[12]

18 6 34
                                    

bölüm on iki
iyi bir insan olmanın ilahiler okumak ya da mitik bir tanrıya dua etmekle alakası olmadığını anlamalısın. boynuna bir haç takıp her pazar kiliseye giderek iyi bir insan olamazsın. iyi bir insan olup olmadığın başkalarına olan davranışlarınla anlaşılır. iyi bir insanın dine ihtiyacı olmaz çünkü o doğru şeyi yaptığını içten içe çok iyi bilir

soyeon'un evi, 17.21 jongho/wooyoung/san

saat 6'ya yaklaşmışken l koltuğa yayılmış üçlünün gözleri birbirleri üzerinde geziniyor. san ve wooyoung arasındaki sorunları çözdüğü için jongho'nun rahatladığı hareketlerinden belli, yine de içinden de ses çıkmıyor. birbirlerine bakmakla yetinirlerken şimdi ne yapacaklarını düşündükleri çok açık.

san, iç çekerek başını çevirdiğinde aile fotoğraflarıyla donatılmış raf dikkatini çekiyor. ortamdaki gerginlikten birkaç adım dahi olsa uzaklaşabilmek için ayağa kalkıyor ve düşünmeden rafa ilerliyor. san'ın hareketkenmesiyle beraber iki çift göz de ona dönerken jongho, oğlanın nereye gittiğini anlamak için arkasına yaslanıyor.

san, rafın önüne ulaştığında sırasıyla çerçeveleri incelemeye başlıyor: ilk çerçevenin ev sahipliği resim muhtemelen jongho'nun bebekliğinden.  verandada otururken elinde papatya tacı tuttuğu resim oğlanın içini anlamlandıramadığı bir özlemle dolduruyor.

bakışlarını diğer çerçeveye çevirdiğinde siyah saçlı bir kadının kucağında buluyor jongho'yu. ilk fotoğrafta minik jongho'nun elindeki papatya tacı siyah saçlı kadının saçlarını süslüyor bu kez. başını yana eğiyor san.

“ablan mı vardı? ”

jongho oğlanın sorusu ile göz deviriyor, ayaklanıp oğlanın yanında bitiyor.

“ablam yok, annem o benim. ”

kaşları çatılırken başını hızla yanındaki oğlana döndürüyor san, şaşkınlığı tüm yüzüne yansımış. bu yüz ifadesi ile karşılaşmak wooyoung'un da ayaklanmasına neden oluyor.

“fazla genç görünüyor, kaç yaşında ki?”

wooyoung yanlarına ulaşırken jongho omuz silkiyor, annesiyle fotoğrafının olduğu çerçeveyi rafın gerisine itiyor diğerlerinin gözlerinden sakınmak istercesine.

san'ın yüzünde gördüğü şaşkınlık onu rahatsız ediyor, wooyoung'un eve geldiği ilk gün annesine bakışları doluyor aklına. annesinin oldukça genç olduğunun farkında, yine de o şaşkınlık dolu bakışlara katlanamıyor.

“sizi ilgilendirmez. ”

beklemedikleri şekilde sinirlenen oğlanın tersleyişi ile wooyoung san'a susması gerektiğini belirtmek istercesine omzuna uzanıyor. san, birkaç adım gerileyerek raftan uzaklaşıeken omzundaki eli kavrayıp wooyoung'u da kendine çekiyor.

jongho'nun kıpırdamadan rafın önünde kalması ikilinin de yeniden gerilmesine sebep oluyor. san, kaçmaya çalıştığı gergin ortamı peşinde sürüklediğini fark ederek iç çekebiliyor yalnızca.

aldıkları absürt derecede büyük tepki wooyoung'un kafasını karıştırmaya yeterken parmak uçlarında yükselip jongho'nun halen önünde durduğu raftaki diğer çerçeveleri görmeye çabalıyor.

eve yerleştiğinden beri soyeon onu kapı dışarı etmesin diye evi incelemediğinin ancak farkına varabiliyor. soyeon'un büyük iyiliğine karşılık evini kurcalamanın saygısızlık olacağının bilincinde olarak raflara bile bakmaması nedeniyle ilk kez görüyor çerçeveleri. tıpkı san gibi.

jongho'yu yalnız bırakmanın doğru olacağına inanarak san'ı çekiştiren wooyoung oluyor bu kez. soyeon'un eve geç döneceğini bildiğinden öfkeli bir jongho ile kalmaktansa birkaç saatliğine kasabaya inme fikri oldukça cazip görünüyor.

san karşılık göstermeden wooyoung'un peşinden evden çıktığında wooyoung kapıyı arkalarından kapatıyor ve kasabaya giden patikaya ulaşana dek ağzını bıçak açmıyor. en sonunda patikanın ortasında duruyor ve yüz yüze gelebilmek için bedenini sürüklediği oğlana çeviriyor.

“sence de çok sinirlenmedi mi? annesinin yaşını sordun altı üstü. ”

san geldikleri yolun sonunda görünen eve bir bakış atmasının ardından kafasını sallıyor. “yani, çok abarttı. kötü bir şey söylemedim ki. gerginliği dağıtmak istemiştim sadece. ”

wooyoung geldikleri eve gözlerini diktiğinde camdan gördüğü silüet ile irkilerek san'ın elini yeniden kavrıyor ve adımları birkaç dakika öncesine kıyasla daha da hızlanırken bu kez arkasına bile bakmadan yürüyor.

bu mesafeden jongho ile göz göze gelmek, onu düşündüğünden de çok ürkütüyor.

san, yeniden yürümeye başladıklarında yeniden arkasına bakarken bu kez jongho ile gözleri buluşan kendisi olduğundan wooyoung'un hızlanmış adımlarına ayak uyduruyor. wooyoung, zihnini dolduran şüpheleri paylaşabilmek adına en uygun yerin kasaba olduğunu düşünüyor jongho'nun bakışlarından sonra.

normal hızlarıyla yirmi dakikadan evvel varamayacakları kasabaya yaklaşık sekiz dakikada vardıklarında kendilerini ormanın girişindeki temizlenmiş, yeni biçilmiş çimlerin üzerine bırakıyor san. wooyoung da hemen yanıbaşına yerleşiyor.

“bir şeyler sakladığı açık. ” hâlâ yavaşlayamamış kalp atışları çarpıntıya dönerken kulaklarını dolduran kalp atışları ile elini göğsüne sıkı sıkı bastırıyor woo, cümlesini toparlayabilmek adına dudaklarını yalıyor ve bir süre sessiz kalıyor.

san, oğlanın çarpıntısını fark ettiğinde ne yapacağını bilemeyerek oğlanı göğsüne çekip sarılıyor, elleri saçlarını bulurken wooyoung geniş omuzlara yaslıyor başını.

“soyeon'la ilgili yanlış bir şeyler olmasa jongho neden bu kadar paniklesin? annesi gerçekte de genç görünüyor ama ben sanmıştım ki.. ” yeniden duraklıyor, göğsündeki eli durdurak bilmez kalbini sıkıştırmak istercesine kasılıyor. “genç gösteriyor sanmıştım ama jongho'nun bebeklik fotoğraflarında liseli kızlara benzemiyor mu sence de? ”

“jongho söyleyene kadar annesi olduğunu anlayamayacağım kadar genç görünüyordu. ”

parmaklarına dolayıp bıraktığı kabarık saçlara nefesini üflediğinde kendisine biraz daha sokulan çocuk ile dudaklarını birbirine bastırıyor, çenesini kabarık saçlara dayıyor.

“bunu araştıralım, içimden bir ses taehyun hakkında bir şeyler bulacağız diyor. ”

wooyoung'un son sözlerinin ardından aralarında başka bir konuşma geçmezken dakikalar sonra ikili dinlendikleri çimlerden kalkıyor.

san'ın evinin yolunu tutarlarken ise oturdukları çimlerin üzerindeki minik, yıpranmış kağıt parçası gözlerine ilişmiyor. ne kağıt parçası ne de üzerinde yazılanlar, ikili göremeden esen rüzgarla bambaşka bir yere savrulup gidiyor.

asperaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin