[14]

27 8 25
                                    

bölüm on dört
tanrı insanı yarattı, sonra da başından savdı. insan yalnızca muhtaçken tanrı dediği kaya parçalarına avuçlarını açtı.

kasaba meydanı, san/wooyoung/mingi/yunho

duydukları ile gerginliğin ele geçirmeye hazırlandığı bedenindeki tüm kasların gerilişini hissederek irkiliyor san, duyduklarını doğrulamak istercesine bir kez daha sormak istiyor. mingi'nin kafasının karışmış olmasını umarken buluyor kendini, oysaki mingi'ye aynı soruyu 2 kez daha sordu evvelinde.

“hayır, kapı vardı. ”

endişeli bakışları wooyoung'a döndüğünde yeosang'tan bahsetmek adına aralanan dudakları aklındakileri ele vermiş olacak ki wooyoung başını iki yana sallıyor hızla.

san gece yaşananları bir bir zihninden tekrar geçirirken kapıya omuz atıp durduğundan ilk kalktığında şiddetle ağrıyan omzuna götürüyor elini, bastırıyor sertçe.

hissetmiyor.

ne sabah hissettiği acıyı ne omzunu kaplayacak kadar büyük olduğunu düşündüğü morluğu.

yunho ve mingi'nin gözünde ne konuma düştüğünü fark ettikçe omzundaki elinin baskısını arttırıyor ancak ufak bir sızı dahi uğramıyor sinirlerine.

göğsü kasılıyor, gerginliği yerini paniğe bırakırken aklını kaçırıp kaçırmadığından emin olmak istercesine gözlerini yeniden wooyoung ile buluşturuyor.

yeosang oradaydı, yeosang da gördü. kapıyı yeosang ve jongho buldu. gizliyor olmalılar.

zihni aralıksız bambaşka düşünceler sıralamaya devam ederken yunho, san'ın sakinleşebilmesi adına aklına gelen ilk şeyi yaparak konuyu diğer sorularına çekmeye karar veriyor.

“yorgunluktan hayal görmüşsündür san, korkma bu kadar. ”

mingi sevgilisinin ne yapmaya çalıştığını fark edince hemencecik başını sallıyor. “hem kafan çok dolu, uyumuyorsun doğru düzgün. ilk defa yorgunluktan hayal görmüyorsun ya, endişelenme bu kadar.”

elbette demeyi başarıyor içinden, sesi çıkmıyor. san uyku sorunlarıyla çok içli dışlı olduğundan yorgunluktan hayal görmeye ve tuhaf yerlerde sızıp kalmaya pek alışkın. daha öncesinde çamaşır makinesine çamaşır doldururken, kendisine portakal suyu katarken ya da antrenman için giyinirken cansız bir beden gibi yere düşüp uyuyakaldığı zamanları anımsıyor.

o günlerde bir yerde sızıp kalana kadar hayal gördüğü olurdu. camının önünde duran siyah silüet, çamaşırları makineye doldururken onu izleyen yaşlı adam ya da san giyinirken shiber onu izlemesin diye shiber'ın kafasını diğer tarafa çeviren genç kadın: hepsi çok uzun zamandır san'laydı.

uyku sorunları yaşamaya başladığında babasının cenazesi henüz toprağa verilmişti. san küçüklüğünden beri bir şeye sarılmadan uyuyamazdı. bu nedendendir ki yeri hep anne ve babasının arasındaki o sıcak boşluk olmuştu.

babası öldükten sonra hiçbir şey hiçbir anlamda eskisi gibi olmamıştı. annesinin yanına uzandığında annesin onu kendi yatağına yollamasıyla ilk kez o gece ağlamaktan uyuyamamıştı.

sonraki gece annesinin onu yanına çağıracağını düşünmüştü. bir sonraki gece de öyle. ve bir sonraki gece de.

günlerce uyuyamaması, beraberinde birçok problemi de beraberinde getirmişti. camının önündeki siyah silüet ilk kez 4 gece boyunca uyuyamadığında ortaya çıkmıştı.

san, silüet gözüne iliştiğinde çığlık atmak istemişti ancak tek yapabildiği korkudan altına kaçırmak olmuştu.

o gece de camdaki silüete bakmaktan uyuyamamıştı. minik gözleri uykusuzluktan yanıp kapanmak için yalvarırken gözlerini 1 saniye olsun silüetin bedeninden ayırmamıştı.

asperaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin