Minho'nun yüzü kendisinkinden sadece birkaç santim uzaktayken onu duvara sıkıştırdığında omurgasından yukarıya bir ürperti hissetti. Jisung'un nefesi kesildi, ellerini farkında olmadan sıkmaya başladı.
"Yanılıyorsun."
Sesi o kadar güçsüz çıktı ki Minho onun üzerinde kurduğu etkiye kendisi bile şaşırdı. Jisung istese önceden yaptığı gibi onu itip gidebilirdi. Neden hala yapmamıştı? Oysa yine aynı şeyin yaşanacağına hazırlamıştı kendini Minho.
Jisung'un kendini tamamen savunmasız bırakması içinde bunca zamandır bastırdığı duyguları uyandırıyordu. Gözleri kontrolü dışında Jisung'un dudaklarına indiğinde kalbinin hızlı atmaktan ağrımaya başladığını hissediyordu. Biraz daha yaklaştı gözlerini bir an olsun ayırmadan.
"Hiç sanmıyorum ve bunu kanıtlamaya hazırım. Kendi yöntemimle..."
Jisung'un nefesi tekrar kesildiğinde nefesi neredeyse Minho'nun nefesiyle senkronizeydi. Kalbi göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi atarken beyni teslim olması için çığlık atıyordu ama hala bir tarafı direnmeye çalışıyordu.
"Ben..." Zorlukla yutkundu. "Biz yapamayız."
Minho ellerini Jisung'un saçlarına uzatıp gözlerinin önünden nazikçe çekti ve elini Jisung'un yanaklarına götürüp okşadı. Jisung'un gözleri bu temasla büyümüştü. Tüm kontrolünü kaybediyordu. Minho'ya gözlerindeki çaresizlikle bakıp dudaklarını araladı. Ancak kendinde tek kelime edecek gücü bulamadığı için araladığı dudaklarını birbirine bastırdı.
Minho'nun parmakları yumuşak yanağını okşamayı bırakmazken gözleri tekrar gözleriyle buluştu birkaç saniyeliğine. Hemen ardından tekrar dudaklarına indi. Kendi dudaklarını diliyle ıslattı. Bu kez refleks olarak değildi.
Jisung onun dudaklarını yalamasını izlerken kendinden geçmemek için büyük çaba sarf etti. Aniden kendi dudaklarının kuruduğu hissine kapıldı. Gözleri Minho'nun gözlerine kaydı, varlığının her bir parçası onu öpmek isterken öz kontrolünü tümüyle kaybetmişti. Titrek bir nefes verip yaptığına inanamayarak aralarındaki çekim gücüne kapılıp Minho'ya yaklaştı.
Minho gözlerine inanmakta zorluk çekiyordu. Jisung gerçekten ona yaklaşmışmıydı yoksa rüya mı görüyordu? Rüya görüyorsa da uyanmak istemiyordu.
Daha fazla kendini tutamadı, gözlerini kapattı ve dudaklarını Jisung'un dudaklarıyla birleştirdi. Dudakları temas ettiği an ikisinin gözleri kapanmış ve kalp atışları birbiriyle uyumlu olarak atmaya başlamıştı. Zaman durmuş, herkes, her şey yok olmuş ve yalnız ikisi kalmış gibi hissettiler.
Minho yavaşça dudaklarını aralarken çoktan heyecan ve zevkten delirecek duruma gelmişti. Sadece dudaklarının teması bile aklını yitirmesine yetmişken Jisung'un alt dudağını dudakları arasına alıp emmeye başladı. Utanç ve tereddüt yerini adeta gerçekdışı denilebilecek bir zevke bırakmıştı.
Jisung'un beyni mantıklı düşünme yeteneğini kaybetmişti. Bu yanlıştı. Bunu yapmamalıydılar ama o an bunu umursamadı. Düşünebildiği tek şey alt dudağını inanılmaz bir yavaşlıkla emmeye devam eden Minho'ydu.
Jisung'un vücudu daha fazlası için yalvarırken kendini dizginlemeye çalışıyordu. Minho geri çekilince afalladı. Neden şimdi durmuştu? Daha fazlasına, hem de çok daha fazlasına ihtiyacı vardı ama bunu dile getirecek cesareti yoktu.
Minho sırıtırken ellerini Jisung'un ince beline sarıp kendine çekti. Beli oldukça hassas olan Jisung inlememek için dudaklarını ısırmak zorunda kaldı.
Yanaklarının al al olduğunu, nefes nefese kaldığını ve heyecandan titrediğini düşünmemeye çalışarak ellerini Minho'nun boynuna sardı. Bu hareketin Minho'ya karşı teslim olduğunun somut bir kanıtı olması utançtan yerin dibine girmek istemesine sebep olsa da vucüdunun konuşmasına izin verdi. Bir kez olsun yarın ne olacağını düşünmek istemiyordu. Şu an istediği tek bir şey vardı, Minho'nun kızarmaya başlamış dudaklarını bayılana kadar öpmek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son of priest ☆ minsung
FanfictionBaşrahibin oğlu ve tek varisi Lee Minho'nun bir idam mahkumu olan Han Jisung'a aşkını konu alan bir kurgudur.