana bu kadar aşıkken nasıl gidebileceğimi düşünürsün?"

Sulu gözlerimle beraber dudaklarımı büzdüm. "Yoktun," Tek kelimelik kısa cümlememle beraber kaşları çatıldı neyden bahsettiğimi anlamamış gibi. Kendimi biraz daha açma hissiyle, "Gözlerimi açtığımda hiçbir yerde yoktun. Gitti dediler." dedim. Kaşları gevşedi. Gözlerindeki huzursuzluk yok olurken yerini tekrardan şevkat almıştı. Ne zaman duraksadığını bilmediğim parmakları kaldığı yerden saçlarımı okşamaya devam etti. "Bebeğim," dedi yumuşacık çıkan sesiyle, tekrardan ağlamak istedim. Yaşlı gözlerle gözlerine bakmaya devam ettiğimde, "Sadece Orhan'dan arabanın anahtarını almaya inmiştim lobiye. Senin hemen uyanacağını düşünmediğim için de biraz oyalandık."

Kendini açıklamasıyla beraber ağlamaklı bir sesle, "Yani bana kızdığın için gitmedin mi?" diye sormuştum başımı dizinden kaldırıp kolumdan destek alarak doğrulurken. İntihar etmeme kızmamışsa bile bu cümleme kızmıştı. Kaşlarını çatarak, "Neden kızayım sana?" diye sordu. Gözlerimi kaçırdım. "Sonuçta seni geride bırakmayı göze alarak inti-" Ben bu cümleyi nasıl kuracağımı düşünüp mırın kırın ederek söylerken öyle bir bakış atmıştı ki, cümlenin sonunu bile getirememiştim. Kollarımdan tuttu ve beni kucağına çekti. Bunu o kadar rahat bir ifadeyle yapmıştı ki, gücüne karşın şaşırmadan edemiyordum.

"Fıstığım," dedi kafasını omzumun üstünw getirip, kafama hizzalarken. "Evet, normal şartlarda sinirlendirdim ama o şey için değil." İntihar etmeye çalıştığımı kabullenemiyordu. İsmini söylemeye bile tahammül edemiyordu. "Sana sinirlenirdim çünkü kendinden vazgeçecek duruma geldiğin halde bana hiçbir şeyden bahsetmedin. Beni arama gereği bile duymadın." İsyan edercesine kurduğu cümleyle beraber içime derin bir nefes çektim. Kendimi bugün kaçıncı defa olduğunu bilmediğim bir şekilde, "Özür dilerim." derken bukduğumda Emir yine sert çıkan sesiyle hemencecik, "Dileme." demişti. O kadar çabuk ve net bir ifadeyle demişti ki, birkaç saniyeliğine ne diyeceğimi şaşırmıştım. Söyleyeceklerimi hatırladığımda, "Ama," dedim fakat Emir yine devam etmeme izin vermedi. "Aması falan yok, yavrum. Sen o haldeyken beni düşünmeni beklemek sadece bencillik olurdu. Ben sadece normal şartlarda olacakları söyledim. Şartlar normal olmadığına göre de kafana takman gereken hiçbir şey yok."

Kafamı geri çektim ve gözlerine baktım. "Hiç mi sinirlenmedin?" Sesim ufak bir çocuk gibi çıkmıştı. Benim bu halime gülümsediğinde, "Hiç sinirlenmedim." demişti. Sesi huzurlu çıkıyordu. "Sen şu an yanımda olduğun için şükretmek varken sinirlenerek vakit harcamak zaten aptallık olurdu."

Titreyen dudaklarımla beraber ismini seslendim. Bakışları ilgiyle parladığında kendimi daha fazla tutamamış kollarımı gövdesine sararken, "Seni seviyorum." diye mırıldanmıştım.

Saniye geçmeden cevapladı beni. "Sana aşığım."

•bölüm sonu

emir'e kinlenen arkadaşa karşın bir de sürekli barışmalarını isteyen bir arkadaş vardı. hayatım umarım sen de rahatlamışsındır🥹💖

bölümü kontrol etmeden paylaşacağım, bir kusur varsa kusuruma bakmayın lütfen. umarım seversiniz🥹🥹💗

görüşmek üzere, seviliyorunuzzzz💖💖

kırık kadeh | textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin