yorum yaparsanız beni çok mutlu edersiniz çünkü yazarken en keyif aldığım sahnelerdeyiz
bölüm on altı
sadece ölenlerin yası tutulmaz, ölen hislerin, ölen anıların da yası tutulur.huzurevi, san/wooyoung
san ve wooyoung, duydukları üzerine karakoldan ayrılalı birkaç saat oluyor. öğle sıcağı yerini akşamın ılıklığına bırakırken hava yaz başında olduklarından pek direnemeden kararıyor.
oturdukları parkın boş oluşu şaşırtıcı gelmiyor ikiliye. birkaç hafta öncesinde gelseler, parkta oturacak yer bulamazlardı bile. lakin şimdi ebeveynler çocuklarını dışarı yollayamayacak kadar tedirgin. bu nedendendir ki sıcak havalara rağmen kasabanın lokantası ve meydana yakın parkı bomboş.
duyduklarını idrak edebilmek, hele ki anlattığı her şeye birebir şahit olmuş, olayların başrolünde sayılabilecek bir adamdan bunları dinlemek tüylerini ürpertmeye yetmişken san, zihnini kurcaladığında onu daha da rahatsız eden bir gerçeği fark ediyor: geceleri çocukları pencerelerinden izliyor.
onu izleyen silüeti anımsamıştı komiserin bu cümlesini duyduğunda. hiç yakından bakmadığı o silüete ilk defa yakından bakmayı diliyordu şimdi.
shiberın kafasını çeviren kadın ya da yaşlı adamı ara sıra görürdü. genelde gözleri uykusuzluktan yanmaya başladığında ortaya çıkar, pek uzun kalmazlardı.
ancak pencerenin önündeki silüet farklıydı. san, ne zaman kafasını pencereye çevirse o silüeti kendisine bakarken yakalardı ama uykusuzluğunun bir oyunu olduğunu düşünür, umursamazdı.
silüet yüzünden paranoyaklaştığı bir dönem olmuştu geçmişte. hatırladığı kadarıyla yerde uyuyakalıp yatağında uyandığı gün başlamıştı bu paranoyası. o an tek derdi yeniden uykuya dalmak olduğundan önemsememişti belki ama uyandığında yatağa kendi başına gelmediğine fazlasıyla emindi.
biri onu kucaklamış, yatağına getirmişti.
annesi vardiyadaydı.
o gece diğerleri yoktu, yalnızca silüet vardı. kısa bir süreliğine penceresinin önünde onu görebildiğini anımsadı.
gecelerce kendisini izleyen, evine kadar giren ve onu yatağına taşıyan kişi pederdi.
küçük çocuklara dokunan, onları manipüle eden peder.
san'ın en yakın arkadaşı hongjoong'un babası peder.
jongho'nun babası peder.
fark ettiği bu gerçek kanını doldururken istemsizce küçüklüğünü gözleri önüne getirdi. umursamadığı pencereye yaklaşmayı seçtiğini, peder ile yüz yüze geldiğini hayal etti. peder onu yatağına taşırken uyandığını, pederin ona dokunmaya başladığını düşündü.
belki de daha kötüsü. san az uyurdu ama uykuları derindi.
ona uyurken dokunulsa, uyanamazdı.
san zihnini zorladı, silüetin kaybolduğu zamanı hatırlamak adına çabaladı. bankta oturan wooyoung'un dizlerinde uzanırken zihni çok yoğundu. saçlarında gezinen narin eller bile hiddetini alabilmiş değildi.
düşündükçe aklından geçen ihtimaller zihnindeki yükü arttırırken en sonunda silüetin kaybolduğu zaman aralığının kapısını aralayabildi.
silüeti en son şimdinin havasına tezat, yağmurlu ve soğuk bir gecede görmüştü. onu gördüğü son geceye gelene kadar neler yaptığını hatırlamaya çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aspera
Fanfiction"bu yüzden iyi bir cadının hak ettiği tek kader ölümdür" aspera'nın gençleri, dört gözle bekledikleri mezuniyet partilerinde bir ölüme şahit olacaklarını akıllarının ucundan bile geçirmezdi. ölen oğlanın kasabanın tek büyücüsü jung wooyoung'un berba...