3/7/2006
DİLHUN
Olacak herşeyden habersiz bir günün sabahına uyanmıştım . Artık hayatımın eskisi gibi olmayacağını daha bilmiyordum fakat bir saat sonra acı gerçeklerin hepsi bir baraj misali bir anda üstüme düştüğünde anlayacaktım.Ben Dilhun Canhıraş ve hikayem daha yeni başlıyor...
Annemin " Dilhun hala kalkmadın mı" bağrışı ile uyanmıştım." Kalktııım" diye cevapladım. Daha gözümü açmadım
Tam olarak 2 yıl önce lojmana Leyla teyze yani Akkurt ailesi taşınmıştı. Annem ve babam aslında akkurt ailesi ile önceden çok sıkça görüşüyorlarmış. Leyla teyzenin kocası Yusuf amca'da aynı babam gibi askermiş. Babam ile kendisinin çok yakın dost olduklarını ve aynı timde çalıştıklarını öğrenmiştim. Fakat sonra Yusuf amca'nın taini çıktıkları için bizim şehrimizden yani Hakkari'den taşınıp Ankara'ya gittiklerini öğrendim . Babamla kendisi bazen konuşuyordu fakat hiç dikkatimi çekmemişti. Leyla teyzeyle annem kız kardeş gibilerdi çoğu zaman telefonda konuşuyorlardı fakat aynı şekilde benim yine dikkatimi çekmediği için pek üstğnde durmamıştım . Ta ki onlar Ankara'dan , Hakkari'ye taşınıp bizim lojmana gelene kadar.
Yusuf amca'nın aynı babam gibi iri bir cüssesi vardı. Geniş omuzları ve upuzun boyunuda geçmemeliyiz tabii. Gözleri kahverengiydi. Hemde çok koyu bir kahverengi. Sanki öldürdüğü her bir kişide gözleri biraz daha kararmıştı. Leyla teyze ise kocasına hiç benzemiyordu. Küçük cüssesi,kısa boylu,uzun siyah saçlı bir kadındı. Ama kendisinde en dikkat çeken özzellik ise mavi gözleriydi. Buraya gelmelerinden 2 yıl geçmesine rağmen gözlerinin hangi mavi olduğunu daha bir türlü anlayamamıştım. Çok değişikti . Açık mavi gibiydi fakat bir o kadarda gece mavisi. Ve son olarakta oğlu Gökalp. Gökalp, 10 yaşındaydı ve benim artık bütün çocukluğum, geçmişimdi . Ondan ayrı geçirdiğim 1 günüm bile yoktu. Gökalp, yaşına göre bi tık daha uzundu . O kararlı bakışları,gözleri, dik omuzları aynı babasıydı. Fakat merhameti ise aynı annesi. Merhametini çok iyi kullanıyordu. Sadece bazı kişilere merhamet ediyor ve o kişilere dayanamıyordu. Bu kişilerin arasında bende vardım.
Benim ailem ise şöyleydi; babamı zaten biraz tanıyorsunuz kendisi yüzbaşı Kemal. Aynı Yusuf amca gibi iri cüssesi geniş omuzları vardı. Boyu oldukça uzundu. Siyah saçlı ve koyu kahverengi gözlü bir adamdı. Hatta babam bir keresinde " Yusufla beni gören herkes siz kardeş misiniz diye sorardı . Hatta birgün komutan bizi kardeş sandığı için bana verdiği 1 hafta boyunca bahçedeki bütün çiçekleri her sabah güzel sözler söyleyeceksin cezasını ' kardeş tek bırakılmaz Yusuf sende aynısını yapacaksın' diyerek onada ceza vermişti" demişti. Babam bunu anlatırken her zaman olduğu gibi o akşamda yusuf amca gildeydik. Her akşam ya onlar bize gelir ya da biz onlara giderdik.
Annem Umay ev hanımıydı. Kendisi kısa boyluydu. Boyu babamın omuzuna geliyordu. Kumral saçları anneme ayrı bir hava katıyordu. Ve ela gözleri... Annemin gözlerine bir kere bakan gözlerini alamazdı ela dediğime bakmayın 8 yıllık hayatım boyunca hala gözlerini tanıtırken nasıl bir kelime kullanacağımı bilemiyorum. Sanki gözlerinde her ton vardı. Sarı,kahverengi,yeşil. Gerçekten büyüleyici bir göze sahipti. Veee ben Dilhun. Boyum tam bir 8 yaş çocuğuydu ne uzun ne kısa. 8 yaşımda olmama rağmen biçimli bir vücuda sahipmişim. Yani annem öyle dedi. Saçlarım babam ve annem karışık bebek kumralıydı. Gözlerim ise tıpkı annem gibi ela. Fakakt annemin gözüne bakan bir kişi direkt ela derdi fakat benim gözlerim öyle değildi dikkatsiz biri baksa kahverengi derdi. Dikkatli bakmayan göremezdi gözlerimdeki elayı.
Annemin " Dilhun terlik geliyor ama bak " sözüyle hemen ayağa dikildim. Anne terliği fazlasıyla acıtıyordu çünkü. Bir yerlerin yiyorsa kalkma. Etrefıma baktığımda ise güneşin daha yeni doğduğunu gördüm." Anne bu saatte insan mı kalkar ya . Şafak operasyonuna mı gidiyoruz?" Diye bağırdım tuvalete giderken. Geriden ise " ben sana bir şafak operasyonu düzenleyeceğim sonun sarı torba olacak bak" sesini duyduğumda ise güldüm. Asker karısı olmak böyle bir şeydi.