(As much as my heart flutters, I'm worried)
🌙
"Bir şeyin var mı, omega?" diyen Jungkook'un ona uzanmış eline bakakaldı Jimin.
Omega mı? Gerçekten Jimin'e omega diye mi seslenecekti? Sanki onca yıl yedikleri içtikleri beraber gitmemiş gibi, çocukluklarının en güzel yıllarını beraber geçirmemişler gibi. Jimin'i gerçekten hatırlamıyordu alfa.
Acıttı. Hem de çok acıttı canını. Yere kapaklanmanın verdiği acıdan daha fazlaydı bu.
Hatırlamıyordu işte.
Jeon Jungkook, Jimin'in yalnız geçirdiği günleri varlığıyla güzelleştimiş, sıcaklaştırmışken, Jimin alfa için hiçbir şey ifade etmemişti demek ki.
Geçirdikleri vakit sadece omega için değerliydi. Sadece Jimin onu olduklarından yakın görmüştü, alfa için o büyük ihtimalle sıradan bir tanıdıktan fazlası asla olmamıştı.
Canı çok acıyordu. Ama yaban domuzundan değildi. Dolan gözlerinin karanlıktan dolayı saklanacağını umarak, gözlerini hala cevap bekleyen şekilde ona bakan kırmızı gözlerden çekti. Uzatılan eli de görmezden geldi.
İki elini toprağa koyup yavaşça ayağa kalkarken bir yandan derin bir şekilde nefes alıyordu. Şu an ağlaması çok acınası olurdu. Karşısındaki onu hiç umursamamış, iki yıl cevapsız mektuplar yollayıp gururunu yok saymasına sebep olmuş adama daha fazla rezil olmak istemiyordu. Elinden uçan sepete doğru ilerlerken konuştu. "İyiyim, teşekkürler."
Sepeti koluna takıp arkasını döndüğünde Jungkook da uzattığı elini geri çekmişti. Bir şey söyleyecek gibi duruyordu. Ama çatık kaşlarıyla her zamanki ciddi bakışları bir süre Jimin'e sabit kalsa da, kafasını çevirdi ve sürüye giden yola doğru ilerlemeye başladı sessizce. Tanıdık gelmişti. Alfa hep sessiz biriydi zaten. Küçüklüklerinde de saatlerce tek bir kelime etmeden oturduğu olurdu. Ama şimdi şirin bulamıyordu Jimin.
Bu muydu yani? Jungkook geleli bir hafta olmuştu, Jimin'le ilk kez karşılaşmışlardı ve duyacağı tek şey buydu demek ki. Kuru bir "bir şeyin var mı?"
Gerçekten aralarındaki bağ her neyse, Jungkook eğitime gittiği gün bitmişti. Ağlamaması lazımdı. O yüzden derin bir nefes daha alıp alfayı takip ederken, yüzünü gökyüzüne çevirdi. Yıldızlar ve ay yeni batan güneşi takiben belirmeye başlamışlardı. Sakinleşmeye çalıştı.
Her yer karanlık olduğundan yürümesi zordu. Önünü zar zor görüyordu bu yüzden sadece alfaya odaklanmıştı. Gözleri de ister istemez ona gidiyordu zaten. Jimin her ne kadar kendi gururunu biraz da olsa korumak için ağzını açmamayı becerebilse de, omegası var gücüyle çam kokulu, kırmızı gözlü alfaya olan özlemlerini gidermelerini söylüyor, her detayını gözleriyle ezberlemeye çalışıyordu.
Jungkook, siyah saçlarıyla uyumlu siyah ince bir üst giymişti, eğitim ve yaşının büyüyüp olgunlaşması sayesinde olacak, zaten hep geniş olan omuzları iyice genişlemiş, üstündeki kıyafeti dar hale getirir olmuştu. Altında da tüm alfaların giydiği siyah kumaş pantolonlardan vardı. Bu saatte burada olduğuna göre o da ava gitmiş olmalıydı. Zaten pantolonunun kenarına takılmış iki tavşandan da belli oluyordu.
Büyük avları diğerleriyle gönderdikten sonra son bir kez kendi başına avlanmaya çalışmış olmalıydı. Yoksa Jimin'i bulamazdı.
Omega, alfanın orada olup onu kurtardığı için çok şanslı olduğunu biliyordu. Jungkook olmasa muhtemelen şu an biberiye uğruna bir yaban domuzuna leş olmuş olacaktı. Yine de minettar hissetmesi gerekirken üzgün hissediyordu sadece. Kokusundan saklamaya çalışsa da, becerebiliyor muydu hiçbir fikri yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serendipity | Jikook
Fanfictionİri kırmızı gözlü, inatçı ruhlu minik bir alfaydı Jungkook. Şirindi. O zaman ona yiyecekmiş gibi bakan bu sert gözler kimindi? omegaverse