8 Haziran 2014
"Annabelle plaj çantanı aldın mı?" Annem salondan panikle bana seslendi. Ben, annem, salak abim, Gasly ve Leclerc ailesi ile yat turu yapacaktık. Her yaz toplanıp Charles'ın babasının yatıyla denize açılırdık. Leclerc ailesinde kesinlikle bir yat sevdası vardı ve yazın ilk sıcak günlerini kutlamak amacıyla aile dostlarıyla birlikte denize açılıyorlardı. Plaj çantamın içine iki havlu, güneş kremi, kalın bir kitap ve kulaklık koymuştum. Güneş gözlüğüm başımdaydı ve telefonumu da şortumun arka cebine tıkıştırmıştım. Üstümde Formula 1 yazılı bana çok büyük gelen bir tişört-abimindi- giymiştim, onun altına da koyu mavi kot şort giymiştim. Muz desenli plaj terliklerim bu kombinimin arasında sırıtıyordu. Çantamı son kez kontrol edip aşağı indim.
"Benim her şeyim hazır, sizi bekliyorum." Annem, abimi oynadığı oyunun başından kaldırmaya çalışıyordu.
"Daniel bırak şu araba oyunlarını da hazırlan. Birazdan çıkacağız." Annem kendi plaj çantasını almış onun yanına da küçük bir çanta almıştı. Muhtemelen bu akşam yemeği için giyeceği kıyafetlerin olduğu çantaydı.
"Tanrım akşam yemeği!" Annem abimden kafasını kaldırdı ve bana söylenmeye başladı. Ben ise panikten onu dinleyecek durumda değildim. Az kalsın yedek kıyafet almayı unutuyordum! Merdivenlerden hızlıca çıktıktan sonra dolabımı açtım ve pembe salaş elbisemi katlayıp çantanın içine adeta sokuşturdum. Onun yanına da spor ayakkabılarımı ekledim. Merdivenlerden çantalarımı güçlükle indirip annemle eşyalarımızı arabaya yerleştirdik-tabii ki de abimin hazırlanmasından yararlanıp ön koltuğa oturdum.- Abim gelir gelmez büyük bir ön koltuk kavgasına tutuşmayı bekledim fakat düşündüğüm gibi bir kavga olmadı. Abim arka koltuğa oturdu ve camları sonuna kadar açtı. İşte abim öcünü böyle alıyordu, çığlık çığlığa dudağıma yeni sürdüğüm parlatıcıya yapışan saçlarımı çekmeye çalıştım. Abim ise kahkahalarla gülüyordu.
"Sen kim parlatıcı sürmek kim tanrı aşkına." Annem sessizce kıkırdadı ve camları kapattı. Kemerimi çıkartıp arabadan indim, çantalarımızı abim taşıyordu böylece bana bir şey kalmamıştı. Charles'ın annesi bizi görmesi ile el salladı ve bize-daha doğrusu abime- yardım etmek için yattan koştura koştura indi. Charles ve babası bize doğru geldi ve merdivenin başında annemlere el salladılar. Annem, abim ve Pascale merdivene tutunarak zıpladılar. Bende onların arkasından zıpladım ve çantamı koltukların üstüne bıraktım. Charles abimin arkasından uzaklaştı ve kardeşi Arthur ve abisi Lorenzo ile satranç oynamak için yatın arka bölümüne gittiler. Bir süre annem, Pascale teyze ve Herve amca ile sohbet ettim. Sohbetleri yaşlı sohbetine dönünce de kendimi satranç oynayanlar kulübüne attım. Satranç bayağı gergin ve çekişmeli geçiyordu fakat onları umursamayıp Arthur ile sohbet etmeye başladım. Arthur kesinlikle benim Leclerc ailesinden en sevdiğim erkekti. Charles gibi düşüncesiz kendini beğenmiş biri değildi aksine o çok kibar, nazik, cömert ve benim duygularımı çok iyi anlayan biriydi. İşte bu yüzden abisinden hoşlandığımı bilen tek kişi de oydu. Ya da ben böyle düşünüyordum. Beyaz deri koltuğa uzandım ve bir yandan bileğimdeki Charles'a ait bileklikle oynarken bir yandan Arthur'un söylediklerini dinlemeye çalıştım. Fakat o bana böyle bakarken odaklanmak zordu. Hayatımın en önemli noktasında olmak ister gibi bakıyordu. Onun hayatında olduğum konumdan daha fazlası olmamı ister gibi. Ve ben göz temasını kesemiyordum, ya da kesmek istemiyordum,
"Sen beni dinliyor musun Annabelle?" Arthur'un kulağıma yaklaşıp kulak zarımı patlatabilecek desibelde bağırmasıyla titredim ve korkudan hızlanan kalp atışlarımı dizginlemeye çalıştım. Biraz önce Arthur hakkında söylediğim bütün güzel şeyleri geri alıyorum. Charles başını satranç taşlarından kaldırıp bize baktı.
"İyi misiniz?" Çığlığım onu sersemletmiş olmalı ki bana bu soruyu yöneltmişti.
"Kızın aklı çıktı seni salak." Lorenzo tahtada duran piyonlardan birini aldı ve Arthur'un kafasına fırlattı. Arthur acıyla inledi, Lorenzo tam on ikiden vurmuştu. Bu harekete dayanamayıp kıkırdadım ve satranç oynayan kardeşlere iyi olduğumu bildirdim. Arthur yaklaştı ve özür dileme amaçlı sarıldı.
"Özür dilerim. Seni bu kadar korkutacağımı düşünmemiştim hatta amacım seni korkutmak bile değildi. Üzgünüm." Başını çevirdi ve bir süre denizi izledi. Omuzuna vurdum ve sarıldım, o benim en yakın arkadaşımdı ve ben bu sarı kafaya hiç kızgın kalamıyordum ki! Charles kaybetmenin verdiği hırsla abisini rövanşa davet ediyordu fakat Lorenzo bu rövanşı reddedip arkasına yaslandı. Charles'ın gözleri bir süre Arthur'un üstünde dolaştıktan sonra bende durdu.
"Na-a kesinlikle olmaz." Fakat Lorenzo ve Arthur tezahüratlara başlamışlardı bile. Uzandığım rahat koltuğumdan kalktım ve masanın önüne geçip kalçamı sandalyenin koluna yasladım.
"Peki diyelim ki seninle satranç oynamayı kabul ettim. Benim bundan çıkarım ne olacak?" Hınzırca gülümsedi ve boğazını temizledi. Bir planı olduğu belliydi.
"Kaybeden bir günlüğüne kazananın istediği her şeyi yapacak. Yani bir nevi bir günlüğüne kölesi olacak." Sandalyeye yavaşça oturdum ve sırtımı yasladım.
"Kazandığımda sana öyle şeyler yaptıracağım ki Leclerc, ağlayarak kaçacaksın."
"Ve sen bunu sadece rüyanda göreceksin."
"Kim rüyasında görecek göreceğiz." Oyun zorlu ve çekişmeliydi. Kabul etmeliyim ki çok iyi oynuyordu. Fakat ben ondan daha da iyi oynuyordum.
"Tamam hadi zorlandığını kabul et." Kıkırdadım ve başımı belirsizce salladım.
"Asıl zorlanan sensin sen kabul et." Bu özgüvenli sözlerinden sonra onu alaşağı etmek sadece beş dakikamı aldı.
"Ve şah mat. Bu önermiş olduğun mükemmel ötesi kölelik fikrini uygulamaya sokabilirsin. Bugün ise dinlen çünkü yarın bayağı bir yorulacaksın." Arkamdan o kadar yüksek tonda sevinç çığlıkları yükseldi ki, kendimi omzumdan geriye bakmaktan alıkoyamadım.
Arthur ve Lorenzo kendi kardeşlerini yenmemi ayakta alkışlıyorlardı. Charles'ın ise o göğe uzanan egosu büyük bir hasar almıştı. Fakat bu benim umurumda değildi, hem de hiç. Sonuçta çocuk bana hizmet edecek! Charles'ın yüzüne baktım ve heyecanla konuşmaya başladım.
"Hizmet etmeye alışmaya ne dersin? Bundan sonra bana çok hizmet edeceksin çünkü." Gülümsedi ve başını salladı.
"Sadece yarın istediğini yapacağım çünkü bu bir iddia. Bana hayatın boyunca asla istediğini yaptıramayacaksın güzelim." Kollarını bağladı ve oturduğu yerden beni süzdü. Elimi ağzıma götürüp öğürme taklidi yaptım ve "Onu göreceğiz." dedim. Ben biraz önce ukala, öküz, çok bilmiş, ben merkezci, kendini tam bir ilah olarak gören Charles -tam bir gerizekalı- Leclerc'i mi yenmiştim? Ona yaklaştım ve omuzunu patpatladım.
"Sen biraz burada oturup ağla, ben bebek olmayanların yanına gidiyorum." Saçlarını dağıttı ve ayağa kalkıp arkamdan geldi. Annemleri pas geçip mutfağa girdim ve bardağa su doldurdum. Boğazım kurumuştu ve arkamda olduğunu bilmek karnımda garip bir ağrıya sebep oluyordu. Avuçlarım arasında titreyen bardağı hızlıca mermer tezgaha bıraktım ve arkamı döndüm. Fakat arkamda Charles yerine Lorenzo duruyordu.
"Söyle bakalım Anna. Ne zamandan beri kardeşimden hoşlanıyorsun?" Şimdi ciddi anlamda boku yemiştim işte.
"Ha-ha ondan hoşlanmıyorum bu da nereden çıktı şimdi?"
"Nereden mi çıktı? Yapma ama Anna. İkimiz de bunun böyle olmadığını biliyoruz. Kör değilim ve kardeşime olan bakışlarından bunu kolaylıkla çıkarabiliyorum. Sadece o bunu anlayamayacak kadar kalın kafalı." Söyledikleri karşısında bırakın konuşmayı ağzımı açamıyordum. Şimdi ona ne demeliydim? Onaylasa mıydım yoksa bu söylediklerini sonuna kadar reddetse miydim? Ben bile ondan hoşlanıp hoşlanmadığımı çözemedim ki!
"Bu bildiklerimi Charles'a söylemeyeceğim. Çünkü bunu ona sen söylemelisin. Baskı yok, ne zaman hazır hissedersen o zaman söyle." Mutfaktaki sandalyeyi çektim ve sırtımı yasladım. Bir plan yapmam lazımdı. Koridorda yürüyen abimi kolundan tuttum ve hızla mutfağa çektim. Onu sorgulama zamanı çoktan gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Babydoll || Charles Leclerc
FanfictionBaşlama Tarihi: 11/06/2024 Bir insan hayallerinin peşinden ne kadar gidebilir? Ne kadar süre boyunca bu hayallerini kovalayabilir? Küçüklüğümden beri tek hayalim Formula 1 pilotu olmaktı. Abimin de tek hayali buydu. Ben bu hayalin peşinde koşarken...