Ağustos'un sıcağında kışın geçen bir bölüm yazmak garip bir his
Sonbaharın yerini kışa bıraktığı aylarda öğrencilerin sınav telaşından mevsim değişimiyle ilgili düşünecek zamanları yoktu. Ağaçlardaki solmuş yapraklar çoktan toprakla buluşmuş ve geriye dallardan ibaret ağaçlar bırakmıştı ama yakında ağaçların dallarına kar misafir olacak gibi görünüyordu. Haliyle gün de çok daha erken bitiyordu her yıl olduğu gibi.
İnsanlar çoktan balık tüketmeye başlamıştı ama bu Jisung için pek bir şey ifade etmiyordu çünkü mecbur kalmadıkça balık yemezdi. Balık umrunda bile değildi. Jeongin'i özlemişti. Kardeşini kaç kez rüyalarında gördüğünün sayısını yitirmişti. Mevsimler değişiyor, sonbahar yerini kışa bırakıyor, kuşlar göç ediyor, her çeşit balık tezhahlarda yer almaya başlıyor, insanlar en kalın kıyafetlerini giyiyor ve sıcak yemekler hakkında gevezelik ediyordu ama o hala Jeongin'le konuşamıyordu.
Bunun tek suçlusu kendisi olmasına rağmen özlemek elinde değildi. Bir abi olduğunu bile unutur olmuştu. Jeongin'den sadece bir yaş büyük olmasına rağmen ona nasıl abilik tasladığını anımsamayınca nadiren gülen yüzüne küçük bir tebessüm konuyordu.
Bunca zaman ayrı kalmış olsalar da bir gün onu tekrar göreceğine olan inancını hiç yitirmedi. Jeongin'i ne kadar sık düşünüyorsa anne ve babasını da o kadar az aklına getiriyordu. Onları aylardır görmüyor oluşu içinde en ufak bir özleme yol açmadı. Hatta rahatlamış bile hissedebilirdi anne, babasını görmediği sadece Jeongin'le görüşebildiği bir durumda olsaydı.
Onlardan nefret etmiyordu ama sevdiği de söylenemezdi. Sanki birer figürden ya da kukladan ibaretlermiş gibiydi. Jisung'un anne ve babası birbiriine sinir bozucu bir şekilde çok benziyorlardı. Neredeyse hiç kavga ettikleri görülmezdi. Aşık olarak evlenmemiş olsalar da birçok kişi onları birbirine çok aşık bir çift olarak görebilirdi.
Jisung'un babasının karısına olan bağlılığında ona verdiği iki oğlun da büyük bir etkisi vardı. Hep oğlu olmasını istemişti ve karısı ona tam da istediği gibi sadece bir yıl arayla iki oğul vermişti. Üstelik iki oğul da oldukça itaatkardı. Ne yazık ki bu adam hiçbir işten anlamazdı. Doğru düzgün bir mesleği olduğu söylenemezdi. Sık sık iş değiştirir ve her birinden kısa süre içinde sıkılıp yeni bir iş arayışına girerdi ama karısı bir kez olsun onunla bu konuda kavga etmedi. Çocukları gibi karısı da itaatkardı ona karşı.
Bir de oldu olası başrahibe karşı yalakaydı. Jisung gerçekte babasının başrahibi sevmediğinin hep farkında olmuştu ama babası hep bir yardım alma umuduyla başrahibe yakın olmaya çalışırdı ancak yıllar geçse de çabası bir sonuç bulmamıştı. Başrahip onu çok ciddiye almazdı bu yüzden ailesiyle bile tanışmak istememişti. Bu nedenle Jisung ve Minho'nun tanışması bu kadar uzun sürmüştü. Eğer başrahip kibirli biri olmayıp oğlunu kendisine yakın olmak için elinden geleni yapan adamın oğlu olan Jisung'la tanıştırsa Minho ve Jisung çocukluktan beri arkadaş olabilirlerdi ama kader böyle işlememiş ve birbirlerini artık yetişkin sayılabilecek bir yaşa geldiklerinde tanımışlardı.
Jisung'un geçmişe dalıp gitme huyu bir türlü peşini bırakmamıştı hayatı boyunca. Battaniyenin üzerine koyduğu not defterini incelemeye devam etti. Minho'nun el yazısı kendini oldukça belli ediyordu her bir sayfada. Eğilip özenle yazılmış notları okumaya devam etti.
Bugün yurt odasında yalnızdı. Herkes şuanda matematik dersi işlerken Jisung yatağına oturmuş yalnızlığın tadını çıkarıyordu. Minho ne çok ısrar etmişti oysa onunla kalmak için ama en sonunda Jisung'un inatçılığı karşısında pes etmişti. Jisung hasta olduğu bahanesiyle yurtta kalmıştı. Cidden hasta görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
son of priest ☆ minsung
FanficBaşrahibin oğlu ve tek varisi Lee Minho'nun bir idam mahkumu olan Han Jisung'a aşkını konu alan bir kurgudur.