[21]

418 67 61
                                    

Yaratıcı, elinizde olmayan şeyler için size dayanma gücü verir. Aileniz, dış görünüşünüz, doğduğunuz ev. Bunların haricinde de, sizin elinize birkaç ip bırakır. Bu ipler bazen ellerinizi acıtsa bile en sonunda sizi istediğinize ulaştırır.
Kendi ailenizi, evinizi seçemezsiniz fakat ailenizi ve evinizi seçebilmek sizin elinizdedir.

Hobbes için insan her şeyden önce kendini gözetebilmelidir. Başkaları tarafından doğru kabul edilmeyen şey, size doğru geldiği sürece hayatını ve benliğini koruyabilir.
10 kişinin bulunduğu bir ortamda gösterilen mavi vazo 9 kişi tarafından siyah olarak; 1 kişi tarafından da mavi olarak görülebilir. Bu durumdaki 1 kişi, yanlış olan değildir. Renkler, kişiden kişiye değişir ve gördüğünüz rengi diğerlerine ispatlayamazsınız. Bazen gördüğümüz renkleri söylerken, renk körü olma ihtimalimizi unuturuz.

İsmail'in kendi seçtiği bir ailesi vardı, bu ailenin de en büyük ferdi kesinlikle Barış'tı. Hiçbir şeyin garantisinin olmadığı bu dünyada, birbirlerinin kaderleri olmak istiyorlardı.

Daha öncesinde dans etmek için geldiği ofisten içeri girdiğinde, tanıdık simalara selam veriyordu. Elinde tuttuğu çantanın içinde Arda'nın yapıp gönderdiği tarçınlı kekler vardı.

Asansöre doğru adımladı. Her bir katta girip çıkan insanları izledi. Onun için böyle kapalı bir yerde çalışan insanlar, takdir edilesiydi. Çünkü kendisi hep eğlencenin, dansın içinde yer almıştı.

Asansörden indikten sonra görsel hafızasına kazıdığı odaya doğru ilerledi. Yolda gözler üzerinde olsa bile çok da umursamadı. Sekerek ilerleyerek odanın kapısına geldiğinde, kapı önünde duran sekreterden Barış'a haber vermesini istedi.

"Barış Bey sizi içeride bekliyor."

Aldığı izin ile odanın kapısını açtı, karşısında oturan adam enfes görünüyordu. Üstündeki siyah gömleği vücuduna yapışmıştı, altındaki kumaş pantalon bacaklarını sarmış bir durumda döner sandalyesinde oturuyordu.

Kucağını patpatladı sandalyede yer alan adam. İsmail kıkırdamıştı, masum olmayan bir şekilde. Çantasını köşede duran koltuğa attıktan sonra güneşin batmakta olduğu camdan yana oturan adama adımladı. Daha önce de bu odada bulunmuştu ama Barış Alper'in sevgilisi olarak değil.

Kendisine yaklaşan bedenin beline sarıldı Barış. Barış'ın boynunda bağlı olan kravatı tuttu bu sefer de İsmail. Yavaşça elinin etrafında döndürdükten sonra yaklaştırdı kendine kıvırcığı.
Sağ baldırına oturdu İsmail, sevgilisinin. Kıvırcık ise beline sardı damarlı kollarını.

"Bitirmem gereken birkaç işim var, burada bekleyebilir misin?"

Sandalyesini masaya doğru yaklaştırdığında İsmail, onaylarcasına başını salladı. Barış, İsmail'in ensesini öperken ekledi:

"Aferin sana."

İsmail kucağında oturduğu adam, bilgisayarda birkaç veri düzenlerken, kolunu boynuna doğru attı. Odaklanmış yüz ifadesini izliyordu. Kaşları çatıktı, alnında birkaç kırışıklık belirmişti, burnunun üstünde birkaç leke vardı, dudakları gerilmişti. İsmail parmaklarını yüzünde gezdirmemek için, kendi içinde büyük bir savaş veriyordu.

Aradan geçen 5 dakikanın ardından İsmail sıkılmaya başlıyordu. Barış'ın yazıp düzelttiği tablolardan hiçbir şey anlamıyordu. Barış'ın başının arkasında yer alan elini kıvırcıkların içinden geçirdi.
Birkaç bukleyi parmağına dolayıp geri bırakıyordu. Barış'ın boğazını ayıklaması, onu durdurmamıştı. Bu sefer elini tamamen yukarı çıkarırken saçları yavaşça ovuşturup çekiştirmekteydi.
Barış'ın fareyi tutan eli, İsmail'in baldırını buldu. Uyarırcasına sıktırdı.

Aradan geçen dakikalar, saatler gibi geliyordu İsmail'e. Barış'ın kucağına oturduğunda hayal ettiği şey kesinlikle bir sürü sayıyı anlamaya çalışmak değildi. Canı bu sefer gerçekten sıkılmaya başlamıştı.

Yükünü tek bacaktan aldıktan sonra hafifçe ayağa kalktı. Barış'ın ona sorgularcasına bakışlarını görmezden gelerek yüzünü onun yüzüne getirerek oturdu kıvırcığın kucağına. Bacaklarını kenardan sarkıttı.
Kafasını Barış'ın omzuna sakladı. Bu masa başı işleri çok yorucuydu. İsmail çalışmadığı halde başı ağrımaya başlamıştı.

Barış'ın ellerinden çıkan klavye sesi git gide azalmaya başlayınca, İsmail fırsatını yakaladığını anladı. Burnunu, kıvırcığın boynuna iyice yasladıktan sonra yavaşça kucağa doğru daha da sokuldu. Bir tepki alamayınca yavaşça önce geriye, sonra ileriye doğru hareket etmeye başladı. Bir ikaz almadıkça hareketleri yavaş yavaş devam etmişti. Ta ki elini bir el tamamen kavrayana kadar.

"İşim henüz bitmedi, sabretmelisin."

İsmail sabırsız bir insandı, özellikle konu Barış'sa, sabır diye bir kavram lugatında yer almıyordu.

Açıktaki boyna dokundurduğu dudakları yanıyordu. Elinde Barış'ın saç tutamları; belinde Barış'ın eli; altında Barış'ın kucağı; dudak uçlarında ise yine Barış yer alıyordu. Her yerindeydi.

Kısa bir süre işi kalan Barış, İsmail'in bu halini beğenmişti. Kendini ona teslim etmiş ve istediğini yapmasına göz yummaktaydı. Fakat İsmail'in hızlanan hareketleri ve düzensiz nefesleri yardımcı olmuyordu.

Sonunda bilgisayarı sert bir sesle kapattıktan sonra kendinden geçen adamı zorla durdurdu.

İsmail yüzünü hafifçe geriye çekip Barış'a baktığında yüzündeki otoriteyi görebiliyordu. Ondan önce davranmış ve o birleştirmişti dudakları.

Hislerine tezat yumuşak öpücük, sevgi doluydu. Bunu kaç kere yapmış veya yapacak olurlarsa olsunlar, hep aynı hisleri yaşayacaklardı. Her seferinde bir ateşe dokunmuş ve ardından elini soğuk suya tutmuş gibi...

Bir noktadan sonra ikisi de hırçınlaşıyordu. Sakin kalmak zordu. Hızla atan kalpler, adrenaline ayak uydurmaya çalışıyordu.

İsmail tarafından gömleğin yapışmış olduğu göğüste birleşti eller. Yavaşça geri çekilmek istediğinde Barış tarafından alt dudağı kapıldı. Biraz daha sert ısırması halinde kanayacağına emin olduğu dudağı çekiştirilmeye devam etse de bir şey demedi.
Barış tarafından serbest bırakılan dudak, "şap" sesi ile üst dudakla çarpışınca Barış artık olacakların 'iş ahlakı"na uygun olmayacağını düşündüğünden yavaşça sarışını kaldırdı kucağından.

Masaya oturtulan bedenin bacakları iki yana açılmış ve Barış arasına yerleşmişti.
Dakikalarca sadece öpmekle yetindi.

"Eve... Gidelim."

İsmail'in nefes aralarında söylediği ile Barış kafasını salladı.

"Çok uzak."

İsmail alt dudağını büzmüş Barış'a bakarken aklından geçeni dillendirdi.

"Araba."

***

Birini sevmek, sevilmek ve sevişmek için özel anlar yaratmak gerekir. Bunların yeri ve zamanı yoktur, önemli olan bunu "özel" kılabilmek ve "iki kişi" arasında olmasını sağlamaktan geçer. Çünkü güller açmak için güneşin doğmasını beklemezler.

Barış ve İsmail tarafından yaşananlar ardından, ikisi de iliklerine kadar aşkı hissediyorlardı.

Mutlulardı, birliktelerdi ve aşıklardı.

Fakat bazen, açtığında güneşi göremeyen gül, buna hazır olmadığından boynunu eğerdi. Bu ne güneşin doğmamış olmasının, ne de gülün güneşi görmek umuduyla açmasının hak ettiği bir durumdu.
İşte bu yüzden dünya, size fark ettirmeden küçük ve bazen de hoşunuza gitmeyecek sürprizler yapardı.

Tıpkı birden Barış'ın telefonuna gelen, ikilinin "fotoğrafı" gibi.

***

NASİLSİNİZZZZ
umarim ilk okul haftaniz güzel gecmistir, benimki maalesef cok yogun ama guzel gecti
yorumlariniz ve gorusleriniz benim icin cok onemli. yazdiginiz her seyi dikkate aldigimi bilin ve kendizine iyi bakin
sizi seviyoruuummmmmm

Dancer.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin