zambak

882 63 11
                                    


Aradan geçen bir haftada benimle fizik tedavi randevularıma gelmiş, eve alışveriş yapmama ve diğer ev işlerine yardımcı olmuş, en önemlisi psikolojik olarak hep yanımda olduğunu bana hissettirmişti. 

Barış Alper ilk konuştuğunuz anda size sıcaklığını hissettirebilen biriyken ben onun tam aksine ilk bakışta bir buz dağından çok daha soğuk birine benziyordum. Onunla vakit geçirdikçe renksiz dünyama renk geldiğini, mutsuz dünyama neşe verdiğini yakından deneyimliyordum. 

Barış Alper bana ayırdığı vakitler dışında sürekli çalışıyordu. Tanıştığımız andan beri onu düşünmeden geçirdiğim tek bir dakikam yoktu. Hatta evimde geçirdiğimiz ilk günün gecesinde rüyamda bir çocuğumuz olduğunu gördüm. Tüm gün elim karnımda gezdim ve etkisinden çıkabilmem epey uzun sürdü. Benim kendi kendine gelin güvey olma işi bu noktalara ne ara gelmişti bilmiyordum.Hayatımı adadığım bale dışında bir sosyal hayatım bile yokken dünyanın en sosyal kelebeğiyle tanışınca ayarlarımla oynanmış olmalıydı.

Monotonlaşan hayatımdan çok sıkılmış artık sahneye dönmek için her şeyi yapabilecek duruma gelmiş olduğum bir gündü yine. Bir duvarını aynayla kapladığım küçük odamda esniyordum dikkatlice. Ruhumu doyurmak elimden gelen tek şeydi, vücudum henüz beni dinleyebilecek kadar iyileşmemişti. 

Odağımı bozan çalan telefonum olmuştu. Arayan Barış Alper'di.

'Efendim.' diyerek açtım telefonu. 

'Ne yapıyorsun?' diye sorduğunda sesi yorgun ve yankılı geliyordu.

'Esnemeye çalışıyorum. Sen ne yapıyorsun?' 

'Antrenmandayım. Erken çıkacağım bugün, yemek yiyelim mi?' bana kilo aldırmayı hedefliyor olduğunu düşünüyordum sık sık. Benimle yapmayı en sevdiği şey yemek yemek gibi duruyordu. 

'Yiyelim, olur. Nerede?' 

'Gelirim birazdan, her zamanki yere gideriz.' dedi. Evime yakın bir yere yürüyerek gidiyorduk sürekli. 

'Tamam hazırlanayım.' dedim.

'Anlaştık. Görüşürüz.' deyip kapatmıştı. Yerden yavaşça kalkıp odama ilerledim. Geçen bir haftada azıcık bile iyileşmeye tenezzül etmemiş dizimdeki dizliği çıkardım. Usanmıştım topallamaktan artık. 

Üzerimdeki spor kıyafetlerini de çıkarıp eteği mini, beli oturan, uzun kolları dirseklerinden sonra bollaşan, triko bir elbise giymiş ardından topladığım açık kumral saçlarımı açmış, serbest bırakmıştım. Bacaklarımdaki cam kesikleri yavaşça iyileşiyordu. Dizimin de iyileşeceği günü iple çekiyordum.  

Kapı sesiyle odamdan hızlı adımlarla çıkmaya çalıştım. Bir kaplumbağadan biraz hızlı olsam da elimden geleni yapıyordum tamam mı? 

Kapıyı açtığımda elinde üç tane beyaz zambak çiçeğinin olduğu bir buket tutuyordu. Aralarında birkaç tane de lavanta vardı. Büyüyen gözlerimle eline bakıyordum. Gösterilerden sonra aldığım büyük görkemli çiçekler bunun önünde diz çökmelilerdi. 

'Bunlar sana.' dedi uzatırken. Buketi almak için uzattığım ellerim ellerine değdiğinde elektrik mi çarpmıştı? Bunun gerçekten olabilen bir şey olduğunu bilmiyordum bile. 

'Barış bunlar çok güzel!' diye bağırmıştım. İki bacağım da görevini yerine getirebiliyor olsa olduğum yerde zıplar dururdum. Adanın üstündeki vazoyla göz göze geldiğimde hemen içindeki çiçekleri çıkarıp vazonun suyunu yeniledim ve çiçeklerimi yerleştirdim içine. Bir adım geri gidip onları izlemeye başladığımda güldüğünü duyabiliyordum. 

Arkamdaki vücuduna döndüm ve boynuna sarıldım. Eli komut almış gibi hemen belimdeki yerini bulduğunda nazikçe sarılmıştı bana benim aksime. Kollarımın hareketlerini bir yılanın avını boğmaya çalışırken yaptığı hareketler gibi düşünebilirsiniz. Onu hiç bırakmadan saatlerce kokusuna gömülü durabileceğimi düşünürken sordu.

'Dizliğin nerede senin?' parmak uçlarıma kalktığım ayağımı indirdim. Diğeri havada sallanıyordu. Bacağıma baktı. 'Niye çıkarıyorsun kızım?' diye sordu. 

'Üstümü değiştiriyordum.' dedim kollarımı boynundan yavaşça indirirken omuzlarında durmuştu ellerim. Tekrar parmak ucumda yükselip yanağına ulaştırdım dudaklarımı. 

Gülümseyerek konuştu 'Rica ederim.' Gülüşüne diktiğim gözlerimi hiç ayıramayacak gibi hissediyordum. Aptal gibi sırıtmaya başlamıştım yine. Teşekkür ediş şeklimi unutmamıştı.

'Otur şurada.' dediğinde beni ne ara koltuğa getirdiğini anlayamamış şaşkın gözlerimle ona bakıyordum. Ardından kalkıp odama gitti ve elinde dizliğimle geri döndü.

Diz üstüne çöküp bacağımı havaya kaldırdı. Kırılmasından korktuğu camdan bir bibloymuşum gibi hareket ediyordu. Dudaklarını dizime değdirdiğinde vücuduma şimşekler çakıyor gibi bir etki bırakmıştı üstümde. Öptüğü yeri baş parmağıyla siler gibi okşadıktan sonra dizliği yerleştirmişti dizime. 

Yüzünü bana doğru yukarı kaldırdığında ağzım açık yüzüne baktığımı görmüş, ağzının kenarı kıvrılmıştı yukarı doğru. Nefesimin hızlandığını, kalbimin yerinden çıkmak istercesine çırpındığını farketmişti. Yüzü ciddileştiğinde ellerimi yanaklarına koymuştum. Sakallarında gezinen parmaklarım durmuş sıkıca tutmuştu yüzünü. 

Daha fazla dayanamayacağımızı anlamıştık ikimiz de. Yüzünü kendime çekerken bana yardımcı olduğunda ortada buluşmuştuk. Dudaklarımız, sonunda buluşmuştu. 

Birbirimizin nefesini ister gibi derin bir nefes almıştık önce. Ardından usulca öpmeye başladık birbirimizi. Ağır hareketlerle üzerime eğilip sırtımın koltukla buluşmasını sağlamıştı sırtımdaki eliyle. Bir eli kafamın yanında koltuktan destek alıyorken, sırtımdaki eli saçımı yüzümden çekmek için gelmişti.

Yüzünü tutan ellerim geniş boynunda, ardından geniş omuzlarında gezinmeye başlamıştı. Elini belime atıp beni koltuğa düzgün bir şekilde yatırmış ve üstümde yerini almıştı. Karnıma giren krampların ona da girdiğinden emindim. 

Dudakları çeneme ardından boynuma indiğinde kafamı zevkle geriye atmış ona geniş bir alan yaratmıştım. Ellerimi saçlarına çıkarıp kafasını tutmuştum. Bir kişi olmak istercesine yakındı vücutlarımız.

'Barış!' 

Ağzımdan kaçırdığım yüksek sesli inlemeyle duraksamıştı. Kararmış gözlerini gözlerime çıkardığında bu hareketimle Barış'da kayışların koptuğunu anlamıştım. Öncekinden çok daha sert bir şekilde tekrar dudağıma yapıştığında bir bacağımı beline dolamış onu kendime çekmiştim. Tamamen sarmalanmış vücudum, hissettiğim şişlikle keyifle kıvranmaya başlamıştı Barış'ın altında.

Göğsüm dolup taşacak gibiydi. İçimde bir şeyler patlıyor gibi hissediyordum. Boğazından gelen inlemeyle karışık hırıltıyı duyduğumda gözüm dönmüş gibi elimi kemerine atmış ve kendime çekmiştim onu iyice. Diğer bacağımı da beline doladığımda tamamen bıraktı vücudunu üstüme. 

Tanrım biliyorum şu an seninle konuşmak için hiç doğru bir zaman değil ama, teşekkür ederim. Onu karşıma çıkardığın için sana minnettarım.


˚ʚ♡ɞ˚

siz kafayı yediniz mi ben yedim çünkü

öptm hepinizi  ◡̈

💗








VAGANOVA  🦢 barış alperHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin