9

1.3K 67 39
                                    



Dün akşam mükemmel geçmişti. O kadar iyiydi ki benim zevk aldığım yerleri çabucak buluyor ve oraya oynuyordu. Birçok kez kendimi onun kollarında baygın bir şekilde bulmuştum ama o durmuyor, daha sert hareket ediyordu. Enerjisi bitmek bilmiyordu.

Sabah da bir o kadar berbattı. Uyandığımda yanımda kimseyi görmemem moralimin düşmesine yetmişti. Uyandığımda bacaklarımdan göğsüme kadar uzanan büyük bir ağrı vardı. Boynumdaki büyük morluk hem bazen acıyor hem de kendini çok belli ediyordu. Dün gece seviştik diye bağırıyordu resmen. Tüm bunların yanında elimi yavaş bir şekilde yana atmıştım, onu hissetmek için. Hiçbir şey hissedemeyince kaşlarımı çatıp o tarafa döndüm.

Barış Alper yoktu. Eşyaları da yoktu. Dün akşamdan pişman olması en kötü ihtimaldi. Çünkü ben hiç pişman olmamış aksine tekrarlamak istiyordum.

Kahvaltıya inmişlerdir diye hemen üstüme straplez siyah bir crop altıma da düz gri bir kot pantolon geçirdim. Kahvaltı kısmına indiğimde tam da beklediğim gibi olmuştu, beraber oturup kahvaltı yapıyorlardı.

Kendime açık büfeden yumurta peynir gibi klasik kahvaltılıklardan alıp küçük bir kahvaltı hazırladım ve yanlarına doğru yürüdüm. Barış'ın solunda sandalye yok sağındaysa Kerem oturuyordu, Hakan ve eşi Sinem gibi çiftlerse yan yana oturuyordu. Diğer millilerse rastgele dağılmışlardı, uzun dikdörtgen bir masaydı.

Sinem çok tatlı bir kadındı beni görünce direkt yüzü gülüp masadan kalkmadan selam vermişti.

"Selin günaydın!" Yüzüme bir gülümse yerleştirip cevap verdim.

"Günaydın Sinem abla." Barış sadece gözünün ucuyla baktı geri önüne döndü. Herkesle konuşup bir tek Barış'ın bir şey dememesi herkesin dikkatini çekmiş olacak ki Kerem direkt atıldı.

"Yenge ben kalkayım sen geç." dedi, bunu düşünmesi çok inceydi ve gülümsedim. Tam kalkacakken Barış, Kerem'in tabağını tuttu ve geri yerine koydu.

"Sen otur, Selin sen de bir sandalye çek kenara." Sen de sandalye çek kenara. Bana çok uzun gelen o iki saniye boyunca ayakta bu söz yankılandı kafamda. Arda'nın ve diğer milliler dahil herkesin gözü bana kayınca yüzümde alttan alan bir gülüşle konuştum.

"Aynen Kerem sen hiç rahatını bozma ben bir sandalye çekerim." Tabağı sertçe masanın boş kısmına koyup sandalye almaya gittim. Arkamdan son duyduğum Kaan'ın Barış'ı azarlayışı oldu.

Bir sandalye çekip tabağımdakilerden ufak ufak yemeye başladım. Masa çok sessizdi. Sessizliği bozmak için bir ufak bir konu açtım.

"Dün hepiniz ayrı ayrı çok iyiydiniz. Hepinizle gurur duyuyorum. Dünden beri bunu yüz yüze söylemek istiyordum." dedim gülümseyerek. Hakan tam ağzını açacakken Barış'ın gözleri ilk defa bana kaydı.

"Gurur duyacak kişi sen misin? Düne dönüp durma." dedi sert bir şekilde. Yediğim ekmeği yutkunamadım.

"Barış! Uzatma dünki maçı artık." dedi Cenk abi. Buraya kadardı, daha fazla alttan alamazdım.

"Yok yok, onun sıkıntısı benle!" diyerek hızlıca kalktım ve elimdeki portakal suyu dolu bardağı hızlıca yere attım. Masanın ucundan 'Hassiktir bi bu eksikti' gibi sesler gelmesine aldırmadan arkama bakmayıp restoranı terk ettim.

Kendimi dışarıya atıp bir sigara çıkarttım ve yaktım. Birisinin hızlıca bana doğru yürüdüğünü gördüm büyük ihtimal Barış'tı.

"Ne yaptığını zannediyorsun sen?" demesiyle beraber düşündüğüm şey doğrulandı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım.

"Vay be siz yüzümüze bakar mıydınız?"

"Ne yaptığını zannediyorsun dedim sana."

"Siktir git Barış! Siktir git! Asıl sen ne yapıyorsun?!"

thinking of you. / barış alper yılmaz Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin