22.bölüm : Yeorin

13 3 29
                                    

Güneş çoktan batmış olsa da ay hala görünmüyordu. Bulutlar sürekli şekil değiştirip gökyüzünü uçtan uca gezerken sisli bir havayı beraberinde getiriyordu. Güneşin kaybolduğu ufuktaki renk karmaşası göz kamaştırıcıydı.

Minho'nun adımlarının daha seri bir hal almasında havanın kararmasıyla birlikte dondurucu bir kış akşamı soğunu getirmesinin payı büyüktü.

Botlarının üzerindeki çamur kurumuş, geriye kalın bir tabaka bırakmıştı. Kıyafetlerinin bolluğu attığı her adımda rahatsızlık veriyordu. Dişini biraz daha sıkmaya kararlı olmasa hiç düşünmeden çıkarıp bir kenara atabilirdi. Neyseki özgür iradesi güçlü bir insan olma yolunda iyi ilerliyordu.

Kafasında hiç susmayan bir uğultu vardı. İçine çektiği hava bir türlü ciğerlerine yetmediği için arada bir durup dinleniyordu.

Okulun beyaz duvarları onu karşıladığında alt dudağını ısırdı. Eğer biri yokluğunu farketmişse kabus gibi bir gün onu bekliyor demekti. Cebindeki anahtarları yoklarken gözleri her bir tarafı kontrol etmeyi sürdürdü.

Anahtarı kilide sokup ses çıkarmadan kapıyı açtı ve çabucak içeri girdi. Yoğun stres terlemesine sebep olurken elinin tersiyle alnını sildi. Tehlikeli yolculuğunun sonuna gelmişti. Koridorlardan geçerken görünmez bir hayaleti andırıyordu. Karanlık ondan yanaydı bu akşam, odaya ulaşması zor olmadı.

Gözleri odanın kapısıyla buluştuğunda sesli bir nefes verdi. Kapıyı açıp kendini güvenli alanında bulduğunda kapıyı ardından kapatırken olabildiğince yavaş ve sessizdi.

Bir zafer edasıyla gözlerini kapatıp kapıya yaslandığı gibi Hyunjin'in kolları arasına hapsoldu. Kalp atışlarını her bir zerresinde hissedebiliyordu. İnsan kalbinin tehlike geçtikten sonra bile korkuyla atmaya devam etmek gibi garip bir huyu vardı.

"Minho iyi misin? Kimse bir şey farketti mi? Bir yerine bir şey olmadı değil mi? O bıçağı kullanmak zorunda kaldınız mı? Jisung sağ sağlim ulaştı mı evine? Bir şey desene."

"Hyunjin dur, bir nefes alayım."

Kendini Hyunjin'in güçlü kollarından kurtarıp yatağına oturdu. Yatağa ağırlığını verdiği gibi çarşafta kırışıklıklar oluşurken saçlarını karıştırdı özensizce.

Geçirdiği korku dolu dakikaların ardından soluklanırken mümkün olduğu kadar kısık bir sesle cevap verdi. "Her şey yolunda. Endişelenecek bir şey yok."

Changbin'in endişeli ve meraklı yüz ifadesi yumuşarken Chan hala düşünceli görünüyordu.

Minho doğrulup duvarın neredeyse tamamını kaplayan tahta dolaba ilerlerken sanki biri kalbini ayakları altına alıp eziyormuş gibi acıyla yüzünü buruşturdu. "Benim için iğrenç bir gece olacak gibi."

"Minho biz de seninle gelelim. Tek başına her şeyin üstesinden gelmek zorunda değilsin."

Minho iç çekti dolabın kapağını açarken. "Gelsenizde bir şey değişmeyecek. Hem de babam tek gel dedi."

Hyunjin sinirle soludu. Ne diyeceğini bilememesi daha doğrusu diyecek bir şeyinin olmaması sinirini bozuyordu. Öylece Minho'nun evlenmesine seyirci kalacak gibilerdi.

Minho, göz kapakları ona olduğundan daha ağır gelmeye başlarken dolaptaki kıyafetleri kurcalıyordu. Nihayet aradığını bulduğunda takım elbiseyi sertçe kavradı. "Benim bir çözümüm var."

Hepsinin yüzü şaşkınlığa bürünürken devam etti. "O kızla evleneceğim. Başrahip olduktan sonra babama itaat etmek zorunda kalmayacağım. O zaman ayrılırım ve her şey çözülür."

son of priest ☆ minsung Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin