mızmız

880 60 22
                                    


Kazanın üstünden neredeyse bir ay geçmişti. Günlerim çoğunlukla evde, fizik tedavide ya da Barış'ın zoruyla evin yakınlarında dolaşarak geçiyordu. Tabii sizin merak ettiğiniz bu değil..

O gün Barış'la tüm gün evden çıkmadık. Ertesi gün de.. Ve sonraki gün de.. Fakat pazartesi geldiğinde Barış gitmek zorunda kalmıştı. Birlikte geçirdiğimiz bu hafta sonu gerçekten ne kadar 'birlikte' geçirilebilirse o kadar birlikte geçmişti.. Birbirimizle görüşemediğimiz yoğun bir haftanın ardından yine bir hafta sonu gelirken içimde bir kelebek kolonisi savaş veriyordu.

Cuma akşamı onunla yemeğe çıkmak için sözleşmiştik. Dolabımın karşısında yere oturmuş dakikalardır yeri izliyordum. Çok ama çok heyecanlıydım. Geçirdiğimiz dünyanın en güzel haftasonundan sonra birbirimizi hiç görmemiştik. Aramızın garipleşeceğini düşünüp duruyordum. Ona nasıl davranmam gerektiğini bilemiyordum. 

Artık hazırlanmam gerektiğini düşünerek kalkıp dolabımı karıştırmaya başladım. Sanki onunla kör randevuya çıkacakmışım da ilk izlenim bırakmam gerekiyormuş gibi hiçbir şeyi beğenemiyordum.

'Off bunların hiçbiri olmaz.' Kendi kendime söylenirken telefonuma gelen bildirime bakmak için yatağımdaki telefonun yanına oturdum ve bildirime tıkladım. Mesaj atan Barıştı.

Yirmi dakikaya oradayım.

'Hayır hayır hayır hayır.' cevap bile vermeden fırlattığım telefonumla dolabıma koştum yine. Bir elbise çıkarıp giydim (medya). Hiçbir şey için vakit yoktu. Saçımı makyajımı toparlayana kadar gelmişti bile. Bileklerime takıları geçirerek kapıya ilerlemiştim hızla. Kapının önüne geldiğimde ellerimi vücudumda gezdirerek üstümü düzeltmiş derin bir nefes vermiş ardından kapıyı açmıştım.

Elinde yine bir buket zambakla bekliyordu kapımda. Üstünde göğsünü iliklemediği salaş bir gömlek vardı. Onu süzmeyi bitirdiğimde, onun hala beni süzen gözlerine bakarak 'Hoşgeldin.' dedim. Gözlerin içi nasıl güler bilmiyorum ama, benimkilerin gülüyor olabileceğini düşündüm.

'Hoşbuldum.' dedi sonunda gözlerini yüzüme çıkarabildiğinde. Alık bakıyordu. Elindekileri uzatırken konuşmasına fırsat vermeden 'Teşekkür ederim.' dedim gülümseyerek elinden alarak. 

'Teşekkürü artık böyle mi ediyorsun?' diye sordu alık bakışları yerini hınzır bakışlara bırakırken, sırıtıyordu.

'Ah doğru ya!' 

Bir elim aramızda buketimi tutarken diğerini omzuna çıkarıp destek alarak yükselmiş ve yanağına bir öpücük kondurmuştum. Geri çekilecekken belimden kendine çekip dudaklarımızı birleştirmişti. Kısa bir öpücükten sonra ağzımın içine doğru konuştu. 'Giyin hadi bekliyorum.'

Geri çekilip çattığım kaşlarımda konuştum. 'Hazırım zaten. Olmamış mı ki?' dedim üzerime bakınırken. 

'Olmuş da.. Çok güzel olmuş.' bakışlarımı yumuşatıp mızmızlanan Barış'a bakmaya başladım.

'Off. Çıkalım o zaman hadi.' derken elini uzatmış tutmamı bekliyordu. Gülümseyip elimdeki buketi bırakıp çantamı almış hızla elini tutmuştum. Ben çıktığımız kapıyı kilitlerken kendi kendine söylenir gibi konuşuyordu.

'Bir ara hatırlat alışverişe gidelim. Küçülmüş kıyafetlerini giyiyorsun.' Duyduğumla patlatmıştım kahkahayı. Gülen yüzüme bakınca dudakları kıvrılmıştı yukarı. 

'Olur suratsız bebek çıkarız.' dedim kıkırdayarak. 

Asansöre bindiğimizde otopark katına bastığını görüp konuştum. 

VAGANOVA  🦢 barış alperHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin