Baba Yılmaz eve geldiğinde, karşısında duran oğluna sımsıkı sarıldı. Onu yenice kazanabilmişken, bu durum canını sıkmaya yetmişti. Hislerini gizleyebilen çocuğunun, gözlerindeki korkuyu hissedebiliyordu. Kendini kabullenmesi ve kabullendirmesi son derece zor olan bu dönemden sonra her şey başlarına yıkılmıştı.
Barış'ın titreyen çenesini hissedebiliyordu. Yavaşça sırtını sıvazlarken bir yandan da omzuna minik bir buse kondurdu. Barış kendini güçlü göstermek istediği için toparlamak adına hemen geri çekildi ve kafasını yukarı kaldırarak gözyaşlarını geriye göndermeye çalıştı.Bu ne kadar fark edilebilirdi bilinmez ama Barış korkuyordu. Dışlanmaktan, işini kaybetmekten, insanların ona karşı bakışlarının değişmesinden, İsmail'i kaybetmekten... Daha kendine bile itiraf edemediği bu gerçek omuzlarında tonlarca ağırlığa bedeldi.
Barış'ın ondan ayrılması üzerine, yaşlı adamın gözü kapıda onlara bakan sarışına takıldı.Barış'ın ne olursa olsun ağlayacak bir baba omzu vardı, peki ya İsmail'in? Barış'ın sığınacak bir limanı vardı, oysa İsmail'in gemisi çoktan rotayı şaşırmıştı.
Yaşlı adamın sarışına da sarılması beklenmedikti. Onu saran kollara karşı genç oğlanın kolları havada kalmıştı. Uzun zaman sonra bir büyüğü tarafından bir sarılmaya çekilmişti. Durumun tazeliğinden olsa gerek, gözyaşlarını tutamamıştı. Gözyaşları yavaşça hıçkırıklara dönerken, Barış da onlara yaklaşmış ve İsmail'in sırtını okşamaktaydı. Bu kötü olayın onlar arasındaki bağı güçlendirdiğini bilmeseler bile, hissediyorlardı.Elleri titremekte olan çocuğun elini tutan Barış, onu yanına doğru oturttu ve babasını karşısına aldı. Ne kadar zor olsa bile gönderilen fotoğraflar babalarına gösterilmeliydi. Fakat kaç yaşına gelmiş olurlarsa olsunlar, bu durum ikisi için de normalleşmis değildi. Yanlış yaptıklarını hissediyorlardı, saygısızlıkmış gibi geliyordu. Toplumun baskısını umursamadıklarını söyleseler bile, çoktan bu baskı içlerine işlemiş ve bu korkuyla yetiştirilmişlerdi.
Sadece onları rahatsız eden bir mesaj aldıklarını bilen baba, merakla iki oğlana bakıyordu fakat ikisinden de ses yoktu.
Onları zorlamak, istediği son şeydi. Ama bir şeyler öğrenmek zorundaydı. El ele tutuşmayan, serbestte olan ellerin ikisini de avuçlarına aldı ve güven verici bir şekilde konuşmaya başladı:"Ne olduğunu bana anlatacak mısınız?"
İkiliden de ses çıkmayınca devam etmek zorunda hissetmişti.
"Barış, İsmail... Sizler benim oğullarımsınız. Ne olursa olsun sizinle olduğumu bilin istiyorum. Size sonuna kadar yardım etmek istiyorum ama olanları bilmeden size nasıl yol gösterebilirim?"
Barış derin bir nefes alarak önce sevgilisine, sonra babasına baktı.
"Bizim... Bizim fotoğraflarımız..."
Babası tarafından elini hafifçe sıktırılınca halı desenlerine dikilmiş gözlerini babasının yüzüne doğrulttu. Ona başı ile onay veren adamın verdiği güven ile devam etti.
"Fotoğraflarımız çekilmiş ve çoktan bir sürü kişinin eline ulaşmış."
Babası dudaklarını birbirine bastırarak derin bir iç çekti. Durum beklediğinden daha da vahimdi.
"Fotoğrafları göstermeni istesem..?"
Barış'ın en son istediği şey kesinlikle buydu. Onu kabullenmiş olabilirdi ama hayal kırıklığına uğramasından korkuyordu. Belki de onu bu şekilde kabul ederken kastettiği şey bu değildi. Bu fotoğrafların rakip şirketlerin eline geçtiği takdirde bütün itibarlarının yerle bir olması an meselesiydi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dancer.
FanfictionDüzenli müşterisi olduğu gece kulübüne gelen yeni dansçı Barış Alper'in dikkatini çekmişti. [BAİSM]