Her günün sonu vardır. Aynı her mutlu şeyin sonu olduğu gibi. Dün akşam çok güzel geçmişti. Sabaha kadar ve sabahta buna dahildi. Lâkin unuttuğumuz birşey vardı. Her güzel günün sonunda güneş gider, yerini devasa bir karanlığa bırakırdı. Şuan tam olarak öyle hissediyordum.
Gökalp'in dedikleriyle Melisa ve benimde tedirginliğim şâha kalktı. Özge neredeydi ? Özge'ye ne olmuştu ? Telefonu neden meşguldü ? Beynimde binlerce soru vardı. Eğer normal bir şehirde yaşasak bu kadar endişe etmezdim lâkin Hakkari gibi bir yerde yaşıyorduk.
"Dilhun ! Beni duyuyor musun ? Cevap ver !" sesi ile üzerime yığılmış şok etkisinden biraz da olsa çıktım. "Gökalp... Özge, Ekin'in yanında değilse ?" dedim soru sorarcasına.
"Bilmiyorum, güzelim ama merak etme bulacağız. Ekin şimdi askeriyeye geçiyor. Bende hemen geçip, telefon sinyallerine bakacağız." dedi tek umudum olan sözleriyle.
"Hazırlanıp bizde geliyoruz." dediğim gibi dış kapıya yürüdüm." Dilhun, sakın ! Evden çıkmayın. Yabancı birisi gelirse de kapıyı sakın açmayın. Benden haber bekle" diyerek beni durdurdu Gökalp. Hayır, oraya gitmek istiyorum
Zaten normalde de sinirli bir kişiliğe sahip olduğum için bütün benim moralimi bozan duygularım sinire dönüşürdü. Endişeli hâlim kalbime gömüldü ve gözlerimi bir alev kapladı. Sinir; benim tek kalkanımdı. Eğer sinirim de olmasa ben yıkılırdım. Sinir zırhımı büründüğümde ise gözlerim hiçbirşey görmüyordu. Şuan da böyle olmalıydı.
Gökalp'e çemkiremezdim çünkü o da haklıydı. Evden çıkmamamız şuan için en güvenlisiydi. Fakat evde de duracak sabır bende yoktu. Sabırımı sınayacaktım anlaşılan. Lâkin hâla sinirim geçmemişti. Sol gözüm seğirirken telefonu dudaklarımdan uzaklaştırdım ve diğer elimi yumruk yapıp ısırdım. Sonrasında ise gırtlağımı yırtmak istercesine çığlık attım. Sakinleşmem için önce gürlemeliydim.
"Kelebek, sakın evden çıkma ve benden haber bekle !" diyen emir verircesine sesine karşılık sinirimin geçmesi üzerine üzerime çöken hüzünü sesime de yansıtarak "Göku, hayat dostumu bul..." dedim ve telefonu kapattım. Melisa'nın stres dolu bakışları bana döndüğünde dudaklarımın büzülmesine engel olamadım. Gözlerim şelale gibi akmaya başlayınca Melisa'da yanıma gelip beni kanatları altına aldı.
"Dilhun, sakin ol. Koskoca bordo bereliler onlar. 1 saate kalmaz bulurlar Özge'yi" dedi öyle olacağına kendini inandırmak isteyen Melisa. Haklıydı. Özge'nin kapı gibi bordo bere sevgilisi vardı. Bulurdu tabii. Şuan tek umudum Ekin ve Gökalp'ti.
Kendimi toparlamak istercesine derin nefesler alıp, verdim. İkimizde küçük adımlarla salona ilerledik. Ben bir koltuğa, Melisa bir koltuğa kendini bıraktı. İkimizde de boyumuzu aşan bir pişmanlık vardı. İkimiz de dün odasından çıkmadığı için Özge'yi görememiştik bile. Benim odada yaptıklarım âşikardı. Melisa'da büyük ihtimalle kitap falan okuyordu o sırada. Açıkçası ikimizde kendimizi kaptırmıştık.
Dirseklerimi bacaklarıma yaslayıp, kafamı da ellerimin arasına aldım." Benim suçum." dedim suçluluk duygusu altında ezilirken. Ellerimle kafama vurdum 2 kere." Ben kendimi kaptırdım, Özge'yi unuttum. Tek bir mesajına güvenip aramadım, sormadım." dedim ağlamaklı sesimle.
"Saçmalama, Dilhun !" diyen Melisa'dan ilk defa böyle keskin bir ton duymuştum. Şuan anlıyorum ki Melisa isteyince fazlasıyla otoriter olabiliyordu.
Aradan geçen tahminen 10 dakika sonra telefonumun çalması ile kendimi sorgulamam yarıda bölünmüştü. Gökalp'in aradığını gördüğümde ise kalbim sıkıştı. Beklemeden aldım ve aramayı açtım.
"Gökalp, noldu ? Neredeymiş ? İyi mi ?" diyerek yığdırma yaptığım sorularıma karşı Gökalp'ten derin bir nefes yükseldi. İşittiğim sıkıntı nefesi ile göğsüm sıkıştı. "Gökalp ?"