bölüm 2
bu yüzden iyi bir cadının hak ettiği tek kader ölümdür.polis karakolu, seonghwa / mingi 02.18
karakolu dolduran liselilere bakıyor seonghwa. neredeyse hepsi ağlıyor, ayakta zor duracak kadar sarhoş olsalar bile neler olduğunu anlayabilecek kadar ayılmış zihinleri. kendisi ise yunho ve mingi ile sorgu sırasının kendilerine gelmesini bekliyor. san çoktan sorguya alındı.
"bir çocuğu onlarca kişinin arasında öldürüp kanıtları yok etmek için evi yakan biri ya paniklemiş bir aptaldır ya da suçunu başarıyla planlayıp yöneten, alanında gerçekten uzman olan biri. "
memurların konuştukları ilgisini çekmek için yeterli, başını kaldırıp onlara dönüyor.
"seks kasedi hakkında ne düşünüyorsun?"
"yani, belli bence. bir seks kasedi ve üst kattan alt kata düşerek boynunu kıran bir çocuk. aldatıldığını görüp sinirlenen bir sevgili ya da seks kasetinin yayınlanmasına sinirlenen biri merdiven korkuluklarından aşağı itmiştir. "
kaşları çatılıyor, seks kasedini kendi gözleriyle görmedi, elindeki 2. kahve bardağını bitirene kadar ayılamamıştı bile. wooyoung partide miydi?
yunho ile mingi'ye çeviriyor kafasını. onlar kendisi kadar sarhoş değillerdi, hatta yunho olay yaşanana kadar içmemişti. şimdiyse başını mingi'nin omzuna yaslamış, gençleri sakinleştirmeye çalışırken savaş alanına dönmüş karakolu izliyordu bulundukları yerden.
mingi, yunho'nun saçlarını okşarken 4 saat içinde yaşadıkları her şeyi yeniden gözden geçiriyordu. evet, onun tek odağı yunho'ydu ve gözleriyle görene kadar birinin öldüğünü bile anlamamıştı. ta ki seonghwa, ikisini de ayağa kaldırıp "yanık kokusu geliyor" diyene kadar. bunu ayık sayılabilecek kendisi yerine biraz daha içse sızacak seonghwa'nın yapması onu biraz da olsa utandırıyor tabii.
san'ın bulunduğu sorgu odasına çeviriyor kafasını. yangın, üst kattaki lavaboda başlamıştı ve san, merdivenlerin ucunda, arkadaşının cesedinin başındaydı.
seonghwa ve yunho'yu beraber dışarı gönderirken eşyalarını toparlamış ve hemen san'ı aramaya başlamıştı mingi, onu bulmayı beklediği hal ise kesinlikle bu değildi. birinin öldüğünü anca o zaman fark etmişti, san'ın donakaldığınıda.
hayatında hiç olmadığı kadar paniklemişti. san'ın belinden tutup zar zor ayağa kaldırdığını, çıkışa sürüklediğini anımsıyordu. belki de çıkışa yüklenen gençler tarafından ezilmişlerdi. hem san'da hem de kendinde morluklar vardı.
dışarı çıktıklarında seonghwa ve yunho, san'ı taşımaya yardım etmek için yanlarına koşmuştu hemen. san'ı ilk defa o halde görüyordu hepsi. gözleri kızarmış, vücudu titriyor. aldığı nefes ciğerlerini doldurmaya yetmiyor gibi görünüyordü. mingi, arkadaşını bu halde görmemek için başka birinin ölmesini dilerdi.
iç çekip başını eğdiği sırada san'ın sorgu odasının kapısı açılıyor ve san, dışarı çıkıyor. omzundaki yunho yüzünden kalkamıyor, seonghwa ise san'ı görmemiş olacak ki yere bakıyor ve elleriyle oynamaya devam ediyor.
san, önündeki gençleri iterek arkadaşlarının önünde duruyor ve hepsi anında kafasını kaldırıyor. "bunu kimin yaptığını bildiğimi söyledim ama hiçbir şey yapamazlarmış. otopsi raporu ve olay yeri incelemeden sonuç gelmeliymiş, bir siki düzgün yapamayıp uzatıyorlar. bunu kendim halledeceğim ve sizi bulaştırmak istemiyorum. "
kaşları çatılıyor hwa'nın. "sen.. jung wooyoung'u mu öldüreceksin? "
soyeon'un evi, jongho 01.42
jongho, daha da soğuyan hava ile adımlarını hızlandırıyor, evine giden patikanın bu kadar uzun olmadığına emin. belki de yavaş yürüyor dur, gidişinin aksine.
sonunda evinin tahta duvarlarını gördüğünde derin bir nefes dolduruyor ciğerlerini, koşarak ön kapıya ulaşıyor. cebindeki anahtarını çıkardığında ise ön kapı aniden açılıyor, kaşları çatılmış annesi karşılıyor onu.
"bu saatte neden dışardasın? kasaba içinde değiliz biz jongho, gece orman ne kadar tehlikeli haberin var mı? ne kadar endişelendim senin için? "
annesi, her sinirlendiğinde olduğu gibi tüm cümlelerini nefessiz söylemiş, jongho'nun söyleyecek bir şeyleri varsa ağzına tıkarak susturmuştu.
jongho yutkunarak kollarını annesinin beline doladı. evet, ormanın gece ne kadar tehlikeli olabileceğini deneyimlemişti ama bir yanı, yarın akşamı iple çekiyordu.
"özür dilerim anne, yaralı bir hayvan görünce kaderine terk etmek istemedim. "
soyeon iç çekerek oğlunu göğsüne bastırıyor. onu bırakmadan içeri çekiyor ve etrafa son bir kez bakıp kapıyı arkalarından kapatıyor.
"bir dahakine hayvanı eve getir, tamam mı? "
jongho cevap veremeden annesinin telefonu çalıyor. kadın, çatılan kaşları ile oğlunun alnını öpüyor, ardından telefonu kulağına götürüyor.
jongho sessizce annesinin konuşmasını beklerken daha da sokuluyor. duyduğu kelimeler ise yüzünü hayalet görmüş kadar beyazlatıyor.
"mezuniyet partisinde çıkan yangın tüm evi mi yakmış?"
orman patikası, wooyoung 03.12
yol boyunca titreyen ellerini durduramazken artık umursamamaya karar vermişti evine yürürken.
sadece eğlenip arkadaşlarıyla vakit geçirmek için gittiği partide katil konumuna düşmüş, aldatıldığını öğrenmiş, üstüne kendisini darp etmeye çalışan kalabalıktan zor kaçmıştı.
elbette karakola götürülmüştü. memurlar anlayış göstermiş, diğer gençlerden önce wooyoung'u sorgulamış ve arka kapıdan karakoldan ayrılmasına izin vermişlerdi. eğer izin vermemiş olsalardı wooyoung karakolda "birilerinin" ona saldıracağından emindi. karakolun önüne yığılmış aileler de boş durmazdı elbet.
wooyoung, kimseyi öldürmemişti.
seks kasedi duvara yansıtılırken yeonjun'un sevgilisi soobin ile tanışıyor ve changbin'le dalga geçiyorlardı. yangın çıkana kadar ise onların yanından ayrılmamış, üst kata çıkmamıştı. yakın arkadaşı olmayan şahiti de vardı, dolayısıyla suçsuz olduğunun kanıtlanacağını biliyordu ancak öfkeli halkı nasıl suçsuz olduğuna inandıracağı konusunda şüpheleri vardı.
sonunda evi görüş alanına girdiğinde sertçe yutlunabiliyor wooyoung. saatler önce kaçtığı alevler, şimdi kendi evini sarmış vaziyette.
iyi bir cadının hak ettiği tek kader, ölümdür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aspera
Fanfiction"bu yüzden iyi bir cadının hak ettiği tek kader ölümdür" aspera'nın gençleri, dört gözle bekledikleri mezuniyet partilerinde bir ölüme şahit olacaklarını akıllarının ucundan bile geçirmezdi. ölen oğlanın kasabanın tek büyücüsü jung wooyoung'un berba...