4 Mayıs 2022
Rujumu silmemeye özen gösterip peçeteyle dudaklarımı sildim. Carlos ile anlaştığımız gibi buluşmuştuk. Beni söylediği gibi saat tam sekizde odamdan almıştı. Güzel bir restorana gelmiştik, aynı yemeği söylemiştik ve dur durak bilmeden konuşuyorduk.
"Nasıl daha önce midye yemedin? Hayatımda yediğim en iyi yemeklerden biriydi. İstanbul Grand Prix'sine gittiğimizde yemiştim. Hadi kalk, midye yemeye gidiyoruz." Masadan kalkıp elini uzattı. Şaşkınlıkla ona, uzattığı eline ve tabaklarımızdaki yarısı yenmiş makarnalara baktım.
"Ama daha yemeklerimiz bitmedi ki?" Gülümseyip elimi tuttu ve beni ayağa kaldırdı.
"Emin ol ki midye yedikten sonra bir daha başka bir şey yemek istemeyeceksin, güven bana." Masadan uzaklaştık, Carlos hızlıca kasaya gitti ve ısrar etmeme rağmen hesabı bölüşmeyi bile kabul etmedi. Restoranın girişine yakın bir yerde duruyordum bu yüzden içeri giren insanları da görebiliyordum. O sırada bir çift el ele içeri girdi. Başımı telefonumdan kaldırıp restorana giren insanlara bakmaya çalıştım fakat çok kalabalıktı. Carlos yanıma gelip elini belime koydu.
"Gitmeye hazır mısın?" Başımı salladım ve saçlarımı düzeltmek için kısa bir süre bekledim. Yavaşça kapıya doğru yürüdük, biz yürüdükçe etrafımızdaki kalabalık da azaldı ve kapıdan içeri giren çift ortaya çıktı. Charles, Alexandra'nın elinden sıkıca tutmuş masalarının hazırlanmasını bekliyordu. Bakışları önce bana daha sonra Carlos'un sırtımdaki eline takıldı. İstifimi bozmayıp onu görmezden geldim ve mekandan ayrıldım. Carlos ile arabaya bindiğimde yolculuk boyunca Charles'ın bizi bu şekilde görmesini düşünüyordum. Küçük bir tezgahın önüne park ettik. Carlos arabadan indi ve kapımı açmak için koşarak yanıma geldi, arabadan inmem için kolunu uzattı. Koluna girdikten sonra tezgahın başında duran lacivert önlüklü adama yürüdük.
"Hoş geldiniz gençler. Ne kadar hazırlayayım Carlos oğlum?" Vay be adını da biliyor diye mırıldandım. Carlos bana döndü biraz bekledikten sonra cevap verdi.
"Yirmi olsun. Isınma turu." Kıkırdadım ve ellerimi elbisemin ceplerine soktum.
"Bakıyorum da midyeyi çok önemsiyorsun. Midyeci olan herkes seni tanıdığına göre." Carlos adamın hazırladığı midyelerden birini uzattı nasıl yendiğini gösterdikten sonra aynısını yapıp üstüne limon sıktığım midyeyi ağzıma attım.
"İyi olduğunu söylemiştim." Gururla göğsünü kabarttı ve bitirdiğimiz midyelerin kabuklarını kenardaki çöpe attı.
"Söylemiştin ama bu kadar iyi olacağını düşünmemiştim açıkçası." Ağzıma birkaç midye daha attıktan sonra arabaya bindik. Kemerimi taktıktan sonra Carlos konuşmak için bana döndü.
"Evet nereye gidiyoruz siyah kuğu?"
"Siyah kuğu mu? Bana siyah kuğu adını mı taktın cidden?"
"Saçların yüzünden aklıma gelen ilk isim buydu. Beğenmediysen değiştirebiliriz. Mesela 'siyah saçlı cadı' ya da 'pistin kraliçesi' ne dersin?" Carlos gülümsedi ve birkaç saniyeliğine bana döndü.
"Sonuncuyu beğendim ama yanlışın var ben pistin kraliçesi değilim. Herkes kraliçe olduğumu söylüyor çünkü F1 takımındaki tek kadın sürücüyüm."
"Kendini bu kadar küçük görmemelisin. Sen bundan çok daha fazlasısın kimse ilk yarışında ilk beşe girmedi."
"Bence abartıyorsun sana onlarca isim söyleyebilirim." Omuz silkti ve camları açtı.
"Ben olsam o isimlerin yanına seni de eklerdim." Güldüm ve koltukta rahat bir pozisyon bulabilmek için kıpırdandım.
"Tamam İspanyol kral beni kaldığımız otele götürebilirsin." Bu takma adı tekrar kullanacağımı düşünmemiş olmalı ki şaşkınlıkla bana baktı.
"Demek İspanyol krala geri döndük siyah kuğu. Dikkat dikkat siyah kuğu oteline geri bırakılıyor!" Başını camdan çıkartıp bağırdı, yerimden doğrulup onu arabanın içine sokmak için ona uzandım. Kahkaha attım ve ağzını kapattım.
"Hey biri duyabilirdi!" Keşke seninle çok daha önceden tanışsaydım, belki o zaman her şey daha farklı olurdu. Otelin arkasından dolaştık, Carlos arabayı bahçedeki açık otoparka park ettikten sonra araçtan indik. Çakıl taşlı yoldan otelin içine kadar kol kola yürüdük ve asansöre bindik. Asansöre bindik ve düğmesine bastığımız kata gidene kadar bir fotoğraf çekmek için telefonumu çantamdan çıkartmaya karar verdim.
"Fotoğraf çekmeye ne dersin?" Gülümsedi ve başını salladı. Aynanın karşısına geçtik, elini belime koydu ve bedenlerimizi daha da yakınlaştırdı. Yüzlerimiz görünmeyecek şekilde kamerayı ayarladım ve birkaç fotoğraf çektim. Daha sonra kamerayı çevirdim ve saçma sapan yüzler yapıp fotoğraf çekmeye devam ettim.
"Çok uzun zamandır bu kadar eğlendiğim bir gece olmamıştı. Teşekkür ederim, Carlos. Hem bu gece için hem de araba için. Bir de midyeler için."
"Rica ederim ama cidden bu kadar fazla teşekkür etmemelisin egoma iyi gelmiyor. Uzun zaman sonra geçirdiğin bu mükemmel gece için rica ederim. Midyeleri beğendiğin için sana bir hediye aldım. Al bakalım siyah kuğu." Arkasında sakladığı kutuyu bana gösterdi ve açmam için uzattı. Beyaz kutunun kapağını kaldırdım, içindeki düzinelerce midye ile kısa bir süre bakıştıktan sonra Carlos'a bakabilmek için başımı kaldırdım.
"Daha fazla midye mi? Bu aldığım en iyi hediyelerden biri ama bu midyeler çok fazla. Tek başıma bitirebileceğimi sanmıyorum. Bana bu konuda yardımlarınızı sunabilir misiniz Sayın İspanyol kral Ekselansları?" Aniden boğazından bir kahkaha yükseldi, kendimizi tutmaya çalışarak gülmeye devam ettik. Kahkahamın arasında boğulmamaya çalışarak konuşmaya çalışıyordum ve bu çok zordu. Karşımızdaki odadan gelen patırtılarla hemen sustuk ve kulak kesildik.
"Eğer kıkır kıkır gülmeye devam ederseniz şu an elimde olan bu sopayı kafanıza indirmekten hiç çekinmem!" Carlos bileğimden yakalayarak beni odanın içine çekti. Derin bir nefes aldım ve hala elimde tuttuğum midye dolu kutuyu fark edip kutuyu odadaki masanın üstüne bıraktım.
"Carlos kapıyı kapatmayı unuttuk!" Kapıyı kapattıktan sonra önümdeki kutuyu açtım ve içinden bir midye çıkarıp yemeye başladım. Gece gece mide fesadı geçirirsem bunun sorumlusu kesinlikle Carlostur. Saat gece yarısına gelirken ikimiz de yemekten bitap bir halde yerde uzanıyorduk.
"Sanırım iki gün yemek yiyemeyeceğim."
"Yüksek ihtimalle ikimiz de midemizi bozacağız." Sürünerek mini buzdolabına gidip içinden kırmızı şarap şişesini çıkarttım.
"Şarap ister misin?" Başını salladı ve doğrulup sırtını koltuğa yasladı.
"Bardaklar çok yukarıda bu yüzden şişeden içeceğiz." Tirbuşon olmadan şişenin mantarını çıkartmaya çalıştım fakat işe yaramadı. Kolumu çekmeceye uzatıp içinden bir bıçak aldım. Biraz uğraştıktan sonra şişenin kapağını açıp şarabı kafama diktim.
"Yavaş ol şampiyon bana kalmayacak." Soğuk şişeyi ona uzattım, elini şişeye doğru uzattı ve birkaç yudum aldı.
"Biliyor musun kısa sürede bir insana bu kadar hızlı ısınmamıştım."
"Vay vay itiraflar geliyor. Tanrım ne demeliyim hiç bilmiyorum!" Güldü ve elindeki şişeyi yere koydu.
"Dalgaya vuruyoruz demek."
"Şaka yapıyorum, bende sana çok ısındım dostum." Elimi çakması için havaya kaldırdım. Elime hafifçe vurdu ve parmaklarını parmaklarımdan geçirdi.
"Artık gitsem iyi olur, saat iyice ilerledi. İyi geceler Anna." Onu kapıya kadar geçirmek için yeltendim fakat oturmamı söyledi.
"Kalkmana gerek yok, kapının yolunu biliyorum. Sende biraz dinlen. Beş saat sonra yolculuğa çıkacağız." Vedalaştıktan hemen sonra kapıyı açtı ve arkasından sessizce kapattı. O gittikten sonra güç bela kendimi yerden kaldırıp makyajımı temizlemek için banyoya gittim. Ardından pijamalarımı giydim ve yumuşacık yatağıma uzandım. Sabah nasıl kalkacağımı düşünürken dakikalar sonra derin bir uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babydoll || Charles Leclerc
FanfictionBaşlama Tarihi: 11/06/2024 Bir insan hayallerinin peşinden ne kadar gidebilir? Ne kadar süre boyunca bu hayallerini kovalayabilir? Küçüklüğümden beri tek hayalim Formula 1 pilotu olmaktı. Abimin de tek hayali buydu. Ben bu hayalin peşinde koşarken...