TALİH KUŞUNUN ÖLÜMÜ

7 3 0
                                    

"Gökuuuu" diye cırladı Dilhun korkuyla. Karanlıktı bulunduğu yer. Bir kazan dairensiydi... Lojmandaki çocuklarla arası hiç iyi değildi. Göku gelene kadar aşağı bile inmiyordu. Şuan ise çoğu kez yaptıkları şeyi, bakkala gideceklerdi. Dilhun Gökalp'e ayak bağı olduğu için Gökalp, Dilhun'u lojmandaki bir banka oturtmuş ve üst üste " Bak, Dilhun bakkala gidip geleceğim. Buradan sakın kalkma ben gelene kadar !" diyerek uyarmıştı.

Dilhun ne kadar ona söylenen şeylere uymasa da bu inatı bir tek Gökalp'te geçiyordu. Kemal hayretler içinde izliyordu bu hareketini her seferinde. Dinlemişti Gökalp'i. Kalkmamıştı yerinden lâkin lojmandaki zorbalardan birisi gelip Dilhun'a "Dilhun biz sana kötü davrandık, özür dileriz. Gökalp gelene kadar bi gelsene benimle. Sana bir hediyem var" diyerek onu kazan dairesine götürene kadar.

Dilhun iyi niyetiyle gitmişti oraya. Karşılığı ise sipsiyah bir oda...

İçeriye girmesini sağlayıp, kapıyı kapatıp kaçmıştı çocuk. Kapı içeriden açılıyordu normalde lâkin kapıyı kilitleyip, anahtarı almışlardı. Dilhun korkuyla bir çığlık daha attı. Karanlık onu her zaman için ürkütmüştü. Geceleri düşünürken hep ya radyosu açık olurdu, ya gece lambası. Bilmiyordu ki babası bu dünyadan göçtükten sonra artan şey hem kafasındaki düşünceler hemde karanlık korkusu olacaktı...

Son 5 dakikadır hiç dinmeyen yaşları ve korkusu "KELEBEK !" sesi ile durdu. Hız kaybetmeden " Göku, buyadayım. Yaydım et !" diye bağırdı çatlamış sesiyle Dilhun. Sesi duyan Gökalp hızla kazan dairesine yöneldi. Kapıyı çekiştirerek açmaya çalışınca ağlayışını durdurmaya çalışan Dilhun "Kapıyı kilitlediley. O şişko çocukta anahtay" dedi.

"Tamam, kelebek. Sakın korkma. Anahtarı alıp, geliyorum tamam mı ?" dedi Gökalp endişeyle. Dilhun korkar diye, Dilhun'dan çok korkuyordu, endişeleniyordu. Biliyordu çünkü bu küçük kızı. Aşırı panikti. Her an korkudan ve panikten bayılabilirdi.

" GÖKU GİTME ! ÇOK KARANLIK !"

"Kelebek, eğer anahtarı almaya gitmezsem buradan çıkamazsın !" dedi Gökalp endişesinden gelen sinirle. Kapının arkasından bir hıçkırık sesi duyduğunda ise sesini pamuğu aratmayacak şekilde yumuşatarak konuşmaya yeniden başladı. "Hem söz çıkınca sana sımsıkı sarılacağım. Ama sarılmam için sadece 2 dakika beklemen gerekiyor"

Gökalp'in ona sarılması düşüncesinden cesaret alan Dilhun "Bekliyom. Hızlı ol yoksa bayılırım göyeysin " dedi mızmızlı sesiyle. Gökalp anahtarı almaya gittiği sırada ise gözyaşlarını kurutacak, ağlamasını durduracaktı. 6 yaşında olamsına rağmen sevmiyordu ağlarken görülmesini. Göku anlar, hemen dolardı kollarını ama yine de verdiği çaba büyüktü.

Dilhun'dan onay alan Gökalp yeri delmek istercesine basan adımlarını lojmanın arka bahçesine doğru çevirdi. Şişko denilen çocuk, bir teğmenin çocuğuydu. Bu yüzden rahatlıkla dövebilirdi. Zaten babası, babasından büyük bir rütbe olsa da dövecekti. Gökalp için üstünlük değil, insanlık vardı. Gerekirse orgeneral'in oğlu olsun yine döverdi. Sonuçta bunu babasının rütbesine dayanarak yapmıyordu. İnsanlığa dayanarak yapıyordu.

"Kimde benim kelebeğimi korkusuyla baş başa bıracak cesaret varmış !" diyerek ilerledi arka bahçeye. Köşeyi döndüğünde ise gördüğü şişkoya doğru ilerledi." Anahtarı ver !" dedi lafı uzatmadan. Sevmezdi çok konuşmayı. Her zaman net olurdu.

"Niye vereyim ?" dedi geniş geniş zorba.

"Ağzının yüzünün çok dağılmaması için olabilir mesela" dedi çatık kaşlarıyla Gökalp.

"Sen mi dağıtacaksın ? Ha- ha komikmiş "

"Uzatmada ver ! Kelebek korkacak, hadi !" diye kükredi Gökalp. Tek düşündüğü kelebeğinin korkmamasıydı. Rahatça konuşmaya devam etti oturudğu yerden, çocuk "Amma da korkakmış kelebeğin. Hem o değil kelebek, hamam böceği bile olamaz" Gözünde eşi benzeri olmayan kelebeği kim ne cüretle laf ederdi ? Elleri kızarmaya başlayan Gökalp vakit kaybetmeden rahatça oturan çocuğun üzerine yürüdü. Önünde durduğu an ise yumruklarından birisi hızla karnına geçti. Acı ile inleyen çocuk, ellerini karnına götürdü.

CANHIRAŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin