¹⁷

404 107 109
                                    

(You're my penicillin, saving me, saving me)

🌙

"Hediyelerin hepsi senin. Ben de seninim. Eğer kabul edersen."

Gözleri önündeki adamdan ayrılamazken, yanlarındaki Seokjin ve Namjoon'un da kaybolduğunu yeni fark ediyordu Jimin. Dünyasının üstüne çökmeye başladığını da. Yanağındaki ele uzandı ve kendi parmakları arasında tuttu.

"Neden?"

Jungkook, şimdi gözlerinde ilk kez yumuşak bir bakışla ona bakıyordu. Bu sefer oyun yoktu, iletişimsizlik yoktu. Sadece kalbinden geçenler vardı ikisinin de.

İnsanların bakışlarını ortadaki yemekten ve ateşten ayırıp üstlerine çekmekten korktuğundan dolayı Jungkook'u elinden sıkı sıkı tutup yeterince ıssız gördüğü çimenliklerin içine sürüklüyordu şimdi. Kulaklarındaki çınlamayı görmezden gelerek. Elindeki diğer elin sıcaklığını da. Yeterince uzaklaştıklarını düşününce arkasını döndü ve bakışlarını alfaya çevirdi tekrardan. Sorusunu yineledi. "Neden, geldiğinden beri benimle konuşmayan, hiçbir açıklama yapmadan hayatımdan sertçe çıkan sen, birden bana hediyeler bıraktın? Hem de hiçbir şey demeden? Benimle ilgilendiğini nereden bilecektim?"

Mutlu olması gerekiyordu. Bunu istememiş miydi zaten? Her gece Jungkook'un Seokjin'e bıraktığı hediyeleri içeri çekerken, ona gelmiş olmasını ummamış mıydı? Ama şimdi niye boğazında bir yumru oluşmuştu? Alfanın karanlıkta bile parlayan endişeli gözlerine bakarken kafasında hiçbir şey mantıklı gitmiyordu.

Jungkook, kafasını iki yana sallayarak tekrardan omegaya yaklaştı. "Hediyelerimin sana olduğu belli sanıyordum. İlgimin de. Senden başka kim olacaktı? Hep sendin."

Jimin alfanın sözleri karşısında alt dudağını ısırdı. Ağlamasının daha da şiddetlenmesine engel oluyordu. Jungkook ise cüssesinden beklenmeyecek derecede nazikti şu an. Jimin'in düşen gözyaşlarını kendi parmak ucuyla almaya devam ediyordu. Etrafındaki sessizleşmiş çam kokusundan ve alfanın endişeyle çatılmış kaşlarından onun da etkilendiğini görebiliyordu omega. "Hep bendim?"

Jungkook omeganın ellerini kendi ellerinin arasına alıp yukarı doğru çekti ve dudaklarına götürdü. Minik bir öpücük bırakırken, kafasıyla onaylıyordu Jimin'i aynı zamanda.

Jimin bu kadar kolay pes etmemesi gerektiğini biliyordu ama kalbi şimdi sonunda olanların anlamını kavramış olacak, kafesinden çıkacakmışcasına atmaya başlamış, ellerini dudaklarında tutan bu adamın yalvarır bakışlarına inanmaya başlamıştı.

Daha anlamadığı çok şey vardı ama. Bu kadar basit değildi bu son yıllar. Ellerini geri çekerken sert duruşunu korumaya çalışıyordu. Kaşlarını çatarken tekrar konuştu. "Peki mektuplar? Bir tane mektup bile göndermedin. Tek bir tane."

İki yıl boyunca her sabah postaneye büyük bir heyecanla gitmiş küçüklük hali, gözünün önünden gitmiyordu. Jungkook'la ilgili tek bir kelime bile duymak için cevap alamasa da vazgeçmeyişini de.

Çok mutluydu. Jungkook'un alfası Jimin'i onunla mühürlenmek isteyecek kadar değerli gördüğü için omegası gerçekten çok mutluydu. Sanki yıllardır kokladığı temiz hava ciğerlerine ilk kez ulaşmış gibi hissediyordu. Parmaklarının uçlarından saç tellerine kadar titriyordu mutluluktan. Ama omegasının aksine kalbi... Kalbi alfa Jungkook'tan önce arkadaşı olan Jungkook'a çok kırılmıştı.

Alfanın mektupların lafının geçmesi üzerine Jimin'e bakan gözleri yere çevrilmişti şimdi. Tek elini ensesine götürürken konuştu. "Onu da açıklayacağım. Bana biraz süre ver."

Serendipity | JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin