Merhabalar canlarımmm.
Nasılsınız birtaneciklerim???
Beni sorarsanız; iyiyim, güzelim ve tabiki de harikayım. Tıpkı sizler gibi :)
Bölüme geçmeden önce yıldıza basmayı ve satır arası yorum yapmayı unutmayııın.
Bölümü kontrol etmeden atıyorum. Şimdiden bir yanlışım varsa affola.
İyi okumalar dilerim...
Yazardan (2 ay sonra):
Tomris sırtına giren ağrı ile yüzünü buruşturarak, yatakta sağ tarafına döndü. Bu seferde bir anda sağ tarafına giren ağrıyla, oflayarak yavaşça yerinden doğruldu.
Terden ensesine yapışan saçları bileğindeki toka ile toplarken, yüz ifadesi oldukça huysuzdu.
Ekim ayının sonlarına gelmelerine rağmen bir türlü soğumayan havaya oldukça kinliydi. Yani soğumayacak yılı bula bula, Tomrisin hamile olduğu zamanı mı bulmuştu?
Düşündüğü şeyler arasında hamilelik lafı ile, yüzündeki huysuz ifade pılını pırtını toplamış ve oldukça uzaklaşmıştı.
Yüzündeki gülümseme ile başını eğip, karnındaki kavuna baktı. Evet dört buçuk aylık hamileydi ama karnında şimdiden bir kavun kadar büyüklük vardı. Anlaşılan evlatları da, babası gibi iri ve büyük olacaktı.
Öyleki her gören, kaç aylık olduğunu duyunca kesin sen erken doğum yaparsın diyordu. Tomris için, erken veya geç doğum önemli değildi. Tek önemli olan bebeğinin sağlıklı olmasıydı. Gerekirse onu iki yılda karnında taşırdı, iki ayda.Elini karnına değdirip, yüzündeki gülümseme ile konuştu.
" Günaydın annecim."
Yüzündeki gülümseme ile yatağın boş tarafına bakıp, buruk gülümsemesi ile tekrardan bebeğine döndü.
" Bugün de babasız uyandık. Ama olsun, baban bir süper kahraman. Vatanımız için savaşıyor. O yüzden sızlanmıyoruz."
Sözlerinin aksine gözünden bir damla düşen yaşla, dudakları büzüldü.
" Yiaaa, ben ağlamak istemiyorum ki."
Gözünden peş peşe düşen yaşlarla, yatağın yanındaki komidinin üstündeki peçete kutusunu karnının üstüne koyup, içinden çektiği peçeteleri yüzüne bastırdı. Bir yandan da hönkürerek ağlıyordu, bu işi yaparken.
Bağıra çağıra ağlarken, çalan telefonu ile gözlerindeki çekmediği peçeteyle, telefonu eline aldı.
Yüzündeki peçeteleri çekerken, aramada gördüğü kişi ile ağlamasını devam ederken telefonu açtı.
Ekranda gördüğü yakışıklı yüzle, ağlaması daha da arttı.Ömer karısının ağlayan yüzü ile, endişe içinde oturduğu koltuktan kalktı.
" Yavrum! Ne oldu Tomris? Niye ağlıyorsun sen?"
Tomris tıkanan burnunu yüksek bir sesle silip, telefondaki Ömer'e konuştu.
" Ben seni özledim. Sen niye yine evde değilsin ki? Neden çocuğumla beni yalnız bıraktın ki? Hem çokta yakışıklısın! Sen niye dışarıda bu kadar yakışıklı oluyorsun? Zaten göreve de çıkamıyorum! Sen bana inat mı göreve gidiyorsun? Yazıklar olsun sana! Göreve giderek karını imrendirmeyi ve kendini özletmeye utanmıyor musun? Bana cevap ver Ömer!"
Ömer yüzündeki şefkatli gülümseme ile koltuğuna tekrar otururken, Tomrisin sorularına tek tek cevap verdi.
" Bende seni özledim yavrum. Öğlen doktor randevumuz olduğu için, dün akşam sana da söyleyip bugün işe geldim. Çocuğumuzla seni yalnız bırakmadım, Selim iti evde. Ayrıca yakışıklı olmamın tek sebebi, kendimi senin yanına yakıştırmak istediğim için. Bebeğimiz olduğu için, maalesef bir süre göreve çıkamayacaksın. Ayrıca sana inat göreve çıkmak gibi bir şey asla yapmam. Hem farkındaysan zaten, bebeğimizi öğrendiğimizden beri, sadece günü birlik bir göreve çıktım. Ve göreve giderek karımı imrendirmek gibi bir şey yapmak istemiyorum. Son olarak ise, sen iki adım benden uzaktayken bile ben seni özlerken, senin beni özlemene sadece çok sevinirim. Asla utanmam!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Binbaşı Ve Başkomiser KURT
Ficción GeneralBinbaşı Ömer KURT... Anne ve babası şehit olduktan sonra yetimhane de büyüyen Ömer, vatanım için son kanıma kadar savaşacağım diyerek asker olur. Kalbini ikiye bölüp yarısına vatanını, yarısına ise sevdasını koyar. Ve o vatanı ile sevdiği için her ş...