önceki bölümün bildirimi gelmemiş, ilk ona bakabilirsiniz
bölüm on üç
kilise bize iblislerin aramızda yürüdüğünü söylüyorkasaba meydanı, san/mingi/wooyoung/yunho
wooyoung ve san eve ilerkerken saatin çoktan altıyı geçmesi, batmakta olan güneşin yerini yeni aya bırakmasını sağlarken kasabanın meydanında olmak, wooyoung'un içten içe gerilmesine sebebiyet vermişti.
taehyun olayından sonra birçok kişinin kendisine cephe aldığını bilerekten bu meydana adımını ilk kez atıyordu belki ama nefret gördüğünü bilerek attığı ilk adımlar değildi bunlar.
wooyoung bu gerçekle, nefret edilen olduğunu bilerek kasabaya indiğinde okuma yazmayı bile yeni öğrenmiş sayılırdı. kasabaya indiği ilk günkü heyecanını şimdi hatırlamak hayal kırıklığından başka bir şey hissettirmezdi.
halk, onun küçük bir çocuk olduğunu unutmuş, ellerinde meşalelerle peşinden ormanın girişine dek koşmuşlardı.
o gün wooyoung'un ağlamaktan nefesinin kesildiği, hıçkırıklarını bastıramayıp kriz geçirdiği ilk gündü.
ve tabii son olmadı. kasaba halkı yaş gözetmeksizin özellere karşı hep çok öfkeliydi. içlerindeki ateş, annesinin katledilişinin ardından söndü denebilirdi yine de wooyoung'un hayatının her döneminde farklı şekillerle ölüm tehtidi aldığı da su götürmez bir gerçekti.
ancak şimdi bu karanlık, ay ışığının dahi esirgendiği meydanda yürürken eskisi kadar korktuğunu söyleyemezdi.
yanında yürüyen, elini sıkı sıkı kavramış çocukluk arkadaşı onu artık her şeyden korumak istediğini belirtmek istercesine dimdik yürüyordu.
gerçi, choi san hep dimdik yürürdü. defalarca sopa yutmuş denilmiş, alay konusu olmuştu. küçüklüğünden beri basketbol oynamasının bir getirisiydi belki bu. boyu fazla uzamasa bile omurgası dimdikti.
boyunun açığını cüssesiyle kapatmış, yıllarını verdiği basketbol takımındaki yerini sağlamlaştırmıştı bu şekilde. liseye geçtiği yıl ise lisenin beden eğitimi öğretmeni jeon jungkook tarafından havada kapılmış, takımın oyun kurucusu oluvermişti.
takımdaki yerini garantiye almaktan başka bir şey düşünmeyerek yaptığı kasların şimdi işine yarayabilecek olması içten içe onu sevindirirken diğer bir yanı kullanmak zorunda kalmamayı umuyordu.
sokak lambalarının eskiliğinden ve bakımsızlığından doğru düzgün ışık saçmayışı kasabaya nadiren gelen wooyoung'u germesin diye elini sıkı sıkıya kavramış, boş meydanda yürürken aklını dolduran şüpheleri bir kereliğine kenara iterken kendinden utanmadan edememişti.
jung wooyoung'u öldürmeyi düşünmüştü.
bu düşünce zihnini kurcalarken yeni bir kayıp yaşadığından kaynayan kanının etkisi büyüktü. yinede sinirliydim diyip geçiştirmek gibi bir saçmalık yapmak yerine kendisini suçlamadan edemiyordu.
taehyun ile son zamanlarda, hatta mezuniyetlerine 2 ay kala uzaklaşmaya başlamışlardı. üstelik seks kasedini bırak, arkadaşının biriyle sikiştiğinden dahi haberi yoktu. bu, kasedi gördüğü o minicik zaman diliminde beni hiç yakını olarak görmediği için mi bunu yaptığını söyleyemedi diye düşünmesine sebep olurken de arkadaşının cansız bedeni ayak ucuna düşüvermişti.
sorgulayacak çok şeyi vardı lakin kafası sağlam değildi. çakırkeyifliğinin yanında birçok duyguyu aynı anda yaşayarak patlamış, çevresindekilere zarar vermek yerine zihninin derinliklerinde defalarca öldürdüğü wooyoung'u bu kez çıplak elleriyle boğmak için yemin etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aspera
Fanfiction"bu yüzden iyi bir cadının hak ettiği tek kader ölümdür" aspera'nın gençleri, dört gözle bekledikleri mezuniyet partilerinde bir ölüme şahit olacaklarını akıllarının ucundan bile geçirmezdi. ölen oğlanın kasabanın tek büyücüsü jung wooyoung'un berba...