11.bölüm : İtiraf ve Gözyaşları

22 3 44
                                    

Bu fici yazarken Minsung'un bu kadar moment vereceğini tahmin etmezdim. Vay be Minsung gerçek galiba hayal kurmuyormuşum. Bir de şimdi yurtta oda arkadaşılar.  ( two best friends in a room they might kiss😼)

2 hafta sonra bu kadar kısa bir bölüm için şimdiden en içten özürlerimi sunuyor iyi okumalar diliyorum.

Minho karşısındaki uzanmış bedenin hayran olduğu yüzünü hiç acele etmeden, her bir detayıyla inceledi. Hiçbir derdi yoktu artık. Unutmuştu başını ağrıtan, uykularını kaçıran sorunlarını. Sadece güzel bir yüz ve güzel bir his vardı.

Aklından geçenlerin yüzüne yansıyıp yansımadığını merak etti. Jisung'un yüz ifadesi zihnini okuyormuş gibi bir his veriyordu çünkü bu bakışların başka bir anlamı olamazdı.

Minho gözlerini kırpıştırdı doğru görüp görmediğini kendine ispatlamak için çünkü dudaklarına bakan Jisung gerçek olamayacak kadar büyüleyiciydi.

İstemsizce dudaklarını yaladı. Bu gün içinde sıkça yaptığı bir alışkanlıktı çünkü dudaklarının kuru olmasından nefret ediyordu. Jisung'un gözlerini çekeceği yok gibiydi ve bu kalbinin hızlanmasına hiç iyi gelmiyordu.

Yerinden doğruldu gergince. "Daha ne kadar beni gözlerinle yemeyi planlıyorsun?"

Jisung da doğrulup bacaklarını kendine çekti. Dudaklarını büzüp üzgünmüş gibi görünmek için en iyi oyunculuk yeteneğini sergileyerek "Çok baştan çıkarıcısın. Gözlerime hakim olamıyorum." dedi sanki çok normal bir cümle kurmuş gibi.

Minho'nun gözleri anında kocaman açıldı. Kalbi deli gibi atmaya başladı sanki daha hızlı atabilirmiş gibi. Jisung'un sakin yüz ifadesi yüzünden yanlış duyup duymadığını sorgulamadan edemedi. Bir yandan da uyuyan arkadaşlarının üzerinde telaşla göz gezdirmeyi ihmal etmedi.

"Jisung sen sarhoş musun?"

Saçma ve mantıksız bir soruydu. Herkesin keyfine göre elini kolunu sallayarak içki alabileceği bir yerde yaşamıyorlardı. Hayatında ne birinin içki içtiğini görmüş ne de kendisi içmişti ama bir yerlerden içkinin insanın mantıksız davranmasına yol açan bir içecek olduğunu öğrenmişti.

"Evet güzelliğin beni sarhoş etti."

Minho'nun zihni birçok düşünceye ev sahipliği yapıyordu. Jisung'un aniden değişen davranışlarının anlamını çözmeye çalışmaktan çok sırıtmakla yetindi. Yüzünün kızarmadığına ve kesik kesik nefes almadığına inanmak istiyordu. Jisung'un yüzünde utangıçlıktan eser yokken utanması kadar utanç verici bir tecrübe edinmemişti.

Utangaçlığına inat ses çıkarmamaya özen göstererek Jisung'un yatağına oturdu. Belki de bu bir tür meydan okuma ya da hiç de komik olmayan bir şakaydı. Minho'nun şakaya şakayla karşılık vermek gibi bir huyu vardı ve bu huyunu Jisung'a göstermekten hiç de çekinmeye niyeti yoktu. Jisung'un davranışları Minho'nun sinir bozucu bir şakayla karşı karşıya olduğunu düşünmesine yol açacak kadar sıradışıydı.

"Jisung sen iyi misin?" Minho elini uzatıp Jisung'un ateşini ölçmeyi bile aklından geçirdi yine de bunu yapmadı.

"İyi değilim hem de hiç iyi değilim."

Minho'nun kafa karışıklığının yerini anında endişe almıştı. Ne diyeceğini bilemeyerek öylece Jisung'a baktı. Jisung'un gözlerinde çaresizlik vardı ama ondan da çok arzu, yoğun ve tehlikeli bir arzu vardı.

"Bana her şeyi anlatabilirsin Jisung. Söz veriyorum yargılamadan dinlerim seni." dedi Minho sesindeki endişeyi gizlemeye çalışmadan. Jisung gülümsedi buna karşılık. Sıradan bir gülümseme değildi. Gözleri parlıyordu adeta. Her an bir gözyaşı düşebilirmiş gibi bir hali vardı gözlerinin ve bu parlıyormuş gibi bir izlenim veriyordu.

Gülümsemesinin ardında gizlediği derin bir acı vardı ve bu Minho'nun gözünden kaçmamıştı. Jisung'un en küçük davranışlarına bile abartılı anlamlar yükleyen biri olmuştu çoktan ve bilmediği bir sorunun Jisung'un canını acıttığını hissedebiliyordu.

Jisung'un gözyaşlarını tutma çabası işe yaramamıştı ve her ne kadar başını eğse de ağlamaya başladığını anlamamak imkansızdı. Minho'nun, Jisung'un ani duygu değişimlerine şaşıracak zamanı yoktu. Nazikçe çenesini tuttu gözyaşları akmaya devam eden gencin ve başını yukarı kaldırdı. Gülümsedi gözleri kızarmış ve yanakları ıslanmış yüze. Parmaklarını Jisung'un her zaman çok tatlı ve yumuşak bulduğu yanaklarına götürüp gözyaşlarını silmesiyle onu kolları arasına alması bir olmuştu.

Minho'nun, Jisung'un sırtındaki parmakları onu rahatlatmak istercesine okşuyordu nazikçe ve bir o kadar incitmekten korkarak. Jisung başını Minho'nun boynuna gömmüştü, gözyaşlarının Minho'nun tişörtünü ıslatmasını istemese de şu anda gözyaşlarını durduracak gücü kendinde bulamıyordu. O yüzden özgür bıraktı gözyaşlarını ve sadece Minho'nun kokusuna ve sıcaklığına odaklanmaya çalıştı.

Minho'nun parmakları sarıldığı bedenin sırtından saçlarına çıktı ve aynı nazik dokunuşlarla Jisung'un açık kahverengi saçlarını okşadı bir süre. Dakikalar geçtikçe Jisung da sakinleşmeye başlamıştı. Artık ağlamıyor olsa da birinin yanında ağlamanın verdiği utanç duygusu rahatlamasına fırsat vermiyordu. Üzerindeki utanç duygusunun verdiği yükün ağır basmasına daha fazla dayanamayarak Minho'nun beline sardığı ellerini çekip kendini uzaklaştırdı.

"Minho bana ne oldu bilmiyorum. Ben öyle çok ağlayan biri değilimdir." Sesinin güçsüz çıkmış olmasına içinden küfretmeden edemedi.

"Çok ağlayan biri olsan da sorun değil. İnsanlar ağlayabilir, bunda utanılacak hiçbir şey yok."

Minho'nun güven veren sözlerine karşılık Jisung'un içi yine de rahatlamamıştı. "Ama ben ağlarken çok çirkin oluyorum. Ben bile kendime katlanamazken sen gecenin bu saatinde benimle uğraşıyorsun."

Jisung devam edecekti ama Minho'nun kızgın ve kırgın bakışlarından korkup sustu. "Jisung kendine nasıl çirkin diyebilirsin ben gözlerimi senden alamazken?" Minho açık sözlü olmaktan çekinmemişti bu defa. Jisung'un kendine hakettiği değeri vermemesi sinir bozucuydı. İçinde bir yerlerde hiç açılmamış kapıların aralandığını hissediyordu. Tehlike seziyordu ama kimse risk almadan hayatta kalamazdı. Belki de kabullenmesi zor ama basit bir kuraldı.

"Minho yapma işte. Deme öyle."

İçinden bir ses Jisung'un yarasına tuz bastığını söylüyordu. İçinde ve kafasında çok ses vardı ve hangi birini dinleyeceği hakkında en ufak bir fikri yoktu.

"Ne yapmayayım Jisung? Amacım teselli etmek falan değil sadece senin gerçekleri görmeni istiyorum. Bu gerçeklerin ne olduğunu bilmek ister misin? Mesela her insanın bir kusuru olduğunun gayet bilincinde olsam da seni mükemmel görüyor olmam, tek bir lanet geceyi bile seni düşünmeden geçiremiyor olmam, rüyalarımda kaç farklı hayat yaşadığımızı senden saklıyor olmam, belki de en çok seni gördüğüm ilk anda tekrar nefes alabildiğimi hissetmiş olmamdır bu gerçekler."
















Burda bitirilir mi amk.

Bu bölümü yazarken neler yaşadım bir bilseniz neyse ama üşendim anlatmaya.

Veeee en önemlisi bu fici yayınladığım günden beri bana ilham kaynağı olan, buraya kadar yazabilmiş olmamın tek sebebi olan, sevgimi kelimelerle anlatamayacağım, tek bir mesajıyla havalara uçtuğum, heyecandan ve mutluluktan koltuğu sırtlamama neden olan, fici yazarken onu düşünerek yazdığım ama aptal bir ergenden öteye gidemediğim için muhtemelen onu hiçbir zaman haketmeyeceğim ama onunla tanıştığım için bile çok şanslı hissettiğim Lavinia'ma teşekkür etmek istiyorum. Seni çok seviyorum. Keşke daha güzel ifade edebilsem hislerimi ama kelimelerle karşılığının yalnızca seni seviyorum olması beni üzüyor. Bu hisler sadece basit bir "seni seviyorum" değil oysa. Yüzlerce düşünce ve bir sürü isimsiz his barındıyor yine de bilmeni isterim. Seni çok seviyorum.

(995 kelime)

son of priest ☆ minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin