Bölüm 11 - Yabancı Bir Evde Tanıdık Bir Boşluk

9 2 0
                                    

Ali ile sarılmamız bittiğinde, kapının yanında duran kişiye döndüm. Uzun boylu, 20'li yaşlarında bir erkekti. Gözlerinde tanıdık olmayan, ama sıcak bir ifade vardı. Ali ona doğru koşarak gitti, yüzünde masum bir gülümseme ile.

"Enes abi, ablam geldi !" dedi, çocukça bir coşkuyla.

"Enes..." Bu isim bana hiçbir şey ifade etmiyordu. Hayatımda daha önce böyle birini tanımamıştım. Oysa sanki yıllardır burada gibiydi, bu evin bir parçasıydı. Adam bana bakarak hafifçe gülümsedi.

"Demek Melek sensin," dedi, sesi yumuşak ama meraklıydı.

Adımlarımla ona doğru yaklaştım, elim biraz tereddütle havaya kalktı. "Sen kimsin ?" diye sordum, gözlerim şüpheyle doluydu.

"Ben Enes, kuzeninim," dedi, elini samimiyetle uzatarak. Sözleri o kadar doğaldı ki, sanki bu ilişkimiz hep varmış gibi davrandı. Ama benim için kuzen kelimesi yabancıydı. Yıllarca ailemden kopuk yaşamış, kimseyi tanımamıştım. Kuzen... Bu kelime kulaklarımda tuhaf bir yankı bırakıyordu. Bir kuzenim olduğunu hiç düşünmemiştim, hatta aileden kimseyi.

"Gel, kapıda kalma," dedi Enes, sıcak bir ses tonuyla. "Seni diğerleriyle tanıştırayım."

Başımı hafifçe salladım ve sessizce onları takip ettim. Ali, Enes'in yanında sevinçle hoplayarak yürüyordu. İçimdeki karmaşa ise her adımda büyüyordu. Salona vardığımızda, bütün gözler kapıya çevrildi. Bir an durakladım, nefes almak bile zorlaşmıştı. Tanımadığım yüzler, yabancı bakışlar arasında bir tanesi vardı ki, kalbimdeki fırtına durdu. Annem... Gözlerim onu gördüğü anda doldu, kelimeler boğazıma düğümlendi.

Hızla ona doğru koştum, anneme sıkıca sarıldım. Yıllardır içinde biriktirdiğim bütün özlem, korku ve sevgiyi bu sarılmaya sığdırmak istercesine ona yapıştım. Vücudum titriyordu, gözyaşlarım akmamak için direniyordu ama içimdeki fırtına dinmek bilmiyordu. Annemin kolları da bana sarıldı, onun sıcaklığını, kokusunu tekrar hissetmek her şeyi unutturdu bana. Bu kolların içi, dünyadaki tek güvenli yerdi.

Annem de ağlıyordu. Onun gözyaşlarını hissedince, kendimi daha fazla tutamadım. Bütün duygularım bir anda boşandı, içimdeki tüm acı ve özlem gözyaşlarımla birlikte akmaya başladı. Sanki yılların yükü omuzlarımdan kalkıyordu, sanki o an bütün dünyayı durdurabilirdik. Annemin elleri sırtımda gezindi, sesi titrek ama yumuşaktı.

"Nasılsın ?" diye fısıldadı, gözyaşları arasında.

Bir şey söyleyemedim. Dudaklarım titredi, ama kelimeler dilime gelmiyordu. Sadece başımı annemin göğsüne yasladım, gözlerimi kapatıp bu anın sonsuza kadar sürmesini diledim. O an her şeyin, tüm acıların ve yalnızlığın bir anlamı yoktu. Sadece annemin kollarındaydım, yılların ardından sonunda onun yanındaydım.

Annemin sıcak kolları arasından ayrıldığımda, gözlerim istemsizce Mine'ye kaydı. O an ne olduğunu anlamakta zorlandım. Mine, kanım canım olan ikizim, bana öyle bir bakış atıyordu ki içim ürperdi. Bakışlarında kin, kırgınlık, hatta nefret vardı. Yüzündeki ifade, bir yabancının, hatta bir düşmanın bakışına benziyordu. Onunla yıllardır iyi şartlarda kalmamış olsak da, böyle bir tepkiyi hiç beklememiştim. Annemin bu şekilde davranacağını düşünürken, asıl darbe ikizimden gelmişti. İçimdeki sevgi ve özlem aniden soğudu, sanki kalbim sıkıştı.

Mine, gözlerimdeki şaşkınlığa aldırmadan hızla salondan çıkıp gitti. Bakışlarım, onun gidişini sessizce izledi. Sanki her adımında aramızdaki bağ kopuyor, yılların özlemi yerini soğuk bir boşluğa bırakıyordu. İçimdeki karmaşayı kontrol etmeye çalıştım ama gözyaşlarımın sınırında olduğumu hissediyordum.

Mavi MelekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin