Tied Together With a Smile.

56 3 0
                                    

9 Haziran 2014

Dün akşam Charles'a kaybettiği iddia sonucu yapması gerekenlerin listesini atmıştım. Liste şu maddelerden oluşuyordu:

1-Evden lüks bir arabayla alınacak.
2-Evsiz gibi giyinilmeyecek ve şık olunacak.
3-Elde mutlaka frezya buketi olacak.
4-Abim hoş tutulacak ve izin istenilecek.
5-Anne ve babama gitmeden önce selam verilecek.
6-Arabaya binerken inerken araba kapısı açılacak.
7-Kibar olunacak ve ayılık kimliğinden çıkılacak.
8-Gidilen mekanda hesap ödenecek.
9-Kimseye iddiadan bahsedilmeyecek ve iddia gece yarısı bitecek.

Son maddeyi kendisi koymuştu çünkü insanlar öğrenirse rezil olacağına inanıyordu. Benim için abimin Charles'ı parmağımda oynattığımı bilmesi yeterliydi. Ne olursa olsun günün sonunda yüz euro alan bendim sonuçta. Odamdaki beyaz geniş dolaba ilerledim ve kapaklarını açtım. Dolabı karıştırdıktan sonra salaş beyaz üstünde pembe çiçeklerle bezeli bir elbise aldım ve giymek üzere yatağımın üstüne bıraktım. Elbisenin altına pembe renkli Converse ayakkabılarımı çıkarttım ve onları da kenara bıraktım. Saçlarımı taradıktan sonra hafif bir makyaj yaptım ve çıkarttığım kıyafetleri giyip aynada nasıl durduğuma baktım. Kapının zilini duyup açmak için çantamı da alarak aşağı indim. Onu kısa bir süre beklettikten sonra kapıyı açtım, Charles üstündeki beyaz tişörtünü düzeltti ve elindeki çiçek buketini bana uzattı.
"Vay, vay kurallara uyulmuş. Gözlerim yaşardı doğrusu." Beyaz tişörtünün altına siyah bir şort giymişti.
"Babamdan arabasını bile ödünç aldım. Şimdi Daniel ile konuşmaya gidiyorum." Hemen arkasından koştum, abimle konuşmak için eve girmesini bekledim. Mutfaktan bahçeye açılan geniş kapıdan geçti ve gri koltukta telefonuyla oynayan abimin yanına ilerledi. Koltuğa oturup sırtımı yumuşak yastığa yasladım ve abimin ve Charles'ın her zaman yaptıkları tokalaşmayı izledim. Daniel başını bana çevirdi ve önce elimdeki çiçek buketine daha sonra da üstümdeki elbiseye baktı.
"Ne bu kılık? Düğün mü var?" Onun bu sataşmalarına alıştığım için sessiz kalmadım.
"Evet damat da sensin. Seni evlendirmeye gidiyoruz hem de senden kurtulmuş olacağız." Charles bana döndü, yüzünde adeta kabız olmuş ve acilen tuvalete yetişmesi gerekiyormuş gibi bir ifade vardı.
"Şey, bugün Bella ile bir planımız vardı. Eğer sende onaylarsan tabii." Daniel kaşlarını çatarak bana baktı ve iddiamızı hatırladı.
"Az önce benden izin mi istedi o? Bunun olmasını sen mi sağladın? Tanrım hayatımdaki en iyi gün bu!" Durdurulamaz bir şekilde gülmeye başladı. Eğer durmazsa, ketçap reklamında gülerken bir anda patlayıp ketçap olan domatese dönüşecekti. Elimi buketten çektim ve utançla yüzüme kapattım. Abim bu hayatta görüp görebileceğiniz en gerizekalı insandı.
"Tabii dostum gidebilirsiniz. Bol bol fotoğraf atmayı unutmayın ama tamam mı? İleride kartpostal için kullanırım." Bizimle beraber kapıya geldi ama kapıda gördüğü araba ile hemen arabanın yanına koşup camına yaslandı. Size gerizekalı demiştim alın işte.
"Bu Herve amcanın arabası mı?" Charles abimin saçından tuttu ve arabanın camından yüzünü ayırdı.
"Evet babam bugün için izin verdi." Bana göz kırptı ve geri abime döndü. Abim söylenmeye devam etti, işaret parmağını kaldırıp bizi işaret etti.
"Bu araba bana yasak ama ona değil m? Ben onun abisiyim, benim bu arabayla yaptığım her şeyi o da yapabilir." Charles bana döndü ve yan yan sırıttı.
"Drift atamaz." Abimle aynı anda konuştuk,
"Evet atabilirim."
"Makas atamaz."
"Çocuk oyuncağı. Bunları yapabilirim ama yapmıyorum. Bu yüzden Herve amca bana araba konusunda güveniyor." Biz boş boş kapıda dikilirken dış kapıya annem ve babam çıktı.
"Hoş geldin Charlescığım. O elindekiler ne öyle?" Annem Charles'ın elindeki diğer frezya buketini işaret etti. Charles kahverengi kağıda sarılmış buketi anneme uzattı.
"Bunu sizin için Bayan Bronie. Sizin kadar güzel olmasalar da." Annem gülümsedi ve buketi aldı.
"Tatlım neden bu kadar zahmete girdin? Ayrıca bana Loretta demen konusunda anlaşmıştık diye hatırlıyorum. Çiçekler için de teşekkür ederim, muhteşemler." Babam Charles'a döndü.
"Sanırım çoktan Daniel'dan izin aldın Charles. Arabayla giderken dikkat olun tamam mı? Evet biliyorum ikiniz de Formula 4'de yarışıyorsunuz ve ne kadar iyi araba sürdüğünüzü de biliyorum ama endişelenmemek elde değil." Babamın yanına gidip sarıldım, ne olursa olsun abim ve benim için endişelenmeye devam edecekti. Onların yanından ayrıldık ve arabaya binmek için yürüdük. Arabanın önünde durdum ve kapımı açması için öksürdüm.
"Ah, tabii ya doğru. Hemen geliyorum matmazel." Yanıma yaklaştı ve kapıyı açtıktan sonra belimden tutup oturmam için hafifçe ittirdi. Koltuğa oturduktan hemen sonra emniyet kemerimi taktım, Charles arabanın önünden dolaştı ve yanıma oturdu. Anahtarı kontağa taktıktan sonra çevirdi ve radyodan istediğim şarkıyı açabileceğimi söyledi.
"Nereye gitmek istersiniz hanımefendi?"
"Sen bir plan yapmışsındır diye düşünmüştüm."
"Hmm peki biraz düşünelim. Tamam buldum. Bugün hiç kahve içmemişsindir diye düşünüyorum?" Arabayı çakıllı yoldan çıkarttı. Kahve kelimesini duyar duymaz heyecanla ona döndüm.
"Evet önce senin kahveye deli olan ruhunu doyurmaya gidelim. Gerisine daha sonra bakarız." Gülümsedi ve gaza basmaya devam etti.
"Umarım bu arabanın Formula 4 arabalarından olmadığının farkındasındır." Yarım bir şekilde güldü ve gaz pedalına daha da asıldı. Sırtım sertçe koltuğa çarptı. Kemerime tutunup Charles'a bağırmaya başladım.
"Delirdin mi sen? Ya önümüze bir anda araba çıksa ya da bir hayvan fırlasa frenler tutmasa bizde buradan denize yuvarlansak ne olacak?"
"Madem hız yapmaktan korkuyorsun o zaman neden hayalin Formula 1'de yarışmak?"
"Bir kere ben hız yapılmasından korkmuyorum." Gaz pedalına daha da asıldı, dudaklarımın arasından küçük bir çığlık çıktı ve yaşadığım adrenalinle elimi vitesin üstündeki eline sardım. Elini vitesin üstünden çekti ve elimi tutup sıktı.
"Merak etme. Benimle güvendesin tamam mı?" Elimi çektim ve camımı açtım. Kahve dükkanının önüne çekti. Kemerimi çıkarttım ve kapımı açtım.
"Bir erkeğin beni güvende hissettirmesine ihtiyacım yok. Emin ol kendi başıma daha güvendeyim." Arabadan indim ve beraber kahve dükkanına yürüdük.
"Hey bu kadar sert çıkışmana gerek yoktu, biliyorsun bende feministim."
"Sadece kahvelerimizi alıp gidelim olur mu?" Sıraya girdik ve birkaç dakika sonra kasada siparişlerimizi verdik.
"Merhaba karamel latte alabilir miyim? Fazla buzlu ve yarım yağlı sütlü olsun lütfen. Teşekkür ederim." Kasiyere gülümsedim, kız hemen yanımdaki Charles'a döndü.
"Sizin bir isteğiniz var mı?"
"Aynısından olsun. Kahve canavarının zevkine güveniyorum." Charles cüzdanından nakit çıkarttıktan sonra parayı kasiyer kıza uzattı.
"O kadar fazla kahve içmiyorum."
"Hatırlarsan sizin evde kahve bittiği için sabahın yedisinde bize gelmiştin."
"Ama o sayılmaz ki o gün yarış öncesi stres yapmıştım. Hem hatırlarsan sende sabahın köründe saç jölesi istemek için camımı taşlamıştın."
"Evet çünkü o sadece seni uyandırıp Daniel'ın saç jölesini vermen içindi. Ben senin yaptığın gibi bütün aileyi uyandırmadım."
"Bende bütün aileyi uyandırmadım ki. Mesela Arthur uyanmadı?"
"Mon cherié uyanmayan tek kişi Arthur'du. Çıkan o kadar sese rağmen onun da nasıl uyanmadığını hala anlayabilmiş değiliz." Kullandığı kelimeyle ona baktım. Umarım bayılacak gibi durmuyorumdur. Omuz silkip tezgahtan kahvemi aldım.
"O kadar da fazla ses çıkartmadım."
"Yeni uyanmış ve yemek arayan bir rakun gibi mutfağı talan ediyordun mon amour. Ayrıca üstündeki o ayıcıklı pijamalarla da çok tatlıydın." Göz kırptı ve kahvesini yudumladı. Fakat ben olduğum yerde durdum ve söylediklerini algılamaya çalıştım. İçtiğim kahve genzime kaçtı ve öksürmeye başladım sanırım boğuluyorum. Arabaya geri bindik ve bende kahvemi içmeye devam ettim.
"Şimdi nereye gidiyoruz?" Kahvesini kenara bırakıp kısa süreliğine de olsa bana döndü.
"Her zamanki yaptığımız şeyi yapacağız. Sıkı tutun çünkü en sevdiğin şeyi yapmaya gidiyoruz." Sinyal verdikten sonra sola döndü. Tanıdık bir caddeye girmemizle ona baktım.
"Gerçekten mi? Bunu yaptığına inanamıyorum!" Ona sarılmak için kollarımı açtım fakat bana ciddi misin der gibi baktı ve araba sürdüğünü hatırlattı. Kollarımı utançla kendime sardım ve arabanın durmasını bekledim. Siyah-kırmızı tabelanın önünde durduk ve kapımı açması için Charles'ı bekledim. Fakat o yüzüme boş boş bakıyordu.
"Kapı!" Yanıma koşup kapıyı açtı. Kenardan kahvemi alıp arabadan çıktım ve Charles'ın dibinde kalıntı kalmış boş bardağı çöpe atmasını izledim.
"Gerçekten beni go karta getirdiğine inanamıyorum."
"Yarışmak istiyor musun istemiyor musun?" Başımı salladım ve pisti kırk beş dakikalığına kiralamasını bekledim. Tanrım yan profili mükemmeldi! Ona bakmaya devam ettim ta ki rüyamdan uyanmam için elini yüzümün önünde sallayana kadar.
"Hazır mısın Bella? Bizi bir takıma yerleştirdiler bile." Kenarda oturan çocukları işaret etti, aralarında flörtüm Jake de vardı. Jake elindeki telefona odaklanmış bir şekilde oturuyordu.
"Ha bak aralarında Lucas da var!" Seni pis domuz! Beni buraya bilerek getirmediyse bende bir şey bilmiyorum. Charles'ın bağırması ile Jake arkasını döndü ve bizi fark etti. Oturduğu banktan kalktı, yanımıza yaklaştı ve elini belime sardıktan sonra yanağımdan öpüp gülümsedi.
"Vay vay kimleri görüyorum. Nasılsın Bella?" Charles'a döndüm, yüzü kaskatı kesilmişti ve gözlerini belimde duran Jake'in elinden ayırmıyordu.
"Seni burada görmeyi beklemiyordum Jake. Burada ne işin var en son motor sporları benlik değil diyordun?" Başını salladı ve konuşmadan hemen önce bizi soluksuz izleyen Charles'a kısa bir bakış attı.
"Hala öyle düşünüyorum, buraya sadece arkadaşlarıma eşlik etmeye geldim. Bizim takımdasın değil mi?" Ondan birkaç adım uzaklaştım ve gülümsedim.
"Eğer sorun olmazsa gidip kıyafetlerimi değiştireceğim. Siz de biraz kaynaşmış olursunuz." Onları yalnız bırakıp koşar adım soyunma odasına gidip kıyafetlerimi değiştirdim. Elbisemi katlayıp duvara monteli dolabın içine yerleştirip odanın kapısını arkamdan kapattım. Geri Jake'in yanına oturdum ve bir süre sohbetlerine odaklanmaya çalıştım. Büyük bir pistin içindeydik, Monaco'da bu tarz çok fazla karting pistleri vardı. Yarış zamanı dışında kimse Monaco pistinde yarışamazdı çünkü bu pist bir cadde pistiydi. Diğer yarışan insanları izleyip yanık lastik kokularına hızlıca alışmaya çalıştım. Babamın daha ben doğmadan önce ince eleyip sık dokuduğu bu hayal yavaş da olsa gerçekleşiyordu. Charles yanımızdan ayrıldı ve boşta kalan araçlara göz gezdirdi.
"Yedi numaralı bir araç yok mu?" Charles karting görevlisine araçları gösterdi, ne konuştuklarını daha iyi anlayabilmek için Jake'in yanından ayrılıp onlara doğru yürüdüm.
"Maalesef yedi numaralı araç yok. İstersen başka bir araç seç. Hepsinin performansı aynı." Charles'a döndüm. Bu kadar üzülmüş olmasına bakılırsa yedi uğurlu sayısı olmalıydı.
"On altı sayısını seçsene. İki rakamı toplayınca yedi yapıyor." Charles şaşkınca bana baktı fakat ben omuz silkmekle yetindim ve kaç numaralı araçların kaldığına baktım.
"Sen hangi numarayı istiyorsun Bella?" Jake yanıma yaklaştı ve elini omzuma attı. Charles bu sefer bakışlarını saklamadan gözlerini üstümüze dikti. Eğer bakışlarla insanı alev topuna tutmak diye bir şey olsaydı Charles'ın şu an yaptığı kesinlikle bu kategoriye girerdi.
"Sanırım elli beşi seçeceğim." Bütün arabalar aynıydı: renkleri, motorları, tekerlekleri. Numaraları dışında her şeyleri aynıydı. Elli beş yazılı karta gidip oturdum ve kaskımı düzelttim. Süre tablosu değiştirildi ve adlarımız tabloya girildikten hemen sonra ışıklar söndü. Charles güzel bir kalkış yapmıştı ve ikimiz de beşincilik için birbirimizle yarışmaya başlamıştık. Onu hızla geçip yarışın bitmesine yakın iki arabayı daha geçtim ve yarışı üçüncü bitirdim. Araçtan indikten sonra birinciyi tebrik ettik. Jake kaskını çıkartıp yanıma yaklaştı.
"Hey uh, bir şeyler içmek ister misin? Belki kahve, ben ısmarlıyorum?" Cevap bulmaya çalışırken oyalanmak için Charles'a baktım. Araçtan yeni çıkmıştı, ekipmanları aracın içine aynen geri bıraktı ve kaskını çıkarttı. Saçlarını kenarda duran temiz havlu ile kuruladıktan sonra yüzünü sildi ve yeni çıkmaya başlamış sakallarını kaşıdı. Taktığı kask yüzünden yanağında oluşan iz hemen belli oluyordu. Jack onu dinlemediğimi fark etmiş olmalı ki kafasını başından beri dikkatimi dağıtan yere çevirdi.
"Ben gitsem iyi olur, bir daha görüşmesek iyi olur Bella. Şey onun kızını almak istemem." Belimde bir el hissetmem ile başımı arkama çevirdim. Elini karnımın üstüne yerleştirdi ve sertçe vücutlarımızı yapıştırdı.
"Bence de gitmelisin Jake. Kötü şeylerin olmasını istemeyiz, değil mi?" Bu açık bir tehdit miydi? Jake görüşürüz bile demeden hızla yanımızdan ayrıldı.
"Bu da neyin nesiydi şimdi?" Daha da yaklaştı ve başımdan siyah kaskı çıkarttı. Saçlarım terden alnıma ve yanaklarıma yapışmıştı, tutamları tek tek yüzümden çekti ve bunu yaparken bir saniyeliğine bile göz temasını kesmedi. Neden bana bunu yapıyordu? Bir adım geriye gittim, eli yavaşça düştü ve kaskımı uzattı.
"Sağ ol." Kuru bir şekilde teşekkür ettikten sonra üstümü değiştirmek için soyunma odasına girdim. Dolaptan elbisemi çıkartıp üstümdeki tulumla değiştirdim. Dışarı çıktığımda Charles oturmuş beni bekliyordu.
"Ben hazırım." Başını kaldırıp bana baktı ve gülümsedi. Nasıl hiçbir şey olmamış gibi davranabiliyordu?
"Tamam o zaman çıkalım."
"Nereye gideceğiz?" Gülümsedi ve geçmem için kapının önünden çekildi.
"Manzarası güzel olan bir yere." Oturmam için arabanın kapısını açtı. Kuralları unutmaması dikkatimden kaçmamıştı. Bugün olanlardan sonra bir kahveye daha ihtiyacım var diye düşündüm kendi kendime. Arabayı çalıştırdıktan hemen sonra dikiz aynasını düzeltti ve kemerini taktı. Nereye gittiğimizi bilmediğim için yolu izlemeyi tercih ettim. Kemerime hafifçe sarıldım, her arabaya bindiğimde yaptığım bir şeydi bu. Yorulmuştum ve uyukluyordum. Araba çakıllı yoldan geçti ve hafifçe sallandı.
"Marinada ne işimiz var?" Uykulu halimle ona döndüm ve sallanan yatlara göz gezdirdim.
"Evet, denizi ne kadar çok sevdiğini biliyorum. Bu yüzden de seni bir yere götüreceğim. Tabii bayağı bir açılmamız gerekecek." Aile yatlarının yanında durduk.
"Bu koca yatı kontrol edebileceğini düşünüyor musun?"
"O değil, benim botumla gideceğiz." Yandaki siyah botu gösterdi.
"Bununla mı denize açılacağız? Eh, umarım ölmeyiz." Burnunu kırıştırdı ve bota binmeme yardım etti.
"Merak etme, bu bot gayet de sağlam." Bota iyice yerleştikten sonra Charles motoru çalıştırdı. Güneş batıyordu, gökyüzü bebek mavisi ve turuncuyla karışık bir renge boyanmıştı. Rüzgar bir anda artmıştı ve saçlarımı uçuşturuyordu.
"Cidden nereye gidiyoruz?" Botu büyük bir adanın yanında durdurdu ve ayakkabılarımı çıkartmamı söyledi.
"Botu daha fazla kıyıya yanaştıramıyorum bu yüzden burada durup motoru kumun üstüne doğru sürüklemem gerekecek. Eğer ayakkabılarını çıkarmazsan da ıslanacaksın." Ayakkabılarımızı çıkartıp botun içinde bıraktık. Elimi tuttu ve bottan aşağı zıplamamı söyledi.
"Bu adanın adı Lles de Lerins. Babamla sık sık buraya geliriz. Adaya gelen çok fazla insan olmadığı için de sabah koşusunu burada yapıp geri döneriz. Beğendin mi?" Okyanus suyu bileklerime kadar geliyordu, eteğimi ıslanmaması için toplamak zorunda kaldım.
"Hikayeyi mi yoksa adayı mı? Eğer adadan bahsediyorsan beğendim, sessiz ve sakin gözüküyor hem de o kadar fazla insan da yok." Arkamdan yavaşça yürüdüğünü hissedebiliyordum. Elbisenin eteğini kaldırdı ve yürümemde yardımcı oldu.
"Eteğin ıslanmış. Nasıl? Rahat yürüyebiliyor musun?" Çıplak ayaklarımızla bir süre sahili dolaştık. Ada uzun çam ağaçlarıyla çevriliydi, taştan yapılmış eski tapınaklara benzer yapılar da bulunuyordu. Salına salına adanın etrafında dolaştık ve denizi izleyebileceğimiz bir yükseklik bulma arayışına çıktık. Charles'ın işaret ettiği tepeye çıkıp büyük bir taşın üstüne oturduk, koca adada yalın ayak geziyorduk. Gökyüzü de rengini bebek mavisinden laciverte bırakmıştı, saçlarımı görüş alanımdan çekip ona döndüm. Üstündeki beyaz tişörtü rüzgar yüzünden dalgalanıyordu. Konuşmadan sadece kalabalık şehri izliyordu, Monaco'yu. Şehirdeki her yer ışıklandırılmıştı: dükkanlar, sokaklar, apartmanlar ve sahiller. Boğazımı temizleyip konuşmaya başladım. Etrafa biraz daha sessizlik hakim olursa kafayı yiyecektim. Ve inanın bana bunu kimse istemez.
"Garip olan ne biliyor musun? Buradan başka bir yerde yaşamayı hayal bile edemiyorum. Yarışlar sayesinde o kadar ülke gezmemize rağmen geri buraya dönmeyi bekliyorum. Nereye gitsem Monaco kadar kalabalık yerler arıyorum. Biliyorum belki bu sana garip geliyor ama burada yaşayan başka biri olsa bence benimle aynı fikirde olurdu. Değil mi?" Bir süre susup beni dinliyor mu diye bakmak için ona döndüm. O ise çoktan bana bakıyordu.
"Geceleri uyuyamıyorum, sürekli kabuslar görüp uyanıyorum. Uyuyamadığım geceler babamdan piyano çalmasını istiyorum. Piyano sesi bana huzur veriyor ve her akşam babamın piyano çalmasını dinliyorum." Bir süre cevap vermedi ve şehri izlemeye devam etti.
"Artık gitsek iyi olur, Bella. Hava gittikçe kararıyor değil mi?" Ayağa kalktıktan sonra kalkmam için elini uzattı. Birlikte tekrar bota yürüyüp marinaya geri döndük. Yol boyunca süren sessizlik ile kamyon çarpmışa dönmüştüm. Charles ne yüzüme bakıyor ne de tek kelime ediyordu. Araba yine çakıllı yola girdi ve yavaşça evimin önünde durdu.
"Bugün için teşekkür ederim. Gerçekten çok eğlendim." Bütün gün bana laf sokmasını en azından biraz da olsa sinir etmesini beklemiştim fakat beklediğim gibi olmadı. Demek ki nadir de olsa insanlar şaşırtabiliyor diye düşündüm içimden. İçten içe beklemesem de Charles yine beni şaşırttı ve sıcacık gülümsedikten sonra bugün ne kadar çok eğlendiğinden söz etti.
"Belki bunu bir ara tekrarlamalıyız, ne dersin?" Şaşkınlıkla ona döndüm, söylediklerini bir süre akıl süzgecimden geçirdikten sonra nihayet kendimde konuşabilecek gücü bulmuştum.
"Çok isterim. Hey içeri gelmeye ne dersin?" Belki içeri gelmek ister ve bir şeyler içmek isteyebilir diye düşünmüştüm. Reddetse de en azından davet etmiştim bence bu hiç de ayıp olmazdı.
"Belki daha sonra, yarın erken kalkmam gerekiyor da. Bilirsin, antrenmanlar." Deyip kestirip attı. Başımı sallayıp iyi geceler diledikten sonra evin içine girdim ve kapıyı arkamdan sessizce kapattım. Bahçe ışıklandırmaları açıktı fakat anne ve babamı es geçip direkt odama ilerledim. Saat çok geç olmuştu ve aşırı uykum vardı. Bugün hakkında düşünmeyi erteledim ve sadece yastığıma sarılıp uykuya dalmayı düşledim.

 Bugün hakkında düşünmeyi erteledim ve sadece yastığıma sarılıp uykuya dalmayı düşledim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Babydoll || Charles LeclercHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin