bölüm beş
kendi kendine çektirdiğin acı için merhamet bekleyemezsinnükleer santral çevresi ormanlık alan, özel mülk, yeosang 19.29
yarın yokmuşcasına koşmanın verdiği yorgunlukla dizleri tutmazken kendini alıştığı ağaçların dibine bırakıyor, yeşil saçlı. aldığı nefesler, zorlanan ciğerlerini doldurmaya yetmedikçe daha da hızlanıyor nefesleri, ağaçların arasında olsa dahi oksijen yetersiz geliyor ona. şayet kapalı bir kutuda günlerdir yaşamaya çalışırcasına yetmiyor oksijen ona.
göğsüne sarılıyor elleri, vücudunu sarmaya başlayan acı ile çığlık atma isteğini zar zor bastırıyor, soyeon'un evine çok yakın çünkü. yeniden o oğlanı peşine takmak istemiyor, en azından şimdi istemiyor.
acı dayanılmaz hale gelirken ıslığa benzeyen, acı dolu bir inilti kaçıyor dudakları arasından. aynı anda bir cümle doluyor kulaklarına;
“kurt var mı buralarda.. ”
sesin sahibinin yüzü, aklında eksiksiz canlanırken hayatı buna bağlıymışcasına doğruluyor, kalın ağaç dalından destek alarak yukarı çekiyor kıvranan vücudunu. nefesleri halen yeterli değil ciğerleri için, yinede tüm nefesini toplayarak mırıldanıyor, ufak mırıltısının choi san'ın kulaklarına ulaşacağını bilerek. “choi san, yardımına ihtiyacım var. ”
rüzgar, mırıltısını gence ulaştırdığında kendisini gencin arkasında buluyor yeşil saçlı, bir nefes kadar yakın artık oğlana. gerginlikle kasılan omuzları gördüğünde, korkudan donakaldığını anlıyor. birazdan koşarak kaçacağının bilinciyle birkaç adımda oğlanın dibinde bitiyor ve bileğini sıkıca kavrıyor.
“korkma, zarar vermem ben kimseye. ”
san'ın titreyen vücuduyla ona dönmesi için fırsat tanıyor. önce bileğindeki ele, cesaretini topladığında ise yüzüne çıkarıyor gözlerini. gördüğü yüz ise tüm gerginliğinin önüne geçecek bir duygu uyandırıyor içinde; nefret. jung wooyoung'un kuzeni.
“siktir git keşlere yardım etmiyorum ben, ot çekip ucube ucube takılıyorsunuz buralarda. ne hakkınız var milleti germeye? uyuşturucudan geberecekseniz kendi kendinize geberin. ”
oğlanın ne kadar gerildiği, 5 saniye içinde hızla arka arkaya sıraladığında yeniden anlıyor. choi san, hızlı konuşan biri değil, bunu biliyor.
“keşe benziyor muyum sence? ”
yüzü ekşiyor choi'nin. “haklısın büyücüye benziyorsun. ”
anlık olarak yüzü değişse bile hemen kendini toparlıyor yeosang. “benim büyü gücüm yok, saçmalıyorsun. ”
“saçlar tanrı vergisi herhalde? büyücü annenin eseri mi demeliyim yoksa?”
karşısındaki kısa oğlanın yüzünün yeniden gerilmesi tarifsiz bir keyif veriyor ona. “tanrıya inanmadığını biliyorum choi, ucuz laflarınla başkasını kandırırsın. ”
“yardıma muhtaç birine göre çok ukalasın, kang. ”
gözlerini kaçırıyor yeosang. “ben, sana söylemem gerekenler olduğuna inanıyorum. daha doğrusu göstermem gerekenler olduğuna. ama bunun için bana yardım etmelisin, kapıyı açmaya gücümüz, ” duraklıyor. “gücüm yetmiyor. ”
dudakları şaşkınlıkla aralanırken kaşları havalanıyor. “ne kapısı, sarhoş musun sen kang? ”
bileğindeki el, aşağı kayarak eline dolanıyor ve sıkıca kavrıyor. “göstermeme izin ver, choi. ”
san, itiraz edemeyeceğini hissediyor. hâlâ ikna olmasada onu sürükleyen oğlana karşılık verecek gücü bulamıyor o an bedeninde. korkudan elim ayağıma dolaşmış olmalı, diye geçiriyor içinde.
yeosang, onu keşlerin mağrasına yaklaştırdıkça içindeki şüphe artıyor. kesinlikle sarhoş, boşu boşuna geriyorum kendimi.
mağaranın içine girdiklerinde ise yoğun sidik ve alkol kokusu yüzünden öğürüyor anında, yeosang ise hiç etkilenmiş gibi görünmüyor.
mağranın derinliklerine ilerledikçe san'ın kaşları daha çok çatılıyor ve dandik fenerine daha sıkı sarılıyor. bu mağranın bu kadar derin olacağını tahmin bile edemezken gittikçe daralan mağra nedeniyle bugüne kadar farkına varmadığı klostrofobisinin azdığını bile hissediyor.
“geldik, işte bu kapı. ”
san, başını kaldırdığında karşılaştığı demir kapı ile duraksıyor. mağranın ucunda demir bir kapı mı?
“özel mülk bu amına koyayım. açılmaması normal değil mi? santralindir. parmaklayıp başıma dert açamam, uğraşmam gereken yeterince şey var zaten. ”
“choi-”
“san? sen misin.. ”
duyduğu tanıdık ses ile genişliyor gözleri.
“mingi? ”
kapıya atılıyor ve vuruyor sertçe, yumrukluyor.
“mingi, ne işin var orada? nasıl girdin, hassiktir napıyorsun orda? ”
“san, yardım et lütfen. buradaki insanlar garip görünüyor, lütfen.. ”
san'ın daha da panikleyerek kapıya omuz atmasını mağranın duvarına yaslanarak keyifle izliyor yeosang. kol saatine göz attığında saatin sekize geldiğini fark ederek cebindeki telefonunu çıkarıyor ve ondan mesaj beklediğini bildiği kişinin mesaj kutusuna giriyor düşünmeden.
hallettim.
bende
anında aldığı karşılık ile gülümsüyor ve telefonu yeniden cebine sokuyor. gözleri bir kez daha kapıyı zorlayan san'ı bulurken dudağını büzerek çabasını izlemeye devam ediyor.
hadi bakalım koca oğlan, arkadaşını kurtarmak istiyorsan açarsın bu kapıyı.
baba geldi sonunda
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aspera
Fanfiction"bu yüzden iyi bir cadının hak ettiği tek kader ölümdür" aspera'nın gençleri, dört gözle bekledikleri mezuniyet partilerinde bir ölüme şahit olacaklarını akıllarının ucundan bile geçirmezdi. ölen oğlanın kasabanın tek büyücüsü jung wooyoung'un berba...