Sweater Weather'ı çoğu kişi biliyordur ama bu bölüme başlamadan önce bir kez daha dinlerseniz çok mutlu olurum.
Jisung ve Minho'nun okuldan çıkmasının ardından yalnızca birkaç dakika geçmişti. Gökyüzü kızıla çalarken hava gittikçe soğuyordu. Islak bir toprak patikadan ilerliyorlardı, yer yer çimenlikler olsa da üzerinde bulundukları kara parçasının çoğunluğu kuraktı. Mezarlık solda kalırken sağa saptılar. Çamurlu yerlere basmamaya özen gösteriyorlardı.
Okul arkalarında kalırken adımları oldukça aceleciydi. Jisung kendisine büyük gelen şapkanın sürekli başından kayıp düşmesine rağmen yavaşlamak bir yana sinirini hızını artırarak çıkardı.
"Jisung yavaşla." Nefes nefese kalmışken eğilip ellerini diz kapakları üzerinde dinlendirdi. Zorlukla solurken kalbi kulaklarında atıyor gibiydi.
Arkasına dönen Jisung'un gözleri Minho'yu süzerken elleri şapkasını düzeltmekle meşguldu. Birkaç adım yaklaştı. "Az kaldı,dayan."
"Jeongin'i ne kadar özlediğini şimdi daha iyi anlıyorum." Kesik nefesleri arasında zar zor konuşabildi. Doğrulup Jisung'un elini kavradı ve daha yavaş bir tempoda yürümeye devam ettiler.
"Ne kadar özledim bir bilsen, onu evde göremezsem çıldırırım." Aklına kötü bir şey getirmemek için zihnini yalnızca bir an önce doğup büyüdüğü eve ulaşmakla meşgul etmeye çalıştı. İçinden bildiği tüm duaları okudu.
Minho parmaklarını daha sıkı kenetlerken eğilip eline küçük bir öpücük kondurdu. "İyi olduğuna eminim." Sesi o kadar içten ve samimi çıktı ki Jisung'un huzursuzluğu bir nebze olsun azaldı.
O lanet kasabaya yaklaştıkça Minho'nun içi gidiyordu. Her adımda ayrılık vaktinin yaklaştığını hissederken olabildiğince yavaşlamaya çalışıyordu. Onun aksine Jisung bir an önce evine varmak istiyordu.
Yollarda tek tük insan vardı, herkes kendi halinde görünüyordu. Günün bu saatinde çoğu insan evinde ailesiyle akşam yemeği yerdi bu yüzden sokaklar oldukça tenhaydı.
Jisung'un kalbi tanıdık ev görüş açısına girerken hiç olmadığı kadar hızlı atıyordu. Bu topraklara ayak basalı en son aylar olmuştu. Her şey gitmeden önceki haliyle aynı görünüyordu.
Elini gevşetip Minho'nun elinden yavaşça çekerken her adımında bacaklarının titrediğini hissediyordu. Evine giderek yaklaşırken artık her bir detayı rahatça görebiliyordu. Camların kırık olduğunu farketmesiyle kaşlarını çattı.
Pencereler kırık ve çatlaklarla doluydu. Kafasındaki sesler kötü şeyler fısıldamaya başladı. Gördüğü manzara kabustan farksızdı gözlerinde.
Minho da bir terslik olduğunu sezdi. Paramparça olmuş camları farketmemek imkansızdı. Daha temkinli adımlarla hareket ederken gözünü Jisung'tan bir an olsun ayırmadı.
Kapının hemen önünde durdular. Jisung derin bir nefes alıp titreyen eliyle kapıyı tıklattı. Karşıdan Jeongin'in özlediği sesini duymayı umdu.
Sadece birkaç saniyelik bir sessizliğin ardından ince bir kadın sesi duyuldu. "Kim o?"
Jisung kulaklarına dolan tanıdık sesle boğazını temizledi. "Benim, Jisung." Gözleri eski tahta kapının her bir karesini incelerken nefesini tuttu. Minho korumacı bir tavırla yanında duruyordu. Kapının açılma sesini duyduğu gibi Jisung'un kolundan hızla tutup arkasına çekti. Aklında kapının ardında Jisung'a zarar verebilecek biri olması ihtimali canlandığı gibi onu arkasına çekmesi bir olmuştu.
Zaman yavaşlamış gibi kapı sanki bir türlü açılmıyordu. Anlaşılan Jisung'un annesi olduğunu tahmin ettiği kadın da en az onlar kadar tedirgindi. Kapı uzun süredir yağlanmadığını açığa çıkaran bir gıcırtıyla ardına kadar açıldığında dehşete kapılmış bir kadın ve maskeli bir genç ilk kez göz göze geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son of priest ☆ minsung
ФанфикBaşrahibin oğlu ve tek varisi Lee Minho'nun bir idam mahkumu olan Han Jisung'a aşkını konu alan bir kurgudur.