They're Looking At Me.

77 4 0
                                    

3 Mayıs 2022

Yüksek alarm sesi odayı doldurdu. Büyük yatakta gerindim ve yüzümü geri yastığa yasladım. Akşamdan kalma bir baş ağrım vardı. Yataktan güç bela kalkıp yorganı üstümden itekledim. Banyoya yürüyüp duş kapısını açtım ve suyu sıcağa ayarladım. Hindistan cevizli şampuanımı saçlarıma iyice dağıttıktan sonra duruladım ve duş jelini banyo lifine sıktım. Duştan çıktıktan sonra bornozuma sarıldım ve saçlarımın ıslaklığını alıp taramaya başladım. Salondan gelen tanıdık melodiyle tarağı tezgaha bırakıp kimin aradığını öğrenmek için banyodan çıktım. Ekranda Laura'nın adı çıktı. Telefonu hoparlöre aldıktan sonra saçlarımı taramaya devam ettim.
"Günaydın kraliçem. Kapıyı aç çünkü odanın önündeyim." Telefonu kapatıp kapıya koştum. Gerçekten de kapıda bekliyordu. Hiç beklemeden odaya girdi.
"Sana da günaydın gün ışığım. Bende tam bugün gideceğimiz kahvaltı için hazırlanmaya çalışıyordum." Güneş gözlüğünü çıkardı ve yatağa bıraktı.
"Akşamdan kalmasın ha?" Kendisi de akşamdan kalmaydı fakat hiç öyle durmuyordu.
"Hem de çok fena." Üstünde fuşya bir takım vardı. Kahverengi saçlarına maşa yapmıştı.
"Kıyafetlerin hazır mı? Dün odaya girer girmez uyumuşum. Hiçbir şeyimi hazırlayamadım. Sabah uyandığımda kardeşim kıyafetlerimi hazırlamıştı. Sen nasıl geldin buraya? Dün geceye dair hiçbir şey hatırlamıyorum." Dolaba ilerledim ve dün kızlara bahsettiğim su yeşili elbiseyi askısından çıkardım.
"Dün bardan çıktıktan sonra Carlos bizi otele bıraktı. Arabada uyuya kalmışım. Yani beni odama o çıkarttı ve ben uyuyana kadar benimle ilgilendi. Yani makyajımı çıkarmama falan yardım etti. Her neyse, elbisemi giyeyim ve çıkalım olur mu?" Kıkırdadı ve başını salladı. Bir şeyler düşündüğü belliydi.
"Carlos mu bizi bıraktı?" Dedi. Ofladı ve dudaklarını büzdü. "Bildiğimiz Charles'ın takım arkadaşı olan Carlos mu? Bu adam sana fena kapılmış kızım." Dedi. Kıkırdadım ve öyle bir şey olmadığını söyledim. Daha sonra Charles'dan tekrar konuşmaya başladık.
"Charles bence hala seni seviyor. Ama saçma olan şey seni sevmesine rağmen hala o kızdan ayrılmaması. Yani seni seviyor ama sevgilisi var. Sevgilisi varken sana aşık oluyor. Ya da çocukluğundan beri sana tutulmuşken başka bir kızla kolayca sevgili olabiliyor." Haklı olmasından ilk defa nefret ettim.
"Onun bir sevgilisi var Laura. Bunu düşünmek çok yanlış ve vakit kaybı. Bana aşık değil. Artık Charles diye biri yok, şu andan itibaren onu unutuyoruz tamam mı?"
"Tamam haklısın. Ama düşünmeden edemiyorum. Neyse bu konuyu kapatalım." Cevap vermedim ve bu konuşmayı daha sonra düşünmek için aklımda tuttum.
"Saçlarımı kıvırcık yapmak istiyorum." Laura yanıma geldi ve beni koltuğa oturttuktan sonra maşayı prize taktı. Her konuda yetenekli olması çok garipti. Benim sanırım tek yetenekli olduğum konu araba yarışıydı. Saçlarım da bittikten sonra hafif bir makyaj yaptım ve odadan çıktık. Asansöre bindik, telefonumdan dün barda kurduğumuz grubun mesajlarına baktım ve kahvaltı yapacağımız adresi haritalar uygulamasına girdim. Lobiden çıktık ve açık otoparka yürümeye başladık.
"Tanrım, unutmuşum arabam dün barda kaldı."
"Tamam, o zaman buraya taksi çağıralım." Telefonumu çantamdan çıkardım ve arama motorunda bir taksi numarası bulmaya çalıştım. O sırada bir mesaj geldi.
"Araban otoparkta duruyor. Sabah barın valesi bıraktı. Rica ederim." Kayıtlı bir numara değildi.
"Kimsiniz?" Cevap gecikmedi. Onu tanımadığım için kızgındı sanırım.
"Hey beni nasıl tanımazsın? Tamam, bir ipucu vereyim. İspanyol kral." Biraz düşündüm ve yazmaya devam ettim.
"Carlos?"
"Evet tabii ki de benim. Başka kim olacaktı?"
"Her gün bil bakalım ben kimim temalı mesajlar almıyorum maalesef. Numaramı nereden buldun?" Arabaya ilerledim ve kapıyı açtım. Araba anahtarı kontağa takılıydı.
"Arabamı getirdiğin için teşekkür ederim. Gerçekten minnettarım."
"Rica ederim ama bence minnettarlığını başka bir şekilde göstermelisin. Bir yemeğe ne dersin?" Telefonun üstünü elimle kapattım ve kulağımdan uzaklaştırıp Laura'ya fısıldadım.
"Yemek diyor Laura ne demeliyim?" Laura ellerini çırptı ve bu teklifin benim şansım olduğunu söyledi.
"Tamam, yemek olsun yeri ve saati sana paslıyorum, olur mu?"
"Mükemmel o zaman ben sana mesaj atacağım." Telefonu kapatıp çantama koydum. Arabayı çalıştırıp bahçeden çıktım.
"Carlos bence çok tatlı biri. Ne dersin?" Laura camını açtı ve bana döndü.
"Carlos'dan bahsediyorsan evet, tatlı biri. Onunla ilgili tam bir karar veremedim. Sadece ne bileyim, dün bana yardım ederken çok ilgiliydi."
"Bence güzel bir ikili olursunuz. Bu sana Charles'ı unutman için verilen bir şans. Tek yapman gereken bu şansı kullanıp kullanmayacağına karar vermek." GPS'den ne kadar yolumuz kaldığına baktıktan sonra radyodan güzel bir şarkı bulmaya çalıştım. Kahvaltı yapacağımız mekanın önüne park ettik ve arabadan indik. Anahtarı çantama koyduktan sonra büyük restorana girdik. İki katlıydı, genel olarak beyaz ve bej renkleri kullanılmıştı. Lily oturduğu yeri belli etmek için bize el sallıyordu. Laura ile cam kenarındaki masaya geçip oturduk.
"Günaydın güzellikler iyi uyudunuz mu?" Lu'nun yüzünde adeta güller açıyordu.
"Asıl sen iyi uyudun mu? Yüzünde güller açıyor." İsa bana baktı ve telefonunu çıkarttı. Masada sadece dört kişiydik, Kika ve Carmen'i bekliyorduk.
"Tamam Lu dün gece çok eğlenmiş sebebini hepiniz anlamışsınızdır. Ama asıl sen Annabelle, dün Carlos'un arabasında ne işin vardı?" Laura hemen telefonuna sarıldı.
"Efendim? Söylediğini bir daha tekrar eder misin?"
"Haberleri görmedin mi? Dün seni Carlos ile arabaya binerken yakalamışlar. Medyada boy boy fotoğraflarınız var." Laura beni çekiştirip fotoğrafları gösterdi.
"Böyle bir şey olamaz. Nasıl çekmişler bu görüntüleri?" Telefonu hiddetle masaya bıraktım.
"Hey sakin ol. Carlos sabah açıklama yapmış. Sadece bardan çıktığında arkadaşımı da otelini bıraktım demiş. Halletmiş bile. Valla helal olsun. Charles gibi çıkmadı." Masadan büyük bir çığlık yükseldi ve diğer masadaki insanlar deliymişiz gibi bakmaya başladılar. Örtünün altından Laura'nın kolunu cimcikledim.
"Charles mı?" Carmen kahverengi sandalyeyi çekip oturdu. Kika bildiği için benim anlatmaya başlayacağım hikayeyle ilgilenmedi. Derin bir nefes alıp geçen ay olanları anlatmaya başladığımda üstümden çok büyük bir yük kalktı. Bu duyguları paylaştıkça daha da ferahladığımı ve karamsarlıktan sıyrıldığımı hissettim. Charles'a gelen yorumlar çok ağırdı fakat hak etmişti. Kahvaltı söyledikten sonra sohbetimiz iyice arttı.
"Sanırım artık en yakın arkadaş grubu olduğumuzu söyleyebiliriz, değil mi?"
"Kesinlikle diyebiliriz." Yemeklerden sonra kahve söyledik, kahvelerimizi de içtik ve hesabı ödeyip kalktık.
"Arabayla mı geldiniz buraya?" Bahçeye çıktık, çantamdan arabanın anahtarını çıkarıp kızlara döndüm.
"Laura ve ben taksiyle geldik." Lu çantasını koluna taktı.
"Tamam arabasız olanlar bilinsin, sizi de bırakayım." Lily hemen yanağımdan öpüp onları nasıl bir zaman kaybından kurtardığımı söyledi. Kika ve Carmen arabayla geldikleri için onlar Kika'nın arabasına bindikten sonra Laura da ön koltuğa oturdu. Güzel bir şarkı bulduktan sonra piste gitmek için konumu girdim.
"Padok'a gittiğimde Charles'ı dövmemi ister misin? İstersen Charles ve Alexandra'nın kafalarını tokuşturabilirim." Lu mükemmel bir fikir sunuyordu gerçekten bu fikri onaylamak isterdim fakat Alexandra'nın bir suçu yoktu. Onun yaptığı sadece aşık olmaktı. Ve onları ayıramazdım da, neredeyse dokuz yıldır sevgililerdi. Ayrılıp barışmalarını saymazsak eğer.
"Hayır bu kadar acımasız olmayalım. Bence sadece Charles'ı dövelim ne diyorsun Bella?"
"Charles'ı biz dövmeyebiliriz, onu dövecek birini bulmam tek telefonuma bakar."
"Saçmalamayın. Kimse kimseyi dövmeyecek zaten yaklaştık. Bu konuştuklarımız aramızda kalacak. Kimse kimseye bir şey belli etmeyecek. Özellikle sen Lu, garajda Charles'a iğrenmiş gibi bakmanı istemiyorum. O seçimini yaptı ve bundan mutlu, bende geçmişi unutmalı ve yoluma bakmalıyım." Onaylayan mırıltı eşliğinde fanlar çevrili yola girdik. İmzalamam için şapka, tişört ve fotoğraf tarzı şeyleri ellerinde sallayıp demir barikatların arkasında bağırıyorlardı. Arabadan indik, kızlar hemen arkamda benim işimin bitmesini bekliyorlardı. Küçük bir kız, demirin arkasından kalemini ve Alpa Tauri yazılı şapkasını uzattı. Boyu yetmediği için parmak ucunda durup şapkayı havaya kaldırdı.
"Adın ne senin?" Üstünde pembe bir elbise vardı. Hemen göze çarpıyordu.
"Julia. Şapkamı imzalayabilir misin?" Utangaç bir şekilde başını eğdi. Kalemi ve şapkayı elinden alıp imzaladım.
"Fotoğraf çektirmek ister misin?" Kızın yüzü hemen aydınlandı ve gülümsedi. Annesine bakıp fotoğrafımızı çekebilir mi diye sordu. Barikatın üstünden kıza uzandım ve kucağıma aldım. Sapsarı dalgalı saçları omuzlarına dökülüyordu. Üstten saçları toplanmış, pembe bir fiyonk tutturmuştu. Annesi fotoğrafımızı çektikten sonra kızı kucağımdan indirdim.
"Biliyor musun sen bir meleksin!" Gülümsedi, gülümsemesi içimi ısıttı.
"Teşekkür ederim tatlım, sende bir meleksin hem de en tatlılarından." El salladım ve padoka girdim. Kelly ve Lu ile vedalaştıktan sonra Alpha Tauri garajına gitmek için diğer garajların önünden geçtik. Yoldan geçerken Lando ile karşılaşıp selamlaştık.
"Lando Norris! Pistte iyi şanslar bebeğim!"
"Sana da güzellik! Senden ilk üç bekliyorum, ne dersin?"
"Bilmem belki ben seni ilk üçte görürüm." Ona el salladım ve garaja girdim. Birkaç teknisyen ile selamlaştıktan sonra soyunma odasına girip elbisemi çıkardım. Dolaptan siyah taytımı ve beyaz bir body giydim. Onların hemen üstüne göğsünde Alpha Tauri yazılı beyaz tulumumu geçirdim. Tulumun kollarını belime bağladım.
"Egzersize hazır mısın?" Clinton benim spor antrenörümdü. Başımı salladım ve soyunma odasından çıktım. Küçük bir refleks testine girdikten sonra futbol oynamak için top almaya gittim. Clinton futbol topuna vurdu ve pas vermem için bağırdı. Top ayağıma çarpıp arka tarafa gitti.
"Ben alırım!" Top jeneratörlerin arasına gitmişti.
"Gerek yok, ben topu buldum." Daniel jeneratörün arkasından elinde benim aradığım futbol topuyla çıktı.
"Vay be bal porsuğu, her zaman böyle bilinmedik şekilde çıkıyor musun yoksa bu sadece şimdi olan bir şey mi?" Gözlerini devirdi ve topu uzattı. Herkes ona bu şekilde sesleniyordu. Özellikle de Lando.
"Hadi ama, bu takma adı nereden öğrendin? Eminim ki Lando söylemiştir değil mi?" Omuz silktim ve topu elimde çevirmeye başladım.
"Gizli kaynaklarım var diyelim."
"Gizli kaynak ha? Senden korkmalı mıyım yoksa bunu müthiş havalı mı bulmalıyım bilemedim. Sence hangisi Annabelle?" Benimle flört ediyordu ve bunu gizleme ihtiyacı da duymuyordu. Koş yiğidim belki bir gün elde edersin.
"Müthiş havalı olduğumu biliyorum. Senden de duymak beni kesinlikle tatmin etti." Gülümsedim ve Daniel'a göz kırptım. Topu ellerim arasında döndürerek Clinton'ın yanına gittim.

 Topu ellerim arasında döndürerek Clinton'ın yanına gittim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Babydoll || Charles LeclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin