Islak saçlarımın yastığı ıslatacak olmasını önemsemeden kafamı yasladım yastığın rahatsız edici hissettiren kumaşına. Kaburgalarıma ve tam göğsümün ortasındaki sternumuma keskin bir acı saplansa da gözlerimi karşıya dikip , açık pencereden içeriye dolan cıvıl cıvıl kuş seslerini dinledim. Bahar gelmişti, sonbahar... Ama bahar bahardı sonuçta.
Çıplak karnımdaki çürük dokunun üzerinde işaret ve orta parmağımı dolaştırdım. Sonra o çürükten döşüme yayılan mor damarları takip ettim. Sol mememin üstüne elimi bastırıp kalbimdeki ağrının geçmesini istedim. İlk kez böyle ağrımıyordu kalbim. Çaresiz kaldığım anlar çok olmuştu, insandık, çaresiz kalırdık ve sonra bir anda derdimize deva bulurduk. Şimdi öyle değildi. Benim derdim bir ihtimaldi. Kafamın içinde debelenip duran ahmak düşünceler, hiç olmama ihtimali olan bir şeyi bana gerçekmiş gibi dayatıyordu.
Her güzel duygu eninde sonunda biter.
Sevgi...
Huzur...
Mutluluk...Ya aşk?
O da öyle.
Kalbim sıkıştığında gözlerimi yumdum. Dengesiz bir yan vardı bizde. Vera ve bende. "Şiddetle başlayan hazlar şiddetle son bulur. "* demişti şair. Benim Vera'ya karşı olan duygularım şiddetle başlamıştı. Göğsümün orta yerinde o kadar hızlı serpilip filiz vermişti ki o haz dolu sevgi, içimde çağlayarak akan bir sele dönüşmüştü. İşte bu yüzden çok korkuyordum.
Boğazımdan yükselip gelen hırıltılı hıçkırığı yuttum ve dış kapının sesini duyduğum anda kulak kesildim. Sabah olalı, güneş doğalı çok olmuştu. Saat ona geliyordu. İki kere duş almış, derin düşüncelerde boğulmuş ve Arsıl'ın Vera'yı bana getirmesini beklerken deliye dönmüştüm. Onun o güzel, ferah kokusuna; yumuşak sarı buklelerinin arasına elimi daldırıp okşamaya öyle ihtiyacım vardı ki Vera olmasa ölecekmiş gibi yaşıyordum.
Küçük odanın kapısı aralanıp, Vera 'nın narin yüzü göründüğü vakit nefesimi tuttum.
Küçücük aralıktan süzülüp kapı ardından kapandığı anda "Nâzım... " diye fısıldadı. Yüzündeki tüm kan adeta çekilmişti. Pembe dudakları titriyordu. Biraz uzağımdaki zayıf bileğini kavradığımda hiç direnç göstermeden yanıma yürüdü. Aslında Yağız'ın olan yatağın üzerine oturdu, elini yüzüme uzatıp parmaklarının aşina olduğu yüzde gezdirdi.
"Neden yaptın bunu? " Serçe parmağını alt dudağımın ortasındaki derin yarığa nazikçe değdirdi. Parmağının yerini bir saniye sonra ince üst dudağı aldı. Bir buse kondurdu. Ardından bir tane daha.
"Vera... "
"Koca oğlum... " dedi içten gelen sesiyle ve hiç duymadığım hitabıyla.
Ona korkularımdan bahsedecek değildim. Sırf kafamın içindeki şeyler yüzünden Vera'yı huzursuz etmeyecektim. Ona "Nolur beni bırakma.. " diyemezdim. Dile gelmeyen duygular asla ölmezdi. Dillendirmezsen susmazlardı ama Vera varlığıyla dahi susturacak kadar kudretliydi benim gözümde.
"Seni seviyorum. " İki kelimeyi yarım nefeste söylediğimde minik dudakları aralık,bal gözleri gözlerimin ta içine bakarak kalakaldı.
Sırtımı doğrultup karşısında olabildiğince dik durmaya çalıştım. Kıvır kıvır bukleleri kulaklarının arkasına sıkıştırdım, inatçı kıvrımlar yeniden alnına ve yanaklarına doğru düştü. Ellerimi küçük yüzünün iki yanında sabitleyip yanaklarını avuçlarımın içine aldım.
Şok olmuş suratının bir santim ötesinden "Seni seviyorum. " diye mırıldandım. Sesimi yükseltip tekrar "Seni seviyorum. " dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KULAĞINA ŞİİRLER FISILDAYACAĞIM
Genç Kurgu"Sizin için yola çıkmış bir şarkı, Düşünülmüş gözleriniz üstüne. İçin için yaratılmış bir şarkı, Bırakılmış yollarınız üstüne. Sizsiz sizi yaşanılmış bir şarkı... " diye fısıldadı dudakları dudaklarımın hemen altında olan çocuk. Sıcak nefesleri...