(Our happiness was meant to be)
🌙
Jungkook. Yine. Şeftali yiyordu.
Jimin çatık kaşlarını ve sinirli bakışlarını alfaya çevirse de, karşısındakinin umrunda değil gibiydi. Gözleri buluştuğunda sadece omegaya gülümsemiş, tekrardan devam etmişti yemeye.
Herkes. Onlara. Bakıyordu.
Derin bir nefes aldı omega. Ardından endişeli gözlerle ona bakan arkadaşına dönerken yemeğini yere bıraktı ve konuştu. "Ben gidiyorum."
Hoseok'un elini kendi bileğinde hissedince, betaya döndü. "Takma insanları Jimin, yemeğini bitir öyle git."
Omega o kadar sinirliydi ki eli titriyordu. Ona bakan ve hareketlerini gözlemleyen insanların ağırlığı da üstünde boğuyordu. "Sonra görüşürüz."
Yine aynı dün geceki gibi kaçar gibi merkezden uzaklaşırken derin nefesler almaya çalışıyordu. Daha dün alfayı uyarmıştı. Yapmamasını söylemişti. Tehdit bile etmişti ama Jeon Jungkook aynı umursamazlıkla, aynı düşüncesizlikle Jimin'i izleyerek şeftali yemeye ve insanların aralarındaki ilişkiyi yanlış anlamalarına sebep olmaya devam ediyordu.
Ama Jimin'in tehditi de boş değildi. Şimdi ne yapacağını biliyordu.
Jungkook'un şeftalilerini çalacaktı.
Alfanın daha fazla kafasını karıştırmasına ve onunla oyunlar oynamasına izin vermeyecekti. Belki Jungkook sadece Jimin'le dalga geçmek istiyordu, belki o da Hanbin gibi sadece cinsellik olarak görüyordu ama her türlü kabul etmeyecekti.
Şeftali mevsimi bile değildi. Alfanın nereden bu meyveleri bulduğunu anlayamadığından sabah merakına yenik düşük mutfağa gitmişti. Mutfakta çalışan arkadaşı, alfanın meyveleri yakınlarındaki arkadaşı olan Min Sürüsü'nün varisinden istettiğini, hatta diğer sürüde bile olmadığını, ellerindeki son şeftalileri gönderdiğini öğrenmişti. Şimdi bu bilgi çok işine yarıyordu. Çünkü bu demekti ki, ellerindekileri çalarsa, başka şeftali olmazdı.
Ve Jimin de akşam yemeklerini üstünde tüm sürünün gözleri olmadan yiyebilirdi.
Jungkook, meyveler bozulmasın diye mutfaktaki soğuk odalardan birine kilitli bir kutu içinde koydurmuştu. Şimdi akşam yemeği de servis edildiği için, mutfak nispeten daha boş olurdu. Adımlarını oraya çevirirken önüne bakarak yürüyordu sadece. Hafif bir esinti yüzünü yalıyor, her gün giydiği Şifacı kıyafetlerinin tülleri de arkasından uçuşuyordu.
Birkaç mumla aydınlatılmış, genişçe mutfağın kapısını aralamak için uzandığında, gerilmişti şimdi. Her ne kadar Jungkook'un suçu olsa da yapacağı şey, sonuçta hayatında ilk kez başkasına ait bir şeyi çalacaktı. Derin bir nefes aldı ve kapıyı açtı.
Etrafta birkaç söndürülmemiş mumla aydınlık olan mutfak boştu. Şükür ki boştu. Ama mumlar birilerinin geri geleceğini gösteriyordu. Bu yüzden çabuk olmalıydı.
Çok değerli varise ait bir şeyi çalarken yakalanmak istemiyordu.
Soğuk odaya doğru ilerlerken, kapısında kilit olmamasını umdu. Bazen kilitli bırakıyorlardı. Ama bu gece açıktı. Kendi kendine gülümsedi. Tanrı dualarının bazılarını duyuyordu demek ki.
Arkadaşı nerede saklandığını söylemişti şeftalilerin, ama soğuk odada nerede olduklarını söylememişti. İçeri girince omuzlarını dikleştirdi ve saçını topladı.
Bu saçmalık bugün bitecekti.
🍃
"Ne ne ne ne?! Ne yaptım dedin?" derken Hoseok şimdi Jimin'in evindeki masada oturmuş, arkadaşının önüne koyduğu yirmiye yakın şeftaliye ağzı açık bir şekilde bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Serendipity | Jikook
Fanfictionİri kırmızı gözlü, inatçı ruhlu minik bir alfaydı Jungkook. Şirindi. O zaman ona yiyecekmiş gibi bakan bu sert gözler kimindi? omegaverse