18.bölüm : Yüzen Yapraklar

17 2 41
                                    


Bu gece ortalıkta ay yoktu. Yıldızlar eskisi gibi parlamıyordu. Kuşlar da sessizdi tıpkı köpekler gibi. Oysa köpeklerin geceleri sustuğu görülmezdi, gün doğana kadar sesleri kesilmezdi. Bu gece her şey eksik gibiydi ya da Minho hayal görüyordu.

Jisung ile aralarında geçen konuşmadan sonra her zamanki gibi uyuyacak hali yoktu, oysa Jisung'un nefes alışverişlerinden uyumuş olduğunu anlamıştı. Gözlerinin önüne gelen saç tutamlarını ne kadar süredir izlediğini bilmiyordu tıpkı bu geceyi nasıl geçireceğini bilmediği gibi.

Jisung'un nefes aldıkça inip kalkan vücudunda gözlerini gezdirmeyi bırakıp oturur pozisyona geçti ve başını elleri arasına alıp hiçbir şey düşünmemeye çalıştı.

Yüzünü kıdıklayan saçlarını çekip yolmamak için kendini zor tutuyordu. Tek istediği bir gün hatta sadece birkaç saat öncesine dönüp o zaman zaman dilimine hapsolmaktı. Jisung'u öperken zaman durmuş gibi hissetmişti. Keşke zaman gerçekten durmuş olsaydı diye geçirdi içinden.

Çok uzun bir zaman önce bir söz duymuştu. "İnsan zamanı durdurmak istediği yere aittir." Şimdi bu sözü çok daha iyi anlıyordu.

Oflayarak kolunu kaşıdı, sinirden kaşıntı tutmuştu. Karanlıktan dolayı kolunun kızardığının farkında bile değildi. Kaşınmanın sinir bozucu bir yanı vardır, kaşıdıkça daha çok kaşımak istersiniz. Minho kolunun acımaya başladığını hissetmesiyle durdu.

Durduğu gibi bir şeyden emin oldu. Bu gece uyanık olan tek kişi o değildi. Çünkü hiç kimse uyurken yatağında bu kadar çok hareket etmezdi. Boğazını temizleyip karanlığa doğru konuştu. "Chan uyanık mısın?"

"Yok uyuyorum Minho."

Kulaklarına dolan tanıdık ve bir o kadar da boğuk sesle gözlerini devirdi. "Gelsene yanıma."

Birkaç saniye içinde yapılı beden yanında bitmişti. "Dışarı çıkalım, bizimkiler uyanmasın."

Minho lafını ikiletmeden kalkıp onu takip etti. Koridorlar odalara nazaran biraz daha aydınlık sayılırdı. Felix'in odasının yanından geçtiklerinde Minho bir an durur gibi oldu ama Chan'ın arkasına dönüp kaşlarını sorgulayıcı bir tavırla kaldırdığında anında önüne dönüp yürümeye devam etti.

Minho dışarıya adımlarını attıkları gibi onları saran soğuklukla ürperdi. Ellerini montunun cebine koyup banka oturan Chan'ın yanına geçti.

"Kışı seviyorum."

Minho'nun ağzı istemsizce hafif aralandı ve gözlerini Chan'a dikti. "Yazı tercih ederim."

"Yazın nesi güzel? Terleyip duruyoruz, sıcaktan hiçbir yere çıkamıyoruz, ne giysek üstümüze yapışıyor, böcekler cirit atıyor, yiyecekler yarım saat dışarıda kalsa bozuluyor."

"Anladık sevmiyorsun yazı."

"Sevmiyorum tabii."

Minho'nun sessizliğe gömülmesiyle yüzü düşünceli bir hal aldı. Arkasına yaslanıp boş bahçeyi izledi. Yer yer su birikintilerinin üzerinde sararmış yapraklar yüzüyordu. Görünürde onlar dışında kimse yoktu. Soğuktan burnu sızlasa da bu hissi seviyordu.

"Neden uyumadın?"

"Bugün Jisung'la öpüştük. O da beni seviyor sandım. Aslında doğruymuş ama sonra çok günah olmaz dedi."

Chan'ın ağzı bir karış açılmış, kaşları anında havalanmıştı. Minho'nun dalga geçiyor olmasını diledi ama ciddi yüz ifadesi hiç de öyle demiyordu. Gözlerini endişeyle Minho'nun yüzünde gezdirdi. "Sen ciddi misin?"

son of priest ☆ minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin