Sabahın ilk saatlerinde dün gecenin aksine sıcak denebilecek bir hava hakimdi. Güneş ışığı yurt odasının camından süzülüp Minho'nun yüzüne vurduğunda kaşları hafif çatıldı ve eliyle yüzünü kapadı.
Alnının üzerinde hissettiği yoğun sıcaklıkla yüzünü buruşturup homurdanarak gözlerini araladı. "Biri şu perdeleri kapatabilir mi?"
Sırtını yana döndürürken Jisung'un sesini duymasıyla gözlerinin sonuna kadar açılması bir oldu. "Minho artık uyansan mı? Herkes çoktan yemekhaneye gitti."
Doğrulup karşı yatağın üzerinde formasını çoktan giymiş kendisine gülümseyen Jisung'a baktı. "O kadar çok mu uyudum ya?"
Jisung başını salladı. Her zamankinden daha çekingen bir tavrı olsa da neşeli görünmeye çalışıyor gibiydi. "Dün gece iyi uyudun mu?"
Minho gözlerini ovuşturup kendine gelmeye çalışırken duvara asılı saate baktı halsizce. "4 saat uyumuşum, saçmasapan kabuslar da gördüm. Onun dışında iyi uyudum sayılır."
Jisung'un yüzü ciddi ve endişeli bir hal aldı. Tereddüt etse Minho'nun yatağına oturdu, gözleri onun yüzünü detaylıca taradı. "Ne tür kabuslar gördün?"
Minho elini saçlarına daldırıp, gözünün önüne gelen saç tutamlarını bir kenara iterken ne gördüğünü hatırlamaya çalıştı. "Şu an çok hatırlamıyorum." Sesi uykulu çıktığı kadar kısıktı da.
Jisung stresini gömleğinin düğmeleriyle oynarak atmaya çalışırken kendini geriye çekip, duvara yaslandı. "Bende bir süredir kabus görüyorum."
Minho bunun üzerine uykulu ruh halinden tamamen çıkıp konuştu. "Ne kadar süredir?"
"Birkaç hafta olmuştur. Çok korkunç ve rahatsız ediciler ama kendimi yine de kolayca uykuya dalarken buluyorum."
Minho kafası karışmış bir halde duraksadı. Kabus görüp de kolayca uykuya dalabilmesi garipti. İlgili ve nazik bir ses tonuyla sordu. "Bu kabuslar tam olarak nasıldı?"
Jisung anlatmakta kararsız görünse de Minho'nun oldukça güven veren bir ses tonu vardı. Derin bir nefes aldı ve gözleri yatak çarşaflarının üzerinde gezinirken cevap verdi. "Bazen bir şeyden kaçıyorum ama ne kadar hızlı olmaya çalışırsam o kadar yavaş ilerliyorum. Ya tam yakalanmak üzereyken ya da yakalandığım zaman uyanıyorum."
Minho yanına geçip onun gibi geriye yaslandı. "Neden bana daha önceden söylemedin?"
"Geçici ve önemsiz bir şeydir diye düşündüm. Sonuçta herkes ara sıra bu tür rüyalar görür ama ben sürekli görmeye başladım."
Minho hiç düşünmeden Jisung'u kendine çekip kollarını ona sıkıca sardı. Kalbi sanki açık bir yara gibi sızlıyordu. "Farkedemediğim için üzgünüm, kör olmalıyım."
Jisung'un şaşkın ifadesi hafif bir gülümsemeye dönüştü. "Nasıl anlayacaktın ki? Başka birinin ben uyurken kabus gördüğümü anlaması imkansız, çok sakin uyurum senin aksine."
Bunun üzerine Minho'nun yüzünde de küçük bir gülümseme oluştu ve istemeye istemeye kendini geri çekti Jisung ile göz göze gelebilmek için. "Belki benim yanımda uyursan kabus görmezsin."
Jisung'un kaşları hafif aralansa da sırıttı. "Fırsatçı."
Minho anında eliyle kendini işaret edip olabildiğince şaşkın ve alınmış görünmeye çalıştı. "Bugün de iyilik yapalım derken fırsatçı olduk iyi mi?"
"İyilik mi? Deli gibi yatıyorsun, bu olsa olsa kötülük olur. Tekme falan da atarsın sen şimdi."
"Tekme atmam, öperim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son of priest ☆ minsung
FanfictionBaşrahibin oğlu ve tek varisi Lee Minho'nun bir idam mahkumu olan Han Jisung'a aşkını konu alan bir kurgudur.